Geçtiğimiz günlerde özellikle Battlefield 3 ve Modern Warfare 3’ün piyasaya sürülmesinin ardından eski bir tartışma yeniden alevlenmişti. Oyunların senaryolarının ne kadar iyi olduğu sorgulanmaya başlanmıştı. Battlefield 3 bu konuda sınıfta kalırken, Modern Warfare 3 ise kötünün iyisi olarak hafızamızda yer etmişti.

Hemen bu tartışmaların ardından, gerçek anlamda destansı bir senaryo nasıl yazılır dersi vermek isteyen Alex Amancio önderliğindeki Assassin’s Creed ekibi Ezio, Altair ve Desmond üçgenini sonlandırırken, gerçek anlamda bir resital sunmayı başarmış.

Ah İstanbul, İstanbul olalı

Aslında genel olarak incelemelerimde giriş bölümünde senaryo ile ilgili şeyler yazmam. Fakat her Assassin’s Creed oyununun ardından ağzım açık izlediğim olaylar silsilesi, Revelations ile yine beni tam kalbimden vurmayı başardı.

Senaryo konusuna tekrar döneceğim ve detaylıca söyleyeceğim şeyler olacak ama işin kötü tarafı, oyunu henüz oynamayan arkadaşlarımızın heyecanlarını yok etmemek adına söylemek istediğim birçok şeyi söyleyemeyeceğim. Neyse, yapacak bir şey yok.

{pagebreak::1}

 

Alex Amancio’nun açıklamaları ve yayımlanan videolarla birlikte ortaya çıkan detaylar, gerçekten de aylar öncesinde söylenenlerle tam olarak örtüşüyor. Daha önce edindiğim bilgiler sayesinde oyunu hiç yabancılık çekmeden, karakterlerin kim olduklarını çok iyi bilerek oynama fırsatım oldu diyebilirim.

Assassin’s Creed: Revelations, İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinden yaklaşık 50 yıl sonra, Yavuz Sultan Selim’in tahta geçmesinden hemen önceki dönemi işliyor. Bu süreçte Selim’in kardeşi Şehzade Ahmet de Osmanlı’nın yeni sultanı olarak ilan edileceğinden oldukça emin bir durumda. Selim’in küpeleri de unutulmamış bu arada. Dipnot olarak belirteyim.

Yayımlanan tanıtım videolarında Ezio’nun idam edilmek üzere olduğu ve son anda kurtulmayı başardığı sahneleri hatırlarsınız. İşte bu sahneler Assassin’s Creed: Revelations’ın giriş bölümünü oluşturuyor.

Aynı zamanda Desmond’ın bilincinin kapalı olması ve Animus’un içerisine hapsolmuş durumda olduğunu da bu sahnelerin hemen ardından öğreniyoruz. Desmond, kendi içinde bazı şeyleri çözmek zorunda ve Animus’tan tek kurtuluş yolu bu.

Ezio ise kendisiyle birlikte aynı gemide İstanbul’a dönmekte olan Selim’in oğlu Süleyman ile tanışarak Revelations’a giriş yapıyor. Süleyman henüz 17 yaşında ve yurtdışında eğitim aldıktan sonra İstanbul’a geri dönüyor. Fakat kendisi bir hayli mütevazi ve Ezio’ya kendini bir öğrenci olarak tanıtıyor.

{pagebreak::2}

Sultanahmet köftecileri nerede?

Ardından Ezio şehre ayak bastığı anda, şehrin suikastçilerinin lideri Yusuf Tazim tarafından karşılanıyor ve gerçek bir Türk misafirperverliği ile ağırlanıyor. Yusuf Tazim benim geride kalan dört oyun boyunca Leonardo Da Vinci ile birlikte en çok sevdiğim karakterlerden biri olmayı başardı.

Oldukça güzel bir geçmişi ve hikayesi var kendisinin. Karakter yapısı ve tavırları da gerçek anlamda başarılı. Oyunun son bölümlerine doğru da Yusuf Tazim ile ilgili bir sürpriz bekliyor oynayanları ama ne olduğunu söylemeyeceğim. Oynadığınızda göreceksiniz zaten.

Son olarak bir kitapçı dükkanı işleten İtalyan Sofia’yı da unutmamak gerek. Kendisi güzeller güzeli bir kadın ve tarihi eserlerle oldukça yakından ilgileniyor. O kadar düzgün bir karakter ki, oyun boyunca “Bak kesin kazık atacak birazdan” diye paranoyak oldum. Peki sorunun cevabı ne oldu dersiniz?

Karakterleri tanıttıktan sonra, gelelim oyunun geçtiği mekanlara. Bildiğiniz gibi oyunun geneli İstanbul’da geçiyor. Aynı zamanda Masyaf Kalesi’ne ve Kapadokya’ya da uğruyoruz. Kapadokya’da İstanbul kadar güzel tasarlanmış ve oyuna aktarılmış. Kısa süren bir bölümden oluşuyor belki ama yine de hayran olmamak elde değil.

{pagebreak::3}

Masyaf Kalesi bildiğimiz Masyaf Kalesi ve ilk oyundan beri aynı şekilde tasarlanıyor. Fakat İstanbul için ayrıca birkaç söz söylemek zorundayım. Hem oyun içerisinde yapılan tanıtım şekli, hem de şehrin tasarımı o kadar güzel olmuş ki, Assassin’s Creed sevmeyen biri bile yalnızca İstanbul sokaklarında turlamak için bu oyunu oynayacaktır eminim.

Tabii ki o dönemde yaşamadığım için (Hadi canım!) tüm detaylarını bilmiyorum ama şu anda bile Sultanahmet’i biraz turlarsanız, bu bölgenin tarihi dokusunun nasıl oyuna aktarıldığını görme fırsatınız olur. Aslında sosyalleşmek adına, Sultanahmet’e giderek oyunun geçtiği bölgeleri görebilirsiniz. Bir de köfte yersiniz gitmişken, sonra değmeyin keyfinize.

İnstantinobul

Sanırım yazı hayatımın en ilginç başlığını az önce atmış bulundum. Peki İnstantinobul ne demek? Hiçbir anlamı yok baştan söyleyeyim. Böyle bir kelime oyunu yapmamın tek amacı, şehrin oyunda genel olarak Constantinopoli olarak anılıyor olmasına rağmen, Yusuf Tazim‘in ağzından da duyacağınız üzere İstanbul ve Bizans askerleri tarafından ise Constantinopolis olarak adlandırılması.

Yani ortada karışık bir durum var ve Ezio da İstanbul adını duyunca, “Bu şehir için bir başka isim daha mı?” diyerek şaşkınlığını gizleyemiyor. Halk arasında o dönem şehre İstanbul dendiği biliniyor. Yusuf Tazim kardeşimiz de sağolsun bu konuyu Ezio’ya güzel güzel açıklıyor.

Tüm bunların haricinde en çok merak edilen konulardan biri de Osmanlı askerleriyle olan ilişkimiz konusuydu. Bu konuda şöyle bir şey söyleyebilirim. Ben Assassin’s Creed’i gizlilikten çok “Ne kadar fazla insan öldürebilirim?” sorusunu kendime sürekli olarak sorarak oynadığımdan, Tapınak Şövalyeleri’nden tutun da Yeniçerilere, Bizans ordularından Türk halkına kadar önüme çıkanı kestim.

{pagebreak::4}

Fakat Osmanlı askerleri, eğer abartı derecede tanınmamışsanız, siz onlara karışmadıkça herhangi bir tepki vermiyorlar. Olur da yan gözle bakarsanız, karşılarına dikilip artistlik yaparsanız, Osmanlı Tokadı yemeye hazır olun ama siz yine de.

Ubisoft İslam dinine mensup insanların bu konularda ne kadar hassas olduklarını iyi etüt etmiş olacak ki, oyunda herhangi bir imam ya da din adamına rastlayamıyoruz.

Ayrıca ezan sesleri de çok az geliyor. Onun yerine bol bol martı sesi duyacağınızı ve halkın kendi arasında oldukça ilginç Türkçe diyaloglara imza attığını söyleyebilirim.

Hele ki paralarını çalmaya kalkarsanız, yedi ceddinizin okkalı bir küfür yiyeceğini ve ne annenizin, ne de babanızın kalacağını söyleyebilirim. Küfür konusunda oldukça rahat ve eli açık davranmış Ubisoft firması.

{pagebreak::5}

Türkçe konuşamayan Türk insanları

Oyunun belki de en büyük hayal kırıklığı, tabii ki bir Türk oyuncular için, seslendirme konusunda lokalizasyon çalışması yapılmaması oldu. Hadi seslendirmeyi geçtik, insan bir Türkçe altyazı koymaz mı yahu şu oyuna?

Nedense Ubisoft bu konuda pek titiz davranmamış. Seslendirme konusunda da Süleyman’ın kadife sesiyle İngilizce konuşmasının arasına kattığı Türkçe kelimeler hoş dursa da bütün karakterlerde telaffuz ile ilgili oldukça büyük sıkıntılar mevcut.

Tüm önemli karakterler, özellikle de Yusuf Tazim, sürekli olarak cümlelerin başında ya da sonunda birkaç kelime Türkçe konuşuyor ve Yusuf Tazim dışında hiçbir karakterin Türkçe konuşması düzgün değil.

{pagebreak::6}

Eh bu da biraz mide bulandırıcı oluyor aslına bakarsanız. Sonuçta bariz bir şekilde bir yabancının Türkçe konuşmasını andıran seslendirmeler ve diyaloglar bir süre sonra can sıkmaya başlıyor.

Fakat yine de Assassin’s Creed 2 ve Brotherhood’da karşımıza çıkan İtalyanca soslu İngilizce diyalogların ardından kulağa hoş geldiklerini söyleyebilirim.

Tabii altyazı ve seslendirmenin olmayışı nedeniyle Assassin’s Creed: Revelations’ın puanını kırmam gerektiğinin de farkındayım.

Son olarak oyunun müziklerinin belki de serinin en iyileri olduğunu söyleyebilirim. Ubisoft bariz bir şekilde her oyunla kendini aşmayı başarıyor müzik konusunda ve Revelations ile şimdilik zirvedeler. Assassin’s Creed 3’ün de en az bu kadar iyi olacağından adım kadar eminim açıkcası.

{pagebreak::7}

Ey İstanbul, sen mi büyüksün yoksa ben mi?

Gelelim grafiklere. Bu konuda büyük değişikliklere gidilmemiş. Konsollarda Brotherhood’dan hiçbir farkı olmayan grafikler, PC versiyonunda tüm detayların “köklenmesi” ile birlikte görsel şölen sunuyor diyebilirim. Tabii ki artık yaşlanmaya başladığı gerçek ama yine de gerçekten güzel görünüyor.

Karakter animasyonları ise tamamen aynı. Dövüşlerde Ezio’nun birbirinden vahşi ve sert ölümcül vuruş sekansları hariç yürüme, koşma ve free run dinamikleri tamamen aynı. Tek yenilik oyuna eklenen Hook Blade adlı tutunmaya yarayan bir araç ve bu araç sayesinde çok daha uzak mesafelere atlayarak tutunabiliyoruz.

Hook Blade’in tek özelliği tabii ki bu değil. Bir düşmandan kaçmak istediğinizde, Hook Blade’inizi kullanarak üzerinden atlayabilir ve arkanıza bakmadan koşmaya devam edebilirsiniz.

Bir de son olarak Zip Lines adı verilen çamaşır ipinden bozma makara sistemine Hook Blade ile tutunuyoruz. Bunun haricinde animasyonlar konusunda yeniliğe ihtiyaç duyulