Birçok insanın nükleer teknoloji deyince aklına ilk olarak Hiroşima ve Nagazaki‘ye atılan bombalar gelir. Ancak konu dünyanın dört bir yanına atılan nükleer bombalara gelince bu hikayenin sadece küçük bir kısmı. Çoğu insan Çernobil, Three Mile Island ve Fukushima gibi olayları haberlerden biliyor olsa da çok fazla dikkat çekmeyen birçok tehlike var. Sizler için bu tehlikeli teknolojinin buz dağının ardında kalan çok daha endişe verici yönlerini ve olaylarını derledik.
Fukushima reaktörü hâlâ kontrol altında değil
2011 yılında Japonya’nın Fukushima kentini yıkıcı bir tsunami vurdu. Ancak tsunami aslında kentte yaşayanlara daha büyük sıkıntılar bıraktı. Kentteki nükleer reaktörlerden birinde erime başladı. Ardından Fukushima bölgesi çevresindeki atmosfere bir ton radyasyon yaydı. Bu olayın patlak vermesiyle hükümet temizlik çalışması başlattı.
Enerji santrallerinden sorumlu TEPCO şirketi, her şeyi kontrol altına aldıklarını açıkladı. Ancak TEPCO Japon halkının güvenini hızla kaybediyor. Çünkü 10 ay boyunca yağmur suyu sızıntısı olduğunu bildirmediler. Olay ortaya çıktıktan sonra bahaneleri ise aynı şekilde ters giden diğer olaylarla birlikte açıklayacak olmalarıydı.
Sızıntı yeterince ciddiydi ve TEPCO yerel balıkçılarla hasar kontrolü yapmak zorunda kaldı. Sorun şu ki, eriyen reaktör tesisin hasarlı bölümünün çoğu gibi halen su altında. Bu durum yüksek radyasyon seviyeleriyle birlikte reaktörün kapatılmasını gerçekten zorlaştırıyor.
Kısa süre önce durumun resmini çizmek için reaktöre bir robot gönderdiler. Ancak yüksek radyasyon robotu bir saat içinde eritti ve robot tesisin içinde kaldı. Velhasıl hasarlı reaktörlerin devreden tamamen çıkarılması 50 milyar dolara mâl olması ve birkaç yıl alması bekleniyor. Nükleer teknoloji üretmek gerçekten de oldukça zor.
Nükleer ülke olmak oldukça zor
Birçok insan bir ülkenin başka bir ülkeye ya da dünyanın herhangi bir yerine nükleer bomba atmasından korkuyor. Hatta dünyanın büyük bir kısmını yok edecek kadar büyük bir nükleer soykırımın tetiklenmesinden… Ancak silah kapasitesi açısından tam bir nükleer ülke olmak oldukça zor. Çünkü bu oldukça pahalı, zaman alıcı ve her türlü dikkati çekmeden bunu yapmak neredeyse imkansız. Bundan ötürü endişeye gerek yok.
Tüm süreç inanılmaz derecede karmaşık olsa da, radyoaktif elementin elde edilmsiyle başlar. Bu her zaman çok zor olmasa da gereken siparişlerin çokluğu ve sayısı, yaptığınızı gizlemeyi çok zor hale getirir. Üstüne üstlük, gereken bilim delicesine karmaşıktır ve bu düzeyde uzmanlığa sahip çok az insan var.
Nükleer süper güç olmak isteyenlerlerin işlerini daha zor hale getirmek için, santrifüj teknolojisi şiddetle korunuyor. Bu nedenle işlem için yüzlerce santrifüj gerektiğinden, bunu isteyen çoğu ülke büyük ölçekte hırsızlığa ve kaçakçılığa başvurmak zorunda. Nükleere gitmek imkansız olmasa da, dünyanın geri kalanından gizlemek neredeyse imkansız.
Sızan tesisler az ama oldukça endişe verici
TEPCO’nun nükleer depolama tesislerindeki sızıntılardan bahsetmiştik. Ancak özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde, nükleer atık depolama alanları deli gibi sızdırıyor. Üstelik sorun üzerinde çok az kontrol sahibiyiz veya hiç değiliz.
Şu anda ABD’de tek kalıcı nükleer depolama alanı New Mexico, Carlsbad‘da. Burası esasen insanların potas madenciliği yaptığı bir kasabaydı. Bu yüzden sakinler, nükleer atıkları yeraltında depolama fikrinden oldukça memnundu. Ancak son zamanlarda ciddi bir sızıntı oldu. Uzmanlar, 13 çalışanın yüksek düzeyde radyasyona maruz kaldığını tahmin ediyor. Henüz kalıcı bir olumsuz etki ise görülmedi. Bununla birlikte, olayın ardından insanlar güvenli nükleer depolama alanı inşa edilip edilemeyeceğini sorgulamaya başladı.
Ayrıca bir zamanlar plütonyum zenginleştirme için önemli bir merkez olan Hanford, Washington’da da bir alan var. Bu alanı ise yetkililer kapattı. Ama bu temizlik devam ediyor. Bunların çoğu devasa yeraltı tanklarında. Geçmişte tesislerdeki sorumlular bunların sızıntı yaptığını ve hükümetin radyasyonun çevreye sızmasını önlemek için yeterince hızlı davranmadığını bildirmişti. Ancak halen yeterince güvenlik önlemleri alındığı söylenemez.
Kimse atıkları almak istemiyor
Reaktör erimesi nükleer teknoloji dediğimizde yaygın bir korku. Ancak birçok insanın düşünmediği şey, depolamamız gereken nükleer atık miktarı. Ayrıca çoğu radyoaktif maddenin uzun ömürlü olduğunu düşündüğümüzde bu ciddi bir sorun teşkil ediyor.
Elinizdeki radyoaktif madde miktarı ne olursa olsun güvenli bir şekilde saklamak inanılmaz derecede zor. Bu, olayı daha da karmaşık hale getiriyor. Tahmin edebileceğiniz gibi, genelliklek insanlar atıkların yakınlarında depolanmasını istemez. Bu amaçla, Nevada’daki Yucca Dağı’nda bir nükleer atık depolama alanı projesi ortaya attılar.
Projeye, dönemin ABD Başkanı Obama ve Nevada’daki Senato Lideri Harry Reid şiddetle karşı çıktı. Buna karşın projeyi destekleyenler ise çalışmanın ve alanın tamamen güvenli olacağını ve hiçbir zararlı radyasyon yaymayacağını iddia etti. Ancak yine de plana karşı muhalefeti tatmin edemediler. Gerçek şu ki, insanlar radyasyona güvenmiyor.
Radyoaktivite sessiz bir katil mi?
Çoğu insan radyasyonu ciddi bir felaket sonucu meydana gelen bir şey olarak düşünür. Ancak radyasyon dört bir yanımızda ve genellikle bizi beklemediğimiz şekillerde etkiliyor.
Uranyum parçalandığında radon isimli radyoaktif ve çok tehlikeli bir gaz oluşur. Üstelik uranyum dünyanın hemen hemen her yerinde bulunur. Bu nedenle her zaman bir tehlike. Bununla birlikte, çoğu yerde sorun olmaya yetecek kadar yok. Ancak yine de radon insanları sessisce akciğer kanserine iter.
Bazı tahminler, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki artan akciğer kanseri riskine yol açan tehlikeli radon seviyelerine dikkat çekiyor. EPA’ya (ABD Çevre Koruma Ajansı) göre, radon yılda 20 binden fazla insanı öldürüyor ve akciğer kanserinin ikinci en yüksek nedeni nedeni. Evlerde kolayca birikebileceğinden birkaç yılda bir radon testi yapılması öneriliyor.
Özgül emilim oranı nedir?
Gerçekten de cep telefonları kansere neden oluyor mu? Bu uzun süredir bir tartışma konusu. Birçok çalışmada bilim insanları bu konuyu araştırdı. Ancak hiçbiri herhangi bir risk olup olmadığını veya varsa bu riskin ciddiyetini net olarak ortaya koymadı.
Genellikle insanlar güvende olduklarını düşünüyor. Ama herkes ikna olmuş değil. FCC’nin (Federal İletişim Kurulu) cep telefonlarının özgül emilim oranı (SAR) için standartları var. Tüm cep telefonu üreticilerinin kendi modellerinin SAR değerini test etmeleri ve sonuçları telefonun kullanım kılavuzuna koymaları gerekiyor.
Bununla birlikte, özgül emilim oranları genellikle telefonu tutuş şeklimize göre test ediliyor. Örneğin, güvenli mesafe pek çok insanın telefonu kulağına düşündüğünden çok daha uzak tutmasına yöneliktir. Bazı modellerde üreticiler yalnızca telefonu vücudunuzdan uzak tuttuğunuzdaki radyasyonu test eder. Kesin olmamakla birlikte, FCC kendi sağlığınızı ve güvenliğinizi korumak için kullanıcı kılavuzunu okumanızı ve özel telefonunuz için talimatları izlemenizi tavsiye etmekte.
Nükleer teknoloji mitleri: Soğuk füzyon efsanesi
Yaklaşık yirmi yıl önce, Martin Fleishmann ve Stanley Pon, daha sonra “soğuk füzyon” olarak adlandırılan bir fenomeni ortaya attı. Oda sıcaklığında bir nükleer reaksiyon oluşturmanın bir yolunu bulduklarını iddia ettiler. Böyle bir şey yapılsaydı, tehlikeli radyasyon seviyeleri ve çevre tahribatı endişesi olmadan enerji için nükleer reaksiyonları kullanırdık.
Tahmin edeceğiniz gibi, insanlar bilim insanlarının iddiaları karşısında inanılmaz derecede heyecanlandı. Hatta deneyi tekrarlamak için yola koyuldular. Ancak hayal kırıklığı ile karşılaştılar. Hiç kimse deneyi tekrarlayamadı veya çalışmasını sağlayamadı. Zaten henüz kimse bunun nasıl çalışacağını açıklayacak teorik bir model ortaya koyamadı.
Sonunda, insanlar vazgeçti. Ancak son zamanlarda ABD Deniz Laboratuvarlarında çalışan bir grup bilim insanı, soğuk füzyonun mümkün olabileceğine dair kanıtlar bulduğunu iddia etti. Ne yazık ki, şüpheciler hâlâ ikna olmuş değil. Üstelik araştırmacılar da sonuca nasıl ulaştıklarını veya nasıl meydana geldiğini tatmin edici bir şekilde açıklamadı.
Düşük seviyelerdeki radyasyona maruz kalmak
Dünyada binlerce bilim insanı var ve farklı görüşlere sahipler. Radyasyona maruz kalma söz konusu olduğunda, bilim insanları oldukça bölünmüş durumda. Bazı bilim insanları, radyasyona herhangi bir düzeyde maruz kalmanın en azından teorik olarak zararlı olduğuna inanmakta. Bu görüşün en uç yanı, kesinlikle gerekli olmadıkça tıbbî ekipman da dahil tüm radyasyondan uzak durmak.
Öte yandan, bazı araştırmacılar düşük seviyelerde radyasyona uzun süre maruz kalmanın bile hiç zararlı olmadığını savunuyor. Aslında, Wisconsin-Madison Üniversitesinden John Cameron, düşük seviyelerde radyasyonun bağışıklık sistemini güçlendirdiğini gösteren bulgulara dayanarak bunun olumlu olduğunu düşünüyor.
Ancak dediğimiz gibi bilim camiası bu konuda hemfikir değil. Her iki tarafta da araştırmalar var ancak hiçbiri tamamen kesin değil. Radyasyona adapte olma yeteneğimizin kansere karşı savaşta önemli bir rolü üstlenmesi olası.
2 binden fazla atom bombasını test ettik
Nükleer teknoloji ve daha doğrusu nükleer patlama dediğimizde akla öncelikle Hiroşima ve Nagazaki geliyor. Çernobil’deki felaketi ve Fukushima’daki son felaketi de unutmayalım. Genellikle nükleer santrallerin dikkatsizce kullanılmasından şikayet ediyoruz. Bununla birlikte, çevreye saldığı radyasyon miktarından da.
Gerçek şu ki, ülkelerin kullandığı nükleer silah sayısına kıyasla bunlar devede kulak kalıyor. Silah olarak neredeyse hiç kullanmasak da, pek çok ülke zaten önceden bunları yoğun bir şekilde test etti. Bu amaçla ABD, Rusya, Birleşik Krallık ve Fransa gibi ülkeler onlarca yılını absürt miktarda nükleer bomba testi yaparak geçirdi.
Yukarıdaki hızlandırılmış video, ilk testlerden Pakistan ve Kuzey Kore’deki son testlere kadar ateşlenen tüm bombaları gösteriyor. Rakamlar ürpertici, birkaç on yıl boyunca dünya çapında 2 binden fazla nükleer bomba patlattık.
Kuzey Kore’nin nükleer programının kapsamı
Birçok ülkenin geliştirdiği nükleer programlardan pek çoğumuz son derece endişe duyuyor. Son yıllarda uluslararası toplumun gözlerini İran‘a ve Kuzey Kore‘ye çevirmesine neden oldu.
Bu konuda daha önce İran ile BM Güvenlik Konseyi ve AB arasında pek çok görüşme yapıldı. Özellikle İran’la ilgili birçok ülke endişe duymuyor. Çünkü komşularına ya da diğer ülkelere nükleer bomba atmaları pek olası değil. Çoğu insanın Kuzey Kore için aynı şeyi düşündüğünü ise söyleyemeyiz.
Kuzey Kore, pek çok kez nükleer temelli silahlar ürettiğini iddia ederek testler gerçekleştirdi. Bazıları çok endişe verici olmasa da, bu testleri uluslararası toplumun yaptırımları izledi. Yani tehdidin ciddiye alındığını gösteriyor.
2013’teki testten sonra Kuzey Kore, normal bir füzeye sığacak bir savaş başlığını minyatürleştirdiğini iddia etti. Bazı insanlar Kuzey Kore’nin bombalarının ne kadar tehlikeli olduğu konusunda şüpheci. Ancak birden fazla silah için yeterince zenginleştirilmiş materyalleri var. Üstelik gizlilik konusunda da oldukça iyiler. Asıl soru komşularına saldırma konusundaki cesaretlerinin ne durumda olduğu.