Doksanlı yıllarda ortaya çıkmaya başlayan bilgisayar, konsol ve atari oyunları, bugün halen oynadığımız bir çok oyun serisinin de temellerini attı. O günlerde başından kalkamadığımız bir çok retro oyun ise zamanın ruhuna ayak uyduramadı ve eski günlerden hoş bir hatıra olarak kaldı.

Doksanlı yıllarda, Türkiye’de bilgisayar sahibi olmak ve bilgisayarda oyun oynamak büyük bir lükstü. Doksanlar öncesinde ise kişisel bilgisayarların yerinde Commodore 64 gibi, hem oyun oynanabilecek hem de programlama yapılabilen bilgisayarlar vardı. Bu anlamda konsollar ve atari salonları dönemin çocuklarının imdadına koşuyordu.

Etkileyici müziklere sahip oyunlar: Bölüm 2

Etkileyici müziklere sahip oyunlar: Bölüm 2

Geçtiğimiz günlerde “Etkileyici müziklere sahip oyunlar” makalesinin birinci bölümünü sizinle paylaştım. Oynadığımız oyunlarda müzikler..

Doksanlı yıllar ve hayatımızı değiştiren dövüş oyunları

Bilgisayar henüz yaygınlaşmamış olsa da, Türkiye’nin dört bir yanında karşımıza çıkan bugünün internet kafelerinin temelini atan atari salonları, 90’larda çocukluğunu yaşayan neslin oyunlarla buluştuğu ender mekanlardandı.

Doksanlı yıllar, tarihsel anlamda 1990 yılı ile başlasa da, video oyunlarının bilgisayar oyunlarına dönüşmeye başladığı 1989, önemli bir milat olmuştu. Henüz 1989 yılında üç boyutlu oyunlar hayatımıza girmemişti. Buna karşın oyun dünyasına büyük yenilikler katan Prens of Persia, 1989 yılında hayatımıza girdi. İlk FPS temelli üç boyutlu oyun için ise fazla beklemeyecektik.

Doksanlı yıllara damga vuran retro oyunlar ve dönemin ilkleri

Doksanlı yıllara damgasını vuran ve bugün retro olarak gördüğümüz oyunlar o kadar fazla sayıda ki, tek bir dosyaya sığdırmak haksızlık olur. Bu yüzden de oldukça kapsamlı olan dosyanın ilk bölümünde hem doksanlı yılların ilk oyunlarını hem de döneme ve bugüne damga vuran dövüş oyunlarını bir araya getirmeye çalıştık.

Prince of Persia

2000’li yıllarda başından ayrılamadığımız, Prince of Persia ilk defa 1989 yılında Apple II için yayınlandı. Bir yıl sonra 1990’da ise MS/DOS yani Windows’un atasını çalıştıran kişisel bilgisayarlar için yayınlanan oyun, döneminde büyük ses getirdi.

Bunun temel sebebi ise oyunda ilk defa insan hareketlerini gerçekçi olarak yansıtılmasını sağlayan Motion Capture tekniğinin kullanılması. Jordan Mechner tarafından hayata geçirilen oyunda karakterlerin hareketlerini, Mechner’in kardeşi canlandırmıştı. Bu da oyunda karşımıza çıkan hareketlerin çok daha gerçekçi olmasını sağlamıştı.

doksanlı yılların oyunları, retro oyunlar, eski oyunlar, atari oyunları, dövüş oyunları

Oyunun bugün bile aklımızda kalan müziklerinin altında ise Mechner’in babasının imzası bulunuyor. Tam anlamıyla aile üretimi olan Prens of Persia’nın hikayesi de o dönemin popüler film serisi Indiana Jones’tan esinlenmişti.

Daha sonrasında ise Prince of Persia, geçmişten aldığı bu akrobatik özellikleri ve ilginç hikayesiyle uzun yıllar bilgisayar ve konsolların vazgeçilmez oyunlarından biri oldu. Prince of Persia, doksanlı yılların oyunlar konusunda nasıl bereketli olacağının da ilk göstergesiydi.

Wolfenstein 3D

Üç boyutlu oyunlar bugün için çok normal bir teknoloji olsa da, doksanlı yılların oyunları için üç boyutlu tasarım büyük bir devrimdi. Her ne kadar Wolfenstein ilk üç boyutlu oyun olmasa da, bu yeni grafiksel devrimi, popüler hale getiren önemli köşe taşlarından biri.

Yine First Person Shooter ( Birinci şahıs nişancı) temelli ilk oyun olma gibi bir ilkle karşımıza çıkıyor.  Bildiğiniz gibi FPS oyunlarının gelişimi ancak üç boyutlu grafiklerle birlikte mümkün olabildi.

doksanlı yılların oyunları, retro oyunlar, eski oyunlar, atari oyunları, dövüş oyunları

 

Wolfenstein yine doksanlı yıllara damgasını vuran ve aynı oyun firması Id Software‘in elinden çıkan Doom oyunu için de ilham kaynağı olmuştur.

Oyun aslında Apple’da geliştirilmiş olan Castle of Wolfenstein oyununa dayanıyor. Oyunun yapımcıları zevkle oynadıkları bu oyunu farklı bir senaryoyla üç boyutlu hale getiriyorlar. Aslında oyun için önce farklı isimler düşünülüyor. İlk oyunun yapımcısının batmasıyla birlikte, Wolfenstein isim hakkı da boşa düşmüş oluyor.

Retro oyunlar arasında önemli bir yere sahip olan Wolfenstein, bir tür Nazilerin ikşnci dünya savaşı sonunda güçlendiği bir paralel evrende geçiyor. Black Sun isimli gizli bir teknoloji keşfeden Naziler, silahların daha fazla hasar vermesini sağlıyor. İnsanların da fiziksel anlamda daha güçlü olmasını sağlayan bu deneyleri sonlandırmak ise, yönlendirdiğimiz B.J. Blazcowicz karakterine kalıyor.