İnsanlıktan gizlenen icatlar her zaman ilgi çekmeyi başarıyor. Kablosuz elektrik teknolojisinin, elektrikli otomobilin ve dijital depolama sisteminin varlığını geçmişteki mucitlere borçluyuz.
Bazı buluşlar ne yazık ki günümüze ulaşamadı. İşlevsellikleri ile kendi döneminin çok ötesinde olan bu buluşlar, günümüzde kullandığımız teknolojiyi bile aşıyor. Zira günümüzdeki teknoloji o buluşların sağladığı işlevselliği elde etmemize yardımcı olamıyor.
Bu yazıda insanlardan saklanan icatlar hakkında konuşacağız. Bu 6 kayıp proje hayatınızı tamamen değiştirecekti. Su ile çalışan otomobil, benzin tasarruflu otomobil, formülü bulunamayan Şam kılıcı, kablosuz elektrik, yer çekimini yok eden araç ve bir filmi 8 KB’a düşüren ve o filmin bu şekilde depolanmasını sağlayan dijital veri sistemi sizlerle!
İnsanlıktan gizlenen icatlar: Su ile çalışan otomobil
Stanley Meyer isimli bir ABD vatandaşı, musluk suyu ile çalıştırılabilen bir otomobil ürettiğini iddia etti. “Su Yakıtı Hücresi” isimli bu proje ile adını duyurmayı başaran Meyer, Los Angeles’tan New York’a seyahat etmek için sadece 83 litre suyun kullanılması gerektiğini ifade etti.
Hiçbir bilim kuruluşu bu mucidi desteklemedi ve böyle bir otomobilin icat edilemeyeceğini savundu. Meyer bu yüzden sahtekar olarak nitelendirildi. Buna rağmen çalışmalarına devam eden Meyer, 1996 yılında 2 yatırımcı tarafından mahkemeye verildi.
Bu yatırımcılar, Meyer’dan bayilik satın aldığını ifade etti. Michael Laughton isimli bir profesör, bu otomobili test edeceğini söyledi ama Mayer test günü bir bahane bularak bu teste yardım edemeyeceğini söyledi.
Yargıya taşınan bu olay, ABD medyasının gündemini meşgul etti. 1996 yılında Ohio’da yargılanan Stanley Meyer, mahkeme tarafından dolandırıcılıktan hüküm giydi. Meyer, bu karardan ötürü 2 yatırımcıdan aldığı 50 bin doları (her birinden yirmi beşer bin dolar) geri vermek zorunda kaldı.
Ceza almasına rağmen yatırımcı aramaya devam eden ABD’li mucit, 20 Mart 1998 tarihinde 2 Belçikalı yatırımcı ile buluştu. Bu yatırımcılar ile bir restorana giden Meyer, birdenbire ayağa kalkarak “Beni zehirlediler!” diye bağırmaya ve koşturmaya başladı.
Koştururken yere yığılan Meyer, hayatını kaybetti. Meyer’ın kardeşi, bu icatın bir mafya tarafından yok edilmek istendiğini ve kardeşinin bu yüzden öldürüldüğünü söyledi. Yapılan otopsi soruşturmasında bu mucidin beyin anevrizması (beyin yırtılması) yüzünden öldüğü açıklandı.
Patent haklarını milyonlarca dolarlık tekliflere rağmen vermeyi reddeten Meyer, uranyum zehirlenmesi ile öldürülmüş olabilir. Bu projenin detayları açığa çıkarılmadı. Meyer tarafından alınan patentlerin süresi doldu.
Bu proje, Meyer’ın ölümü ile beraber tarihin tozlu raflarındaki yerini aldı. Eğer bu proje hayata geçseydi bugün suyun değeri ne kadar yüksek olurdu? Dilerseniz yazımıza Ogle’ın karbüratöründen bahsederek devam edelim.
Benzin tasarruflu otomobil: Ogle’ın karbüratörü
Yine bir benzin meselesi ve yine bir ölüm ile sonuçlanan proje. Tom Ogle, 30 Nisan 1977 yılında yakıt enjeksiyonlu motorların verimliliğini büyük ölçüde artıran bir sistem icat etti. Bu mucit, icadını 1970 model bir Ford Galaxie ile test etti.
Testi başarı ile tamamlayan Ogle, bütün dünyanın ilgisini çekti. Zira bu test sayesinde sadece 3.78 litre benzin ile (1 galon) 160 km (100 mil) yol katetme fikrinin gerçek olduğu ispatlandı.
Bazı otomobil firmaları, bu testin hileli olduğunu ve Ogle tarafından değiştirilmemiş olan bir otomobil ile tekrar edilmesini istedi. Tom Ogle bu teklifi kabul etti ve bu sefer 7.57 litre benzin ile 321 km gitmeyi başardı.
Testin yapılmasını sağlayan Ford Galaxie, Tom’un bu yönteminden önce 1 galon benzinle 13 mil kadar gidebiliyordu. Başarılı mucit, kendi yöntemi sayesinde herkesi şaşırtmayı başardı.
Ron Laytner isimli bir gazeteci, bu genç mucide petrol şirketlerinden korkup korkmadığını sordu. Bu projeden vazgeçmesi adına kendisine milyon dolarlar teklif edilen Ogre, hayalinin peşinden gitmek istediğini ve teklifleri bu yüzden reddettiğini söyledi.
Buluşunu bir sır olarak saklamadığını, birçok reklam kampanyası yürüttüğünü ve bundan dolayı da kimseden korkmadığını açıklayan Tom Ogre, ailevi sorunlarla uğraşıyordu. Tom’un eşi onu terk etmişti.
Alkol bağımlılığı yüzünden sağlık sorunları ile de boğuşan Ogre, bu fikrini hayata geçiremeden hayata gözlerini yumdu. 13 Ağustos 1981 tarihinde aramızdan ayrılan ABD’li mucit, fikrini kimse ile paylaşmadı ve sırları beraberinde götürdü.
Kendisinin icat ettiği karbüratörün yakıldığı söyleniyor. Ayrıca kendisinin vurulduğunu ancak buna rağmen yaşadığını ve daha sonra alkol zehirlenmesinden dolayı hayatını kaybettiğini de ekleyelim.
SSD’siz bir hayat mümkün olacaktı: Sloot Dijital Kodlama Sistemi
Hollandalı elektronik mühendisi Romke Jan Bernhard Sloot, bir filmi 8 KB’lık bir depolama biriminde saklayabildiğini iddia etmişti. Bu sistem, günümüzde kullanılan WinRAR gibi çalışmıyor.
Dosya boyutu 10 GB olan bir filmi 8 KB’a indirdiğini ve bunu hiçbir kalite kaybı olmadan çalıştırdığını söyleyen Sloot, Roel Pieper isimli bir Philips yöneticisi ile anlaşmaya varmıştı.
1996 yılında, Pieper ile anlaşmaya varmadan önce, Jos van Rossum isimli bir yatırımcı ile anlaşan Hollandalı mucit, 6 yıllık bir patent satın aldı. Bu patent belgesinde Sloot’un yatırımcı, Van Rossum’ın ise patent sahibi olduğu yazıyordu.
Roel Pieper, bu proje için Philips’ten istifa etti ve Sloot ile bir şirket kurmaya karar verdi. Sloot’un şirketinde CEO olarak göreve başlayan Pieper, şirketin adını The Fifth Force olarak değiştirdi.
Kod çözme algoritması 370 MB olan bu dijital kodlama sistemi, 64 KB’lık bir depolama birimi sayesinde aynı anda 16 filmi birden çalıştırabildi. Bu sayede birçok yatırımcıyı kendisine çekmeyi başaran Sloot, 11 Eylül 1999 tarihinde evinin bahçesinde ölü bulundu. Hollandalı mucit, kalp krizi sebebi ile hayata gözlerini yumdu.
Sloot’un 12 Eylül 1999 tarihinde kaynak kodlarını teslim edeceği ve bu teknolojinin dünyaya yayılmasını sağlayacağı söylendi. Ölümünden sonra kendisinin depolama birimi aylarca arandı ancak bulunamadı.
Birçok kişi bu birimin yakıldığını ve kaynak kodlarının yok edildiğini düşünüyor. Sloot, katı hâl diski (SSD) kullanımını ortadan kaldıracaktı. İsterseniz yazımıza Şam çeliğinden bahsederek devam edelim.
Şam çeliği: Formülü unutulan kılıç
Günümüzde Şam çeliği olarak adlandırılan bir çelik, üretimi oldukça zor olduğu için çok değerli bir ham madde olarak nitelendiriliyor. Bu çeliğin üretilmesi için iki çeliğin bir ocak kaynağı ile kaynatılması, katlanılması, dövülmesi, tekrar katlanılması ve tekrar dövülmesi gerekiyor.
Bu işlem, çeliğin katılaşmasını sağlıyor. Güney Hindistan’dan ithal edilen wootz isimli bir çelik, bu çeliğin ham maddesidir. Buradan hareketle Şam çeliğinin üretimi için ithalat işlemlerinin de devreye girdiğini anlıyoruz.
Dayanıklılığı ve keskinliği ile dikkat çeken bu çelik, Osmanlı Devleti’nde yaşayan ustalar tarafından kılıç yapımında kullanılıyordu. Günümüzde de Şam çeliğinden yapılan kılıçlar mevcut ancak bu kılıçların kalitesi 18. yüzyıldaki kılıçların kalitesi ile aynı değil.
Batı ülkeleri, bu çelik ile 3. yüzyılda tanıştı. Sert ve esnek yapısı ile savaşlarda çokça kullanılan bu kılıç, teknolojinin gelişmesine rağmen gizemini koruyor. 18. yüzyılda üretilen Şam çeliği ile üretilen orijinal kılıçlar, günümüzdeki kılıçlardan çok daha iyi bir kaliteye sahip.
18. yüzyılda yaşayan ustalar, bu çeliği nasıl şekillendirdiğini sonraki nesillere aktarmayı tercih etmedi. Bugün dünyada hâlâ orijinal Şam çeliğinin nasıl üretildiği bilinmiyor. Zira bu ham maddenin aslında nasıl şekillendirilmesi gerektiğini anlatan hiçbir belge yok.
Üretim tekniklerindeki farklılıklar yüzünden formülü unutulan Şam çeliği, günümüzde de kılıç üretiminde kullanılıyor ancak orijinal Şam kılıçları sadece koleksiyoncularda bulunabiliyor. Bu kılıçların fiyatı oldukça yüksek.
İnsanlıktan gizlenen icatlar: Nicola Tesla ve kablosuz elektrik
Günümüzde kablosuz modem, kablosuz kulaklık ve hatta kablosuz şarj bile kullanılıyor. Bu günlere gelebilmek adına yıllarını harcayan insanlık, aslında bu seviyeye çok daha önce ulaşabilirdi.
Sırp bir mucit olan Nicola Tesla, alternatif akım da dahil olmak üzere insanların hayatını doğrudan etkileyen buluşlara imza attı. Tesla, maliyeti oldukça düşük olan küresel bir elektrik sistemi tasarlamıştı.
Bu sistem, dünyaya elektrik yayacaktı ve elektrik transferi kablolar eşliğinde olmayacaktı. Böylece kablo maliyeti ortadan kalkacaktı. Ayrıca kablosuz telekomünikasyon ve kablosuz yayın da mümkün olacaktı.
10 Temmuz 1856 tarihinde doğan Tesla, 7 Ocak 1943 tarihinde vefat etti. Kendisinin fikirleri, yaşadığı dönemin çok ötesindeydi. Böylesine bir düşünce o zamanlar için imkânsız olarak nitelendiriliyordu.
1890’ların ortasından itibaren fikirlerini insanlarla paylaşmaya başlayan Tesla, 1900 yılında yatırımcı bulmayı başardı. J.P Morgan isimli bir bankacı, Tesla’yı desteklemeye karar verse de daha sonra bu yatırımdan vazgeçti. Uçtan uca kablosuz elektrik transferi hayali suya düştü.
1906 yılında iptal edilen bu proje hayata geçirilemedi. Tesla da bu proje üzerinde daha fazla durmadı ve bildiklerini kimseye anlatmadı. 20. yüzyılda düşünülen bu sistem eğer o zamandan beri geliştiriliyor olsaydı bugün nasıl olurdu?
Yer çekimsiz bir hayat mümkün mü?
Thomas Townsend Brown isimli bir fizikçi, yer çekimine müdahale edebildiğini iddia etti. Ailesinin kendisine evde bir laboratuvar kurması ile başlayan bu serüven, 1921 yılında başladı ve yıllarca devam etti.
Brown, öğretmenlerini yatırım konusunda ikna etmeye çalıştı ancak pek başarılı olamadı. Bir X ışını tüpü ile çalışma yaparken yer çekimine müdahale edebildiğine inandı. Hiçbir bilim kuruluşu kendisine bu konuda inanmadı.
Kondansatörlerin yer çekimine karşı güçlü olduğunu söyleyen Brown, gemileri Mars’a gönderebileceğini ve onlarla okyanusta tıpkı bir oyuncak bebek gibi oynayacağını iddia etti. Voltaj seviyesi çok yüksek olan dielektrik sabitlerini Coolidge adını verdiği bir tüp ile birleştiren ABD’li fizikçi, bu birleşimden bir kondansatör elde ettiğini ve yer çekimini ortadan kaldırdığını açıkladı.
Birçok bilim insanı bunun aslında bir elektrostatik rüzgar olduğunu düşünüyor. Kısacası Brown’un bahsettiği yer çekimi meselesi bir rüzgardan ibaret olabilir. Birçok ordu ile görüşen Brown, bazı ülkeler ile anlaşmak üzereydi.
Brown bu projesi için 39 yıl boyunca çaba gösterdi fakat bu buluşu yaymayı başaramadı. Ailevi sorunları yüzünden işine odaklanamayan mucit, 22 Ekim 1985 tarihinde vefat etti. Kendisi, fikirlerinin tamamını kimse ile paylaşmadı.
Brown’un yer çekimine gerçekten müdahale edip etmediği bilinmiyor. Yıllarca kimseyi inandıramadı ancak bazı yatırımcılar bu projeye pek inanmasa da ona yardımcı olmak istedi. Brown, aldığı yatırımları projesi için harcadı.
Bu projenin neden hayata geçirilemediği bilinmiyor. Bazı kişiler, bu projenin insanlıktan saklandığını düşünüyor. Peki bu konuda siz neler düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı ve görüşlerinizi bekliyoruz.
{{user}} {{datetime}}
{{text}}