Ubisoft’un ilk Splinter Cell oyununu yayınlamasının ardından yaklaşık olarak 11 sene geçti. 2002 yılında yayınlanan serinin ilk oyunu, gizlilik ve aksiyon öğelerini müthiş bir şekilde kombine ederek oyunculara sunmuştu.
Gölgelerden saklanarak ilerlemek, doğru zamanı bekleyip düşmanı etkisiz hale getirmek ve teknolojinin son ürünü aletleri kullanmak oyun severlerin bir hayli hoşuna gitmişti.
Gayet başarılı bir satış grafiği çizen Splinter Cell oyununu 2004 yılındaki Pandora Tomorrow izledi. Pandora Tomorrow ile kendi fan kitlesini yaratmayı başaran seriye 2005 yılında Chaos Theory, 2006 yılında ise Double Agent eklendi.
Serinin ilk üç oyunu Splinter Cell serisine damga vurmuş olmasına karşın, 2006 yılında yayınlanan Double Agent, Ubisoft’un beklediği satış rakamlarının gerisinde kaldı.
Sam Fisher’ın bir örgütü çökertmek için suçlu rolüne büründüğü bu yapımın senaryosu sağlam olmasına karşın oyunun ilerleyişine düzgün bir şekilde yansıtılamamıştı.
{pagebreak::2}
Conviction ile yeni bir başlangıç
Double Agent ile yaşadığı hayal kırıklığının ardından yeni bir Splinter Cell oyunu duyurmak için acele etmen Ubisoft, bir dizi ertelemenin ardından 2010 yılında Splinter Cell Conviction’u piyasaya sürmüştü.
Serinin ruhuna aykırı bir oynanış dinamizmi ile karşımıza çıkan Conviction, kimi kesimlerden övgüler alırken, kimi kesimlerden ise ağır eleştiriler almıştı. Splinter Cell’in ilk dört oyununa kıyasla bolca aksiyon içeren ve Sam Fisher’ı sivil kıyafetler giyerken gördüğümüz yapım, her şeye rağmen seriye yeni bir soluk kazandırmıştı.
Splinter Cell Conviction’un elde ettiği satış çizgisi Ubisoft’u memnun etmeye fazlasıyla yetmişti. Durum böyle olunca Ubisoft çok geçmeden serinin yeni oyunu olan Blacklist’i duyurdu.
İşte, Splinter Cell serisinin ilk dört oyunu ile Conviction’un karışımı tarzında karşımıza çıkan Blacklist.
{pagebreak::3}
Amerika’nın başı belada, yetiş Sam amca
Splinter Cell Blacklist’te serinin diğer oyunlarında olduğu gibi yaşlı kurt, Sam Fisher’ı kontrol ediyoruz. Oyunun ana hikayesi, Amerika’ya saldırılar düzenleyen The Engineers isimli 12 kişiden oluşan bir terörist örgütünün çökertilmesi üzerine temellendirilmiş.
Oyunun hemen giriş kısmında The Engineers üyelerinin, Sam Fisher’ın da içerisinde bulunduğu bir ordu üssüne sızdığını ve burayı havaya uçurduğuna tanıklık ediyoruz. Neyse ki yıllara meydan okuyan ajanımız Sam, o anda helikopter ile üsten ayrıldığından bu olaydan kıl payı kurtulmayı başarıyor.
Patlamanın etkisi ile hasar alan helikopterden canlı olarak kurtulan Sam, bu noktadan itibaren Blacklist macerasına da resmen başlamış oluyor.
Oyunun oynanış dinamiklerinin tanıtıldığı giriş bölümünün ardından, Blacklist’in senaryosunu şekillendiren bir video ile karşılaşıyoruz. Bu videoda Conviction’dan da tanıdığımız Amerikan Başkanı Patricia Caldwell sahne alıyor ve kapatılan Third Echelon yerine kurulan Fourth Echelon’un başına getirildiğimizi öğreniyoruz. (Sam bunu daha önceden biliyor olsa bile, biz bu haberi bu noktadan itibaren öğrenmiş bulunuyoruz)
The Engineers, Amerika’yı dünyanın tüm ülkelerindeki askerlerini geri çekmediği takdirde, her hafta yeni bir saldırı yapmakla tehdit ediyor. Bu saldırıları planlarına ise Blacklist ismini vermişler.
Amerikan Başkanı, bize verdiği kısa bir bilgilendirmenin ardından, The Engineers’ı bulup yok etmemiz için tam yetki veriyor. Bizde ekibimizi toplayarak yollara düşüyoruz.
{pagebreak::4}
Kontrol Merkezi Uçan Kale
Splinter Cell Blacklist’te aynı Mass Effect 2’de kullanılan sisteme benzeyen bir menü tasarımından yararlanılmış. Aynı Mass Effect 2’de olduğu gibi, uçağımızın kontrol merkezinden hangi görevi yapacağımızı, hangi modu oynayacağımız seçebiliriyoruz.
