Yüz tanıma teknolojisi hayatımıza girdiğinden beri akıllı telefonların kilidini açmak için artık şifre yazmak zorunda kalmıyoruz. Telefonlarımızın ekran kilidini açan yüz tanıma teknolojisi, karanlık madde hakkında da bize yardımcı olabilir mi? Bu kulağa pek olası gelmiyor olsa da İsviçre’de bilim ve teknoloji odaklı ETH Zürih üniversitesinden araştırmacılar bu konuyu gerçeğe dönüştürmek için çabalıyor.
Günümüzde teknolojide gelinen nokta ile yüz tanıma teknolojisinin ardındaki yapay zeka sinir ağlarının özellikleri kullanılarak birçok gelişme sağlanabiliyor. Söz konusu teknolojinin altyapısında yer alan yapay zeka sinir ağları, evrenin oluşumunda ve bilinmezliğin merkezinde yer alan ‘karanlık madde’ kavramına bir açıklama getirmesi için yeni bir yapay zeka algoritmasına başvuruluyor.
Fizikçiler gizemli maddeyi anlamanın en iyi yolunun yapay zekadan alınan yardım ile gerçekleşeceğini söyleyen araştırmacılar, yüz tanıma teknolojisinin bu noktada başvurulacak en akılcı yol olduğuna inanıyor.
Evrenin altında yatan yapı hakkında temel soruları açıklamak için gerekli olduğu düşünülen yapay zeka kullanılan algoritmalar sayesinde ‘karanlık madde’ hakkında daha fazla fikre sahip olabiliriz. ETH Zürih laboratuarındaki araştırmacılardan olan Janis Fluri, kullanılan yapay zeka algoritmasının, yüz tanıma teknolojisinde yaygın olarak kullanılan sinir ağlarına çok benzediğini aktarıyor. Yapay zekanın en iyi yanı ise temelde bir veriden birçok şey öğrenebilmesi olarak tanımlanıyor.
Bu noktada ise yüz tanımada, bize karanlık madde hakkında ipucu veren yapılar ararken göz, ağız ve burun tanımayı öğreniyor. Bu örüntü sayesinde ise temel kozmolojik parametreler ortaya çıkarılabiliyor.
Karanlık madde neden bu kadar önemli?
Öncelikle bilim insanları bu araştırmaları yaparken tam olarak aradıkları şeyi bilmiyorlar. Çünkü karanlık madde hakkında sahip olunan fikirler oldukça kısıtlı. Karanlık maddenin bir biçimde varlığı yaklaşık yüz yıldır kabul ediliyor. Evrenin yaklaşık yüzde 27’sini oluşturduğu düşünülen bu madde, görünür maddelerle kıyaslandığında büyük bir kısmını oluşturduğu varsayılıyor.
Karanlık madde parçacıkları, ışıkla etkileşmediği için doğrudan gözlemlenemiyor. Ancak çevrelerinde sebep oldukları etkiler sayesinde varlıkları anlaşılabiliyor. Evrendeki toplam madde miktarının yaklaşık yüzde 84’ünün karanlık madde olduğu tahmin ediliyor.
Bilim insanları bir karanlık maddenin dünyanın oluşumunda hatta evrenin oluşumunda önemli bir yeri olduğunu biliyor ancak yıllardır kanıtlanamıyor. İşte bilim insanları tam da bu noktada yapay zekaya bel bağlıyor. Teoride karanlık madde, herhangi bir şeyin kendisini yok etmemesi için, ihtiyaç duydukları kütleyi veren bileşenler olarak anılıyor.
Söz konusu evrişimsel sinir ağı, görüntü sınıflandırma görevlerinde sıklıkla kullanılan bir tür beyinden ilham alan yapay zeka türü olarak biliniyor. Nöronları hala geleneksel sinir ağlarının öğrenebilir ağırlıkları ve önyargılara sahip olsalar bile öğrenme gücü sayesinde daha verimli hale gelmeleri sağlanıyor.
Karanlık madde tanımlanıyor
Araştırmacılar sinir ağlarını evreni simüle eden bilgisayarlar tarafından üretilen verilerle işleyerek eğitiyor. Bu ise karanlık madde haritalarını tekrar tekrar analiz edilmesine olanak tanıyan bir yöntem. Böylece kozmolojik parametreler ile insan yapımı istatistiksel analize oranla yüzde 30 iyileşme görüldü. Yani yüz tanıma sinir ağları karanlık maddeyi bir şekilde bilinenden çok daha iyi oranda tanımlamayı başardı.
İlerleyen araştırmalarda karanlık maddeyi tanımlamaya birkaç adım daha yaklaşacaklarına inanan bilim insanları yüzlerce veriyi geliştirilen yapay zekaya öğretiyor.
{{user}} {{datetime}}
{{text}}