Teknoloji Haberleri - ShiftDelete.Net
Reklam
Reklam

Yoksa Paylaşmasak mı?

Ana sayfa /

gelişiminin nerede olduğunu öğrenmek ve
ahlâkî değerlerin telif hakları ile yasaklanmamış metinlerdeki
varlığını görmek çok önemli. Özellikle iletişim ile değişen toplumların yeni yüzlerini görebilmek adına Internet’in anlam ve amacını sorgulayabiliriz. Internet bize bildiğimizden daha fazlasını öğretebilir.

Internet’in Anlamı

Internet’in bir çok amacı olabilir. Her ne kadar neresinden tutarsan o ihtiyaca cevap veren bir yapı olduğundan dolayı Nasreddin Hoca’nın Fili’ne benzetebilsek de, temelindeki işlev sayısal haldeki veriyi bir noktadan diğer noktaya iletmektir. Tabii ki teknolojideki ilerleme aynı zamanda bize verinin bir çok türünü sayısallaştırma imkânı vermiş durumda. Bu da bizi paylaşım kavramına getiriyor. Çünkü sayısal veri, eldeki malzemede azalma olmaksızın coğaltılabiliyor. İlkokuldaki problemlerde eldeki paranın üçte biri arkadaşa verilerek problen üretilirdi; halbuki burada eldekinde azalma olmadan bir paylaşım söz konusu. Teknoloji güzel şey, özellikle de elinizdekini maliyeti olmadan paylaşıp kamuya dağıtma imkânınız varken.

Internet iletişim, paylaşım demektir; aktarım değil. Örneğin bir haber sitesinden bir şeyi okumanız o haberi eksiltmez. Bizim burada makaleleri okumanız onları aynı zamanda başkalarının eşzamanlı veya eşzamansız şekilde okumasını engellemez, elinizdeki yazılımı bir başkasının da kullanması için kendi elinizdekinden feragat etmenize gerek yoktur. Yani ilkokuldaki problemler gibi paylaşılan şey fiziksel değildir. Sadece kopyalanabilir, çoğaltılabilir sayısal veridir.

Reklam
Reklam

Sayısal Paylaşım ve Ticarî Değerler

Eğer bir veriyi sayısal hâle getirip paylaşabiliyorsanız insanlara büyük faydalar sağlarsınız. Maliyetsiz şekilde herkes bir veri yığınına sahip olabilir. Eğer ticarî olarak bu konuyla ilgileniyorsanız bu sayısal kopya aratma konusu, içeriği satıyorsanız sizin için çok önemli kârlar sağlar. Örneğin bir müzik CD’sini fiziksel ve içerik maliyetini çok düşük maliyete ürettiğiniz hep kopyaya bölebilme şansınız vardır. Şüphesiz bu durum, siz ürünlerinizde standartlara yaklaştıkça sizin daha fazla şekilde telif hakkı ihlalleriyle karşılaşmanıza da sebep olacaktır. Örneğin CD’sine (aslında içindekine) bir kaç yüz lira değer biçilmiş olan bir yazılımı alıp basit bir optik okyucuda kopyalamamızın pratikte hiç bir engeli yok.

Kim Ne Yapıyor?

Buraya kadar yapılan açıklama sadece konu hakkında ön fikirlerdi. Bu dosya paylaşımı ve telif hakları konusunda kimin ne yaptığını kısa bir örnekle inceleyelim.

Büyük müzik şirketleri, müziği çoktan bir sanayi haline getirdi. Konumuz gereği olayı yalnızca müzikle sınırlandırmayalım: Kişisel bilgisayarlarca çooğaltılabilen telif hakkı içerikli her şey aslında Internet devriminden önce tam bir gelişkin sanayi dalıydı. Bu gelişkinliklerini hâlen korumalarına rağmen eskisi kadar rahat değiller. Zira içerikleri kendi istekleri haricinde kendilerine bir kazanç getirmeden çoğaltılıp dağıtılabiliyor. Dolayısıyla ilk yatırımın karşılığını fazlasıyla (hatta biraz fazlasıyla) alabiliyorlar.

İnsanlar, albümlere para vermek yerine içlerinen sevdikleri şarkıları kendi koleksiyonlarına ekliyorlar. Yazılımları “kırarak” kullanıyorlar. Filmleri yasadışı olarak çoğaltıyorlar ve dağıtıyorlar. Çoğunlukla bu dağıtım ticaret için yapılmıyor: İnsanlar sadece paylaşıyorlar, birinden dosya indirirken diğerine gönderiyorlar. Aslına bakarsanız bu tam bir sosyal dayanışma örneğiyken yasalar çerçevesinde birdenbire bir yasak ve ihlâl haline geliyor.

Paylaşımcılar, Korsanlar, Özgürlükçüler

Başlık biraz ilginç gelebilir; fakat bu tür insanları nitelerken bu kavramların sıkça birbirine karıştığını görebiliyoruz. Ya karışıyor ya da kasıtlı olarak karıştırılıyor, bu kısım biraz karanlık da olsa burada bahsedebileceğimiz kişiler bir şekilde yasalarla ve geçerli ticarî düznle arası çok iyi olmayan insanlardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu kişiler özellikle bundan yirmi yıl öncesinde, kişisel bilgisayarlar artık ilk defa ortaya çıkmaya başladığında kendi yazdıkları programları kendileri aralarında paylaşmanın verdiği yardımlaşma içgüdüsüyle hareket eden insanların devamı olarak günümüzde yer alıyorlar. Her ne kadar artık patent ve fikrî mülkiyet çemberi, çok daralmış ve dünyanın dizginlerini kendi kaynaklarıyla ellerine almış bir yapıda tezahür ediyorken bir şekilde geleneklerine devam etmeye çalışan insanlar var. Peki neden başlıkta üç farklı tanım tek bir paragrafa sıkıştırılmış gibi görünüyor?

Bu tür insanların şu sıralarda sık sık birbirlerine karıştırıldığı gözleniyor. Çünkü bilişimsel özgürlüğü savunmak isteyen birisinin açık şekilde fikrî mülkiyetlerin belirli güç odaklarına ait olmasına karşı bir fikri olması beklenir. Bunun yanında bu insanların bu tür bir fikrî mülkiyet adı altında belirli bilgi ve tekniklerin kamuya açılmasını balık vermek ve balık tutmayı öğretmek mantığıyla yapacaklarını düşündüğümüzde ve kendilerinin de örneğin yazılım konusunda ellerinden gelenleri ardlarına koymadan güzel eserler yazıp onları kamu malı yaptıklarını hesaba kattığımızda paylaşım konusunda aslında ne kadar ileri gidilebileceğini görüyoruz. Sayısal verinin dağıtımındaki düşük maliyet, bu paylaşımcı idelojinin sürekliliğini teminat altına alıyor.

Korsanlık sıfatı ise üzerinde bir uzlaşma olmayan bambaşka bir tartışma konusu olmakla beraber, genellikle bilgi sistemlerini kurcalayarak bilişim konularında fikrî mülkiyet sahiplerinin “cık cık çok ayıp” dediği şeylere el atan kişileri düşünebiliriz. Tabii bu sıfat aynı zamanda bir yazılımı veya fikrî mülkiyet altındaki bir eseri izinsiz olarak kopyalayıp kullanan kişiler için de kullanılıyor. Bu özgürlükçü ve paylaşımı erdem olarak gören insanlar için korsanlık sıfatı da bir miktar gereksiz gibi durmaktadır; zira onların mülkiyet sistemi ideali yönünde herşeyin kamuya, yani her insana ait olması düşünüldüğü için, herkese ait olan bir şeyin kullanımı kimsenin iznine bağlı değildir. Belirli kural ve nizamlar dahilinde ve mülkiyetin sınırlanmaması şartıyla herkes yararlanabilir. “Diğer taraftan” bakıldığında korsanlık olarak görünen şeyin “bu tarafta” pek bir karşılığı yoktur. Herkese ait olan bir şeyi sadece bir kişiden çalmanın veya bir kişiye vermenin faydası, bu şeyden sonsuz sayıda üretilebilip kullanılabilirken pek bir anlam ifade etmemektedir.

İş modeli olarak özgürlükçüler, eğer konu alanını daraltırsak özgür yazılımcılar, ürünü değil hizmeti satmak konusunda eğilimlidirler. Her ne kadar bazı GNU/Linux sürümlerinin kutuyla satıldığını görsek de aslında para ödenen şey kutu ve içindeki yazılım değil, karşılığında verilen kurulum ve kullanım desteğidir. Bununla beraber, genellikle bu alanda tercih edilen lisanslama modeli olan genel kamu lisansı ve benzeri lisanslar kodu ve üretimin yapıldığı diğer kaynakları açtığından, özgür yazılımcılar için iş kolu firmalar tarafından işe alınarak ürünleri/ürünlerini çalıştıkları firmaya göre ölçeklemek gibi konular olabilmektedir. Bunu bir şekilde albümü dağıtıp konserden para kazanmak gibi düşünebiliriz.


Patentçiler, Mülkiyetçiler, İş Adamları

Günümüzde bir çok eserin değeri onun ticarî değeriyle ölçülüyor. Artık ortaya özgün ve estetik bir şey çıkartmak, onu “satamadığınız” sürece pek anlamlı değil. Satmaktan kasıt, ona finansal bir değer biçilmesini sağlayıp hayatınızı idame ettirecek kadar bir gelir sağlamanız; aklınıza sadece bir zanaatkâr gibi bir atölyede eseri anında üretip tezgâhta satmak gibi bir iş modeli gelmesin. Siz satılacak bir “şey” ürettiğinizde pazarlanması mümkün oluyor. Hatta ürettiğiniz “şey”in bir niteliği olmasa bile günümüzün raylı sistem tüketim toplumunun desteğiyle kısa sürede tüketilip yerine yenilerinin gelmesi sağlanabiliyor.

Böyle bir ekonomik düzenin içinde, size en büyük getiriyi sağlayabilecek şey, düşük maliyete yüksek kârlar sağlayabilecek üretim yöntemleri kullanılan ürünlerdir. Bir otomobil de üreterek çok para kazanabilirsiniz belki; fakat her bir otomobili üretmek size çok büyük meblağlara malolur. Fakat sayısal veri bir defa üretildiğinde çoğaltılması çok düşük maliyetlere sahiptir. Bu özelliğin kullanılarak sıkı telif ve mülkiyet kanunlarıyla kuşatılmış pazarlar oluştuğundan dolayı, bu yöntemler gayet yüksek kâr oranları barındırmaktadırlar. Her ne kadar yüksek kârlar söz konusu olsa da bu kârlılığın artarak devam etmesi bir çok çeşitli yollarla desteklenmektedir.

Patentler ve fikrî mülkiyet hakları, geliştirilmiş fikirlerin ve buluşların korunmasının en etkin yoludur. Ürettiğiniz fikrin veya eserin, geliştirdiğinizin yöntemin size ait olması ve bundan ticarî gelir elde etmeniz doğal bir hakkınızdır. Bununla beraber rekabeti engelleyici çılgınlıkta patent dağıtımının olduğu yerlerde gelişim ve rekabet konularının sekteye uğradığını düşünebiliriz. Çünkü çok genel yöntemlerin patentlenmesi durumunda örneğin sizin içten yanmalı bir araba motoru üretmeniz, bu yönde bir hakları saklanmış bir patent söz konusuysa, belirli ücretler ödemeyi göze almadan pek mümkün olmaz. Dolayısıyla her ne kadar bu sürecin hiç bri noktasında bu işe müdahale edecek kişilerin nesnelliği veya öznelliği tam olarak hesaplanamayacak olsa da, patent denilen kavramın gerçekten özgün çalışmalara (kime göre neye göre sorusu akla gelebilir) verilebilmesi gerekmektedir.
Reklam
Reklam

Yorum Ekleyin


Reklam
Reklam