Antik Roma’nın zamanının ötesindeki teknolojileri

0

Antik Roma, çöküşünden binlerce yıl sonra bile hâlâ dâhiyane mühendislik teknikleri ve ileri teknolojileri ile tanınıyor. Romalı mühendisler, binlerce kilometre boyunca uzanan yüzlerce yol inşa etti. Ayrıca milyonlarca insanı besleyen bir su kaynağı oluşturdular ve döneminin en iyi teknolojisini sağladılar. Elbette yaptıkları bunlarla sınırlı değildi.

Romalıların gelişmiş medeniyeti teknoloji, kültür ve mimaride yüzyıllardır eşi görülmemiş ilerlemelere yol açtı. Sizler için daha önce Sümerlerin ve Antik Mısır‘ın teknolojisini yazmıştık. Serinin devamı niteliğindeki bu yazımızda ise Romalıların, zamanının ötesinde bir medeniyete sahip olmasının 6 nedenini yazdık…

Sümerlerin günümüz teknolojisine ışık tutan uygarlığı

“Bütün yollar Roma’ya çıkar”

Bütün yollar Roma’ya çıkar.” Bu sözü birçoğumuz biliyoruz. Roma İmparatorluğu, yaklaşık olarak 4,5 milyon kilometre karelik bir alanı kapsıyordu. Bu kadar geniş bir alanı etkin bir şekilde yönetmek için Romalılar, antik dünyanın şimdiye kadar gördüğü en karmaşık yol sistemini inşa etti.

Antik Roma yolları

Antik Roma teknolojileri elbette günümüz ile kıyaslanamaz. Ancak Saint Louis Science Center‘a göre, başkentten uzanan en az 80 bin kilometre uzunluğundaki yollar dönemine göre oldukça ileriydi. Romalılar, şehirler arasındaki yollar için uygun araziyi araştırmak, temizlemek ve düzleştirmek için farklı mühendislik teknikleri kullandı.

Birçoğu halen kullanılan bu Roma yolları, granit veya sertleştirilmiş volkanik lavdan yapılmış toprak, çakıl ve tuğla karışımı ile yapıldı. Romalılar, yaya yolları ile birlikte güzergahlarda tüneller ve köprüler de inşa etti.

(Foto: Atlantide Phototravel/Corbis)

Geniş yol ağı sayesinde, askeri personel son derece hızlı bir şekilde ilerliyordu. Yönlendirme tabelaları sayesinde vatandaşlar da rahatlıkla seyahat edebiliyordu. Ayrıca bu yollar ticareti de verimli hale getirmişti.

Roma yol ağı, büyük miktarda araziyi fethetmek ve tutmak için kullanıldı. Romalılar tarafından kullanılan mühendislik teknikleri, Avrupa’daki birçok modern yolda temel alındı.

Antik Roma teknolojileri arasında su kemerleri de var!

Romalılar su kemerleriyle su kullanımında adeta devrim yarattı. Başkent Roma, vatandaşlarına su sağlayan 11 su kemerine sahipti. Bu su kaynağı, yalnızca muazzam bir nüfusun korunmasına yardımcı olmakla kalmadı, aynı zamanda kamu sağlığı ve sanitasyonunu da sağladı.

(Foto: lillisphotography)

İlk olarak M.Ö. 312 civarında inşa edilen Roma su kemerleri, şehre eğimli bir açıyla geliyordu. Romalı mühendisler daha yüksek arazilerde dağların içinden tüneller kazdı ve boruların daha derin arazilerden geçmesi için taş duvarlar yaptı.

History, suyun bir şehre ulaştığında vatandaşlara içme suyu, umumi banyo suyu ve zenginlere özel su temini sağlayan çeşitli tanklara aktarıldığını belirtiyor. Roma’nın ünlü Trevi Çeşmesi, restore edilmiş Aqua Virgo kemerinin suyunu kullanıyor.

Romalılar savaş sahası tıbbında ileriydi

Antik Roma teknolojileri arasında üçüncü sırada tıp bulunuyor. Aslında sezaryende de öncü Romalılardı. Ama asıl tıbbi gelişme Augustus‘un kurduğu saha cerrahisi birimiyle oldu. Zira savaşlarda yaralanmalarına rağmen antik Roma’nın askerleri genellikle ortalama bir vatandaştan daha uzun yaşadı.

Bu özel eğitimli sağlık görevlileri, kan kaybını durdurmak için hemostatik turnikeler ve arteriyel cerrahi klempler kullanarak sayısız hayat kurtardı. Romalı saha doktorları ayrıca yeni askerler üzerinde fizik muayene yaptılar. Askeri kamplarda sağlık koşullarını denetleyerek hastalıkların yayılmasını önlediler.

Gladyatör filminde general Maximus’u canlandıran Russell Crowe.

Bununla birlikte, aletleri kullanmadan önce sıcak suda dezenfekte ettikleri de biliniyor. Böylece, 19. yüzyıla kadar tam olarak benimsenmemiş bir antiseptik cerrahi türüne öncülük ettiler. Kısacası, Antik Roma’da savaş alanı, cerrahların deneyim kazanması için en iyi yerdi.

Antik Roma kemerlerinin farkı ne?

Kemerler yaklaşık 4 bin yıldır var ancak antik Romalılar bunları farklı kullandı. Antik Roma’dan binlerce yıl önce de kemerlerin var olmasına karşın Romalılar, kolezyumlar, su kemerleri, köprüler ve diğer binalar inşa etmek için kullanarak mimaride devrim yarattı.

Kemerin dahiyane tasarımı, binaların ağırlığının çeşitli desteklerle eşit olarak dağılmasını sağladı. Böylece kolezyum gibi devasa Roma yapılarının kendi ağırlıkları altında parçalanmasını önlediler.

Romalı mühendisler, kemerleri düzleştirerek segmental bir kemer oluşturmak ve bunları çeşitli aralıklarla tekrarlayarak, köprülerde ve su kemerlerinde kullanıldığında büyük boşlukları doldurabilecek daha güçlü destekler oluşturmak için geliştirdi. Sütunlar, kubbeler ve tonozlu tavanlarla birlikte kemer, Roma mimarisinin belirleyici özelliklerindendi.

Beton üretiminin Antik Roma’daki önemi

2 bin 100 yıl önce kullanılan Roma betonu da zamanın ötesindeydi. Öyle ki, Panteon, Kolezyum ve Roma Forumu gibi birçok antik Roma yapısı, Roma çimentosu ve betonunun gelişimi sayesinde bugün hâlâ ayakta. Romalılar kireç ve volkanik kaya kullanarak, binlerce yıl sonra bile görülebilen muhteşem harçlar yaptı.

Roma betonu, modern örneklerden elbette çok daha zayıf. Ancak yapışkan etki oluşturmak için kalsiyum hidroksit ve pozzolana (volkanik bir kül) kullanılarak oldukça dayanıklı hale getirilmişti. Tüf adı verilen volkanik kayalarla birleştiğinde, bu antik çimento kimyasal bozulmaya karşı dayanabilecek bir beton oluşturdu.

Ayrıca pozzolana, Roma betonunun deniz suyuna battığında bile hızlı bir şekilde sertleşmesini sağladı. Bu sayede Romalılar banyolar, limanlar ve iskeleler inşa etti.

Roma betonu, birkaç nedenden dolayı antik mimaride devrim niteliğindeydi. Birincisi, bu beton kalıp katmanlarına döküldüğünde çok esnektir ve bulunduğu kabın şeklini alır. İkincisi, binaların temeli için taş kesmeye kıyasla kalıplara beton dökmek çok fazla beceri gerektirmediği için betonu çok daha ucuz hale getirdi. Son olarak beton, antik dünyada kullanılan önceki inşaat yöntemlerine kıyasla basitçe daha güçlü ve zaman açısından daha verimliydi.

Antik Romalılar Jülyen Takvimini geliştirdi

İlk Roma takvimleri muhtemelen Ay’ın döngülerini hesaplayan Yunan örneklerinden alındı. Ancak Romalılar çift sayıların uğursuz olduğunu düşünerek, her ayın tek sayıda gün olmasını sağlamak için takvimi değiştirdi. İşte Romalıların bu uygulaması, Jül Sezar ve gökbilimci Sosigenes‘in Jülyen sistemini kurdukları M.Ö. 46’ya kadar devam etti.

Sezar, bir yıldaki gün sayısını 355’ten şu anda da kabul ettiğimiz 365’e çıkardı. Sonunda bugün bildiğimiz şekliyle 12 ay oluştu. Ayrıca her yıldan 6 saat de artıyordu. Üstelik bu artık saatler 4 yılda bir gün ediyor.

Bununla birlikte, 365 gün 12’ye eşit şekilde bölünmüyordu. Bunun üzerine Sezar bir emir verdi; Şubat ayından bir gün düşecek! Yani Şubat, 4 yılda bir 30 gün iken diğer yıllarda 29 gün oldu. Burada kurbanın Şubat olma nedeni ise, o dönemde yılın son ayı olmasıydı. Ayrıca ilk ayı ise Mart olarak kabul ediyorlardı.

Jülyen takvimi neredeyse mükemmeldi. Ancak güneş yılını 11 dakika ile yanlış hesapladılar. Eninde sonunda bu birkaç dakikalık yanlış hesaplama, takvimi birkaç gün geriye attı. Nihayetinde, 1582’de neredeyse aynı olan Gregoryen takvimi ortaya çıktı.

Ek bilgi: Sezar’ın kendi adını verdiği Julias/July (Temmuz) 31 gün çekerken, ondan daha sonra imparator olan Augustus’un kendi adını verdiği August (Ağustos) 30 gündü. Bunun üzerine Augustus, Şubattan bir gün daha aldı ve kendi ayına verdi. Bu nedenle Şubat ayı halen dört yılda bir 29 gün iken diğer yıllarda 28 gündür.

Siz de Şubata üzüldünüz mü? İçeriğimize ilişkin yorumlarınızı bekliyoruz…

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version