Türkiye ve Yunanistan, uzun yıllar boyunca aynı topraklarda yaşamış, şimdi ise hem kara hem de deniz sınırı olan iki komşu ülke olmasına rağmen bitmek bilmeyen bir gerilim içerisinde. Son günlerde ise Yunanistan tarafından yapılan TSK envanteri hakkındaki açıklama ülkemizde büyük ses getirdi. Peki doğruluk payı var mı?

Yunanistan ve Türkiye neden çatışmanın eşiğine geldi?

Yunanistan ile Türkiye’nin şu anda yaşadığı iki büyük anlaşmazlık bulunuyor. Bunlardan ilki, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun söylemiyle ” Yunanistan, Avrupa’nın şımarık çocuğu gibi davranarak her şey üzerinde hak iddia ediyor”. Bunun somut bir örneği olarak ise Mavi Vatan sınırları içerisinde Türkiye’nin doğalgaz arama faaliyetlerinin durdurulmasını talep etmeleri gösteriliyor.

TSK envanteri

Buna ek olarak Libya ile yapılan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması da Türkiye’nin uluslararası topluma kabul ettirmek istediği Mavi Vatan sınırlarını onadığı için Yunanistan buna da karşı çıkıyor. Fakat kendisi de denizcilik tarihinde bir ilki talep ederek, ana karasına 200 kilometre uzaklıkta olan adaların bile statüsünün ana kara olarak değerlendirilip kara sularının ve hava sahasının artmasını istiyor.

TÜBİTAK müjdeyi verdi: Uyduların güneş panelinde dışa bağımlılık bitiyor!

TÜBİTAK müjdeyi verdi: Uyduların güneş panelinde dışa bağımlılık bitiyor!

TÜBİTAK, yerli uydu sistemleri için güneş paneli üretti. Bu sayede hem dışa bağımlılık sonlandı hem de ambargolar aşıldı.

İkinci anlaşmazlık ise Lozan anlaşması ile İtalya’ya bırakılan fakat daha sonra Paris anlaşması ile İtalya’nın haklarından vazgeçmesi sonucu Yunanistan’a devredilen adalarda yaşanıyor. Zira Lozan’ın 13. maddesi gereğince burada ancak polis ve jandarma kuvveti bulunabilecekti. Yani askeri deniz üssü ve istihkâm kurmak yasak. Fakat Türkiye’nin iddiasına göre bu kural çiğnenerek tamamı silahlandırıldı. Dolayısıyla bu adaların meşrutiyeti de tartışılabilir oldu.

Bunun üzerine Yunanistan’daki devlet yöneticileri Türkiye karşıtı ciddi bir propaganda başlattı. Hatta her iki tarafında yerel medyalarında bunun çatışmaya veya savaşa dönüşebileceği yönünde haberler yer aldı. Bu gelişmelerin ardından Yunanistan, EFES 2022 tatbikatına cevap olarak TSK envanteri için azımsayıcı ve küçümseyici şeyler söyledi. Peki bunlar gerçeği yansıtıyor mu?

TSK envanteri modernize edildi mi? Savaş için yeterli mi?

Kara Kuvvetleri

TSK envanteri içerisinde binlerce, hatta on binlerce araç bulunuyor. Bunların bir kısmının eski olduğu, bir kısmının da modernize edilerek ömürlerinin uzatıldığı doğru. Tabii bir an önce yerine yenilerinin gelmesi gereken ve ömürlerini doldurmuş olanlar da mevcut. Fakat bunun yanı sıra yüzlerce yeni proje ve seri üretime geçilen çalışma mevcut.

Örneğin Yunanistan, EFES 2022 tatbikatında Türkiye’nin kullandığı M48 tanklarını propaganda malzemesi olarak kullandı. ABD yapımı bu tankların nerdeyse 70 yaşına geldiği ve artık ömrünü doldurduğu doğru. Hatta bunların bir yeni nesli olan ABD yapımı M60’lar için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Zira ABD bile 90’lı yıllarda M1 Abrams’a geçerek bu tankları elden çıkardı ve Türkiye, İsrail ve Mısır gibi ülkelere sattı.

Her ne kadar TSK envanteri içerisinde bu tanklardan 2000’e yakın adet olsa da nispeten daha yeni ve gelişmişi Leopard 1 ve bunun 2000’li yıllarda ASELSAN katkısıyla modernize edilmiş hali olan Leopard 1T gibi tanklar da yer alıyor. Hatta 350 civarında bir sayıda Leopard 2 modeli de bulunuyor.

Fakat eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, uzun yıllardır üzerinde çalışılan fakat denenen güç aktarım unsurları yeterli gelmediği için sürekli olarak ertelenen Altay tankı projesinin bir an önce seri üretime geçmesi gerekiyor. Geçtiğimiz aylarda testler için Güney Kore’den alınan motorların durumu hakkında bir açıklama yapılmadı. Ancak ileri süreçte kullanılacak yerli motor projesinin de hızlı bir şekilde tamamlanması şu an için zaruri gözüküyor.

Tabii Kara Kuvvetleri yalnızca tanklara sahip değil. Örneğin T-155 Fırtına gibi sayısı bini geçen obüsler de çatışmalarda ön saflarda yer alıyor. Ayrıca Poyraz, Tulpar, ZMA-15, ZPTP, Amazon, Arma, Cobra, Ejder Yalçın, Ejder Kunter, Ilgaz, Kaya, Khan, Hızır, Kirpi, Pars, Pusat, Vuran, Ural, Yörük, Efe ve Derman gibi 4×4, 6×6 ve 8×8, zırhlı, tekerli veya paletli, top, makineli veya füze konuşlu sayısı on bini aşan araç bulunuyor. Üstelik bunlar çoğu yüksek oranda modernize edilmiş veya yeni ürünler.

Deniz Kuvvetleri

Deniz Kuvvetlerinde ise başlıca 4 adet Yavuz Sınıfı Fırkateyn, 4 adet Barbaros Sınıfı Fırkateyn, 8 adet Gabya Sınıfı Fırkateyn, 6 adet Burak sınıfı korvet, 4 adet ADA sınıfı korvet, 4 adet Gür sınıfı denizaltı, 4 adet Ay sınıfı denizaltı, 4 adet Preveze sınıfı denizaltı, 4 adet Doğan sınıfı Hücumbot, 4 adet Rüzgar sınıfı hücum bot, 2 Adet Yıldız sınıfı hücum bot, 9 Adet kılıç sınıfı hücum bot, 11 adet mayın temizleme gemisi, 16 adet karakol gemisi, 27 adet büyük boy çıkarma gemisi bulunuyor.

Tabii bunların envanterin yalnızca önemli bir bölümü olduğunu belirtelim. Fakat Türkiye gibi 3 tarafı denizlerle çevrili bir yarımada için kesinlikle yeterli değil. Zaten bu sebeple MİLGEM projesi başlatıldı. Burada Türkiye ve dost ülkeler için birçok gemi üretildi. Şimdi ise 5’i denizaltı olmak üzere 10 adet gemi inşası devam ediyor. Üstelik yerli imkanlarla yapılan bu gemilerin üst kalite olduğunu ve hem rakipleri hem de seleflerine kıyasla daha iyi olduğunu belirtelim.

Ayrıca kısa pistli amfibi gemi suya indirildi ve bu yıl içerisinde envantere alınacak. TF-2000 destroyer projesi devam ediyor. Fakat yalnızca gemiler ile savaş kazanılmıyor. ABD’nin Harpoon füzesi yerine TSK ihtiyacına uygun geliştirilen Atmaca envantere alındı. Buna ek olarak yakın zamanda envantere giren Çakır füzesi gibi birçok proje devam ediyor.

Üstelik ULAQ, SALVO ve SANCAR gibi silahlı insansız deniz araçlarını henüz konuşmaya bile başlamadık. Üç farklı şirket tarafından üretilen bu SİDA’lar sayesinde sahil güvenlik ve insan hayatını riske atmadan yakın temas tipi görevler sürdürülebilecek.

Fakat yine de envanterimiz içerisinde yer alan savaş gemilerinin hem sayısının Türkiye için yeterli olmadığını hem de artık eskimeye başladığını, bu nedenle MİLGEM projesinin burada hayati bir öneme sahip olduğunu söyleyelim.

Hava Kuvvetleri

Hava Kuvvetleri, muhtemelen bir ordunun sahip olabileceği en stratejik ve önemli unsur olabilir. Çünkü hava sahasının hakimi olduğumuz durumlarda jetlere bile gerek kalmadan Anka ve TB2 gibi SİHA’lar ile düşman tankları bir bir avlamak mümkün.

Türkiye ise İHA, SİHA ve yerli uydu geliştirme tarafında son 5 yılda dünyada ilk 3’e girecek kadar ilerledi. Üstelik öyle basit sistemlerden bahsetmiyoruz. Suriye, Libya, Azerbaycan ve Ukrayna’da test edilen SİHA’ların savaşın seyrini değiştirdiğini defalarca gördük.

Tabii belirttiğimiz gibi burada hava sahası hakimiyeti kurmak oldukça önemli. Bunları da hava savunma sistemlerimiz yeterli olmadığı için kısmi olarak jetler ile sağlıyoruz. Elimizde ise en çok F-16 bulunuyor. Hatta sayısının 300’ü geçtiği biliniyor. Her ne kadar sürekli olarak modernize etsek de bunların bir kısmı nispeten eski sayılır. Fakat TUSAŞ sayesinde hepsi Block 50+ standardına kadar getirildi.

Bunun yanı sıra birçok kargo ve yakıt ikmal uçağı bulunuyor. Ayrıca AWACS tipi stratejik Havadan Erken İhbar ve Kontrol uçakları da bulunuyor. Fakat sayısı 300’e ulaşan (bunun bir kısmı emekliye ayrıldı) F4 ve F4E tipi uçak da bulunuyor.

F-16’ların ömrü yapılan çalışmalarla birlikte 2040 yılına kadar uzatılıyor. Fakat F-35 tipi 5. nesil uçak açığı bulunuyor. Burada ise Türkiye’nin yerli projeleri devreye giriyor. Şu an için 3 farklı program üzerinde durulduğunu görüyoruz.

Bunlardan ilki olan Hürkuş şu anda seri üretime geçmiş durumda. Ayrıca Hürkuş-C isimli silahlı yakın hava destek uçağı da büyük önem arz ediyor. Fakat bunlar jet sınıfında değil. Dolayısıyla tüm gözler 18 Mart 2023’de ilk uçuşunu yapacak olan Hürjet’in üzerinde. Hemen ardında ise sınıf olarak F-35 ile F-22 arasında konumlandırdığımız MMU yer alıyor.

Buna ek olarak kendi sınıfında en iyiler arasında yer alan ATAK helikopterinin geliştirilmiş versiyonu olan ATAK 2 üzerinde çalışmalar devam ediyor. Burada ise ilk kez Gökbey’de kullanılacak olan TEİ üretimi yerli motora yer verilecek. Ayrıca Gökbey’in de askeri de dahil farklı versiyonları üzerinde çalışmalar devam ediyor. Yani sadece uçak değil, helikopter konusunda da yerli adımlar atılıyor.

Hava Savunma Sistemleri

Bir ülkenin veya sınır dışındaki bir askeri birliğin her türlü saldırıya karşı korunabilmesi için birden fazla Hava Savunma Sistemine ihtiyacı vardır. Örneğin şu anda Rusya’dan aldığımız S-400 sistemi ya da ABD’nin kullandığı Patriot, yüksek irtifada hareket eden balistik füzeleri ya da jetleri vurmak için tasarlandı. Hatta Türkiye’nin bir dönem ortak üreticisi olmak istediği ve en gelişmiş sistemler arasında yer alan SAMP-T de bu sınıflandırma içerisinde.

Dilerseniz durumu açıklamak için Türkiye’nin elinde bulunan 6 farklı yerli sistemin özelliklerine bakalım. İlk sırada KORKUT yer alıyor. Bu HSS (Hava Savunma Sistemi) zırhlı paletli bir araç üzerine yerleştirilmiştir. Üzerinde ise 35 mm KDC-02 tipi çift namlulu silah sistemi bulunuyor. Dakikada 1100 atım yaparak 4 km içerisindeki tüm hava araçlarına karşı etkili koruma sağlayabiliyor. Ayrıca alçak irtifa için Atılgan, Zıpkın, Korkut ve Gökdeniz gibi birçok yerli ürün bulunuyor.

TSK envanteri

Hemen ardından Sungur geliyor. Bu HSS’de yine mobilite önde tutularak zırhlı bir araç üzerine inşa edildi. 8 kilometre içerisindeki tüm hedefleri içerisindeki füzeler ile vurabiliyor. Fakat buradan sonra işler biraz karışıyor. Zira yüksek teknoloji sistemlere geçiş yapıyoruz.

Orta irtifa tarafına geçtiğimizde HİSAR ailesi başlıyor. Birinci adımda yer alan HİSAR A+, 2 km asgari, 15 km azami menzile sahip. HİSAR O+ ise 3 km asgari ve 25 km azami menzile sahip. Son geliştirilen HİSAR RF’de (Radar arayıcı başlıklı) ise menzil 35 kilometreye kadar çıkıyor.

Yani elimizde yeterince HİSAR sistemi ve zaman içerisinde geliştirilecek varyantları olduğunda orta irtifa hava savunma sistemleri de yerli olarak tamamlamış oluyor. Tabii orta irtifada bir de ABD yapımı MIM-23 Hawk’lar mevcut. Fakat 60 yaşını geçen bu emektarların istenen performansı verebilmesi oldukça güç gözüküyor. Ancak envanterde bulunması bir artı olacaktır.

TSK envanteri

Yüksek irtifa sistemlere geçtiğimizde ise belki NATO tarafından konuşlandırılmış olsa da kendimize ait Patriot veya SAMP-T gibi bir sistem bulunmuyor. Fakat Rusya’dan satın alınan S400’ler mevcut. Bu sistem de önemli bir caydırıcı olsa da elimizde sınır ötesi harekatlarda riske atılamayacak kadar az sayıda bulunuyor. Hatta bildiğimiz kadarıyla biri opsiyonlu toplamda 2 adet sipariş verildi. Fakat ambargo sonrası 2. paket henüz teslim alınmadı.

Bu noktada ise ilk başta HİSAR U adıyla geliştirilen fakat daha sonra SİPER olarak anılan Hava Savunma Sistemi yer alıyor.  SİPER’in Blok1 olarak karşımıza çıkan versiyonunda asgari menzil 30 km, azami menzil ise tam 100 km. İkinci ve üçüncü etapta envantere alınacak Blok2 ve Blok3’lerin menzili ise 150 kilometreyi geçecek.

HİSAR A+ ve HİSAR O+ TSK envanteri içerisinde olsa da bu yeni sistemin şu anda test süreci devam ediyor. Seri üretime alınıp envantere girmesi ise ilk olarak 2023 yılında gerçekleşecek. Bununla birlikte, SİPER’in ilerde en gelişmiş HSS’ler arasında yer alan SAMP-T’ye rakip olacak bir versiyonunu da görebiliriz. Zira 3 yıl içerisinde bu tip bir sistemin geliştirileceği söyleniyor.

TSK envanteri

Genel olarak bir özet geçmemiz gerekirse, Türkiye’nin uçak, helikopter, tank, gemi ve hava savunma sistemleri üzerine geliştirdiği yerli projelerle birlikte 2027-2030 yılları arasında istediğimiz seviyeye geleceğiz. Fakat an itibariyle Yunanistan’ın söylemlerinin kısmi olsa da haklılık payı bulunduğunu görüyoruz.

Ancak TSK’nın strateji olarak şu anda Suriye, Yunanistan ve Kıbrıs olmak üzere 3 cepheye yetecek kadar gücü olduğu ve planlarının bu yönde yapıldığı belirtiliyor. Yani TSK bununla başa çıkabilecek şekilde silah, mühimmat lojistik planlaması yapmış durumda.

Siz TSK envanteri içerisinde yer alan bu araçlar ve sistemler hakkında ne düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi yorumlarda bizlerle paylaşmayı unutmayın!