Telefonlar boyut açısından önemli bir evrim geçirdi. Birinci aşamada, 2000’li yılların başına kadar en önemli kriter; telefonun minik, avuç içine sığan bir yapıda bulunmasıydı. Akıllı telefonların piyasada yaygınlaştığı 2006 ve sonrasında ise yeni bir terim önem kazanmaya başladı: kullanıcı deneyimi. Teknoloji ve hizmetin pek çok alanında kilit rol oynayan kullanıcı deneyimi, teknolojinin gelişimini de önemli biçimde etkiledi. Günümüzde telefon üreticileri basit bir mantıkla hareket ediyor: “Daha iyi bir kullanıcı deneyimi için, daha büyük bir ekran gerekir.”
Ne var ki kullanıcı tarafında ideal ekran boyutunun o kadar kolay tespit edilmesi mümkün değil. Artık herkes bir akıllı telefon sahibi olsa da, herkesin bu telefonu değerlendirme biçimi farklı. Telefonu sadece konuşmalar için kullanan, cihazı arka cebinde saklayan bir kullanıcıya 3,5 inçlik iPhone 4S ya da benzer boyutlara sahip Xperia Ray yeterli olurken; e-posta kullanımı, internet dolaşımı ve belge yönetimini telefonundan yapmak isteyen kullanıcılar için 4,3 inç ve üstü cihazlar daha iyi bir deneyim sunuyor.
10 yıl önce telefonu sadece konuşmak ve SMS göndermek için kullanıyorduk; oysa şimdi mobil cihazlar çok farklı amaçlarla değerlendirilebiliyor. Kullanıcı deneyiminin bu kadar farklılaşmasıyla birlikte ideal ekran boyutu, en az “ideal renk” kadar sönük bir terim halini alıyor. Kullanıcıların, “4,3 inç iyidir” gibi genel bir algıyı sorgusuz kabullenmek yerine, kendi ihtiyaçlarını iyi belirlemeleri ve bu doğrultuda bir telefon seçmeleri gerekiyor.
{{user}} {{datetime}}
{{text}}