İnsanı bir bilgisayara benzetiyorum. Nasıl ki bir bilgisayarı düğmesine basarak açıyoruz, insan için de bu ‘düğmeye basma’ işlemi spermin ana rahmine düşmesi ve ceninin büyümesi ile başlıyor. Bir bilgisayar en fazla iki ila beş dakika arasında açılır ve her geçen gün bu süreyi hızlandırmak için mühendisler deli gibi çalışır.
Öte yandan insanda durum biraz farklı. İnsan denilen makinenin, var olduğu günden bu yana, açılması ve sistemin yüklenmesi, istisnai durumlar hariç, 9 ay 10 gün sürüyor.
İnsan sistemi açılır açılmaz bazı varsayılan programlar üzerinde yüklenmiş oluyor. Bu programlar şöyle örnekler verebiliriz; ağlayarak ihtiyaçlarını dile getirme programı, acıkma programı, uyuma programı, beş duyu ile çevresinden veri toplama programları, vücut parçalarını hareket ettirme programları.
Elbette bu programların varsayılan değerleri ile başlangıçta mükemmel olduğunu söylemek mümkün değil. Zaman içerisinde bu temel programlar ve yeni yüklenen programlar çevresel faktörler ile gelişiyor ve mükemmelleşiyor. Tabi mükemmelleşemeyen hatalı üretimler yok değil.
Örneğin emniyet şeridine gereksiz şekilde giren şoförler, zaten kaçak ve virüslü programlarla dolu beyin parçalarını balgam yoluyla sokağa tükürenler ve benzerleri.
Günün sonunda insana hangi programlar yüklenirse girdiler ve çıktılar bu kapsamda gerçekleşir. İnsan sistemi kaynaklarının kaldıramayacağı bir programı kişiye yüklemek ne kadar hatalı olacaksa, aynı sisteme yüklenmemiş bir programın üretebileceği çıktıları da beklemek o denli yanlış olacaktır.
Şimdi düşünelim; girdilerin doğru olduğunu düşündüğümüz, programın yüklü olduğuna inandığımız ve doğru çıktıları elde edeceğimizi ön gördüğümüz pek çok durum neden beklediğimiz gibi gelişmez? Hataları nerede aramak lazım? Gelecek yazımızın konusunda buluşmak ümidiyle…
Bu yazı Ahmet Usta tarafından yazılmıştır.
:: Gelecek yazı hakkında tahminleriniz nelerdir?
{{user}} {{datetime}}
{{text}}