Bu görevlerden bazıları oyunun ilerleyişine pek etki etmeyen, sadece ek bilgi toplamamızı sağlayacak olan ek görevlerden oluşurken(isterseniz oynamayabilirsiniz), bazıları ise oynamak zorunda olduğumuz direk senaryoya etki eden görevlerden oluşuyor.
Yeri gelmişken bir iki cümle ile belirtmek isterim. Oyunda karşımıza çıkan yan görevlerin birçoğu co-op şeklinde oynanabilen bölümlerden oluşuyor. Yani bu bölümlerden bazılarını solo biçimde tek başınıza oynayamıyorsunuz.
Uçağımızın rotasını belirleyip The Engineers’ın peşine düştüğümüzde, Splinter Cell Blacklist’in genel yapı itibari ile Conviction’un izinden devam ettiğini fark ediyoruz.
Aradaki tek fark ise Conviction’da sivil giysilerle dolaşan Sam amcanın, resmi zırh ve üstün teknolojik silahlarına kavuşmuş olması.
{pagebreak::5}
Kendi stilinizi belirleyin
Oyunda açık alanda geçen görevlerimiz, genelde gün ışığında olduğundan ilk dört oyunda olduğu gibi gölgeleri etkin bir biçimde kullanamıyoruz. Yine de ev ve benzeri yerlere girdiğimizde, yanan ışıkları söndürerek ya da patlatarak, gölgelerde hayalet misali dolaşabiliyoruz.
Ubisoft, Blacklist’te oyuncunun ilerleyişine göre, bölüm sonunda karşımıza çıkan üç farklı değerlendirme sınıfı (Ghost, Assault ve Panther) oluşturmuş. Bölüm içerisinde düşmanlarınızı etkisiz hale getirme oranınıza göre her bir sınıftan ayrı bir puanlamaya tabi tutuluyorsunuz.
#video_2956#
Bu puanlamalar, oyun içerisinde zırhımızı, silahlarımızı, çeşitli envanterlerimizi geliştirmek için ihtiyaç duyduğumuz para olarak bize geri dönüyor. Hazır söz geliştirme seçeneklerinden açılmışken bu konudan da kısaca bahsedelim.
Splinter Cell Blacklist’te zırhımızdan, silahımıza kadar birçok geliştirme seçeneğine sahibiz. Paramız yeterli olduğu sürece yeni zırhlar ya da silahlar satın alabiliyoruz. Satın alacağımız zırhların, oyun stilimize göre çeşitli özellikleri bulunuyor.
Örneğin, çatışma ağırlıklı bir oyun stiline sahipseniz, zırh özellikleri ağır basan, gizlenerek ilerleme stiline sahipseniz gizlilik özellikleri ağır basan envanterleri kuşanmanız, işinizi kolaylaştırıyor.
Bu geliştirme işlemlerini dilersek görev öncesinde Fourth Echelon’un uçan kalesinden, dilersek de görev içerisinde ilerlerken karşımıza çıkan yeşil veya gri kutular vasıtasıyla gerçekleştirebiliyoruz.
{pagebreak::6}
Aksiyonun gizliliği geride bıraktığı bir yapım
Yazımın başlarında da belirttiğim gibi, Splinter Cell serisinin ilk 3 oyununda aksiyon öğeleri bulunuyor olsa bile bunların varlığı asla gizliliğin önüne geçemiyordu. Fakat serideki bu yapı Conviction ile tam tersine dönmüştü.
Conviction’un aldığı övgüler ve yakaladığı satış başarının, Ubisoft’un bu tarzı Blacklist’te de uygulamaya ikna ettiğini görüyoruz. Blacklist’te de aynı Conviction’da olduğu gibi aksiyon dozajı bir hayli yüksek. Bu durum aksiyon seven oyuncuların hoşuna gitse bile, gizlilikten hoşlanan oyunculara biraz itici gelebilir.
Oyundaki bir çok görevde, gizlenerek ilerleyebilme seçeneği oyunculara sunulmuş olsa bile, bu durum çoğu zaman imkansıza yakın oluyor. Sam Fisher gibi gölgelerle dost bir karakterin, gün ışığında gizlenerek ilerlemesi oyun boyunca birçok kere fark edilmemize, bunun sonucunda da çatışmaya girmemize neden oluyor.
Her ne kadar envanterlerimiz ve tüfeğimizin mermisi sınırlı olsa da, susturuculu tabancamızın sınırsız mermi seçeneğinin olması sayesinde oyun boyunca cephane sıkıntısı yaşamıyoruz.
Splinter Cell Blacklist’te ki çatışma sahneleri ne yazık ki gerçekçilikten bir hayli uzak. Şöyle ki, karşınıza çıkan bir düşmana ateş ettiğinizde, mermi isabet edip, vücudundan kanlar fışkırmış olmasına karşın, hiçbir şey olmamış gibi sizle çatışmaya devam ediyor.
Conviction’da karşımıza çıkan “Mark and Execute” sisteminin Blacklist’te devam ettiğini görmek ise sevindirici. Bu sistemde gizlice öldürdüğünüz her bir düşman için Execute barınız doluyor. Sizde düşmanlarını bir yerden gizlice gözlerken onları işaretleyip, tek bir tuşla hepsinin hakkından gelebiliyorsunuz.
“Mark and Execute” sisteminin en kötü yanı ise düşmanlar tarafından fark edildiğiniz anda kullanılamaz hale gelmesi. Çünkü düşmanlar tarafından fark edildiğiniz anda onları öldürmek o kadar da kolay olmuyor.
Bir düşmanı eğer kafasından vuramazsanız, öldürmek için ortalama olarak 4 ya da 5 el ateş etmeniz gerekiyor. Üstelik bu düşmanların üzerinde zırh namına hiçbir şey yok. Zaten üzerinde zırh olup, pompalı tüfekle sıka sıka üzerinize gelen bir düşmanı silahla öldürme ihtimaliniz de yok denecek kadar az.
Böyle bir durumla karşılaştığınızda yapılabilecek en akıllıca şey, izinizi kaybettirip, düşmanın arkasından sessizce yaklaşarak işini bitirmek olacaktır.
{pagebreak::7}
Gelişmiş silahlar, gelişmiş envanterler
Splinter Cell Blacklist’te oyun boyunca ilerlerken silahlarınız haricinde çeşitli envanterlerinizin de bir hayli yardımını görüyorsunuz. Örneğin bir su birikintisinin içerisinde bulunan birden fazla düşmanınızı, bu su birikintisine bir elektroşok aleti atarak etkisiz hale getirebiliyorsunuz.
Ya da yolunuzun üzerinde bulunan (geçmek zorunda olduğunuz bir kapı gibi) düşmanlarınızın uzağına bir ses cihazı atarak, onların o noktaya yönlenmesini sağlıyor ve hiçbir zahmete girmeden yolunuza devam edebiliyorsunuz.
Ayrıca, düşmanların yerini tespit etmek için kullanabileceğimiz mikro kameralar, uzaktan kumandalı mini araçlarda oyun boyunca işimizi kolaylaştıran envanterlerimiz arasında bulunuyor.
Blacklist’te işimizi en çok zorlaştıran düşmanlarımız ise, bazı bölümlerde karşımıza çıkan köpekler. Belli bir mesafeden varlığımızı hisseden ve yerimizi koklayarak tespit eden bu köpekler, oyundaki en zorlu düşmanlarımızdan biri. Zorludan kastım tabi ki öldürülmesi falan değil ama tam kimseye görünmeden ilerlemeye çalışırken, bir anda bütün düşmanlarınızın sizi fark etmesini sağlaması sizi çileden çıkarabiliyor.
Oyunun senaryo modu için söyleyebileceğim son şey, sorgulama sahnelerinde yaptığımız seçimlerin, oyunun final sahnesini etkilemiyor olması. Dahası hikayenin ilerleyişine bile bir katkı sağlamıyor. O yüzden karşınıza çıkan seçim durumlarında fazla düşünmenize gerek olmadığını belirtmek isterim.
{pagebreak::8}
Genel yorum ve son sözler
Blacklist’te multiplayer olarak Spies vs Mercs modundan bahsetmek istiyorum. Serinin eski oyunlarından aşina olduğumuz bu modda Spies ve Mercs isminde iki farklı grup bulunuyor. Bu gruptan birisinin görevi verilen mekanı sabote etmek olurken, diğerleri ise sabote etmeye çalışan kişileri, eylemlerini gerçekleştirmeden önce etkisiz hale getirmeye çalışıyor.
#video_2957#
Sonuç olarak Splinter Cell Blacklist’in tekli oyuncu modu için Conviction’un biraz daha süslenip, yeni envanterler eklenmiş hali diyebilirim. Eğer Splinter Cell serisini gölgelerden gizlenerek, karanlıklar içerisinde oynamak hoşunuza gidiyorsa, Blacklist sizi yeteri kadar tatmin edemeyebilir.
Fakat Conviction’tan fazlasıyla hoşlandım, aksiyon düzeyi tam bana göreydi diyorsanız, o zaman Blacklist’i de fazlasıyla beğeneceğinizi garanti edebilirim.
Grafik: 8
Ses: 8
Oynanış: 7
Genel: 8
Artılar: Görseller gayet başarılı. Yerinde giren müzikler kulak tırmalamıyor. Seslendirmeler başarılı. Hikaye kurgusu alışılageldik olsa bile sürükleyici. Teknolojik ekipmanlarımız son derece yaratıcı.
Eksiler: “Stealth Action” tarzı bir oyuna göre atmosferi fazla aydınlık, düşmanlar vurulmasına rağmen hiç hasar almamış gibi çatışmaya devam edebiliyor, bazı bölümlerde çatışmaya girme veya fark edilmeme zorunluluğu oynanıştaki özgürlüğü zedeliyor, sorgulama sahnelerindeki seçenekler oyunun ilerleyişine hiçbir katkı sağlamıyor.
:: Splinter Cell Blacklist’i satın almayı düşünüyor musunuz?
{{user}} {{datetime}}
{{text}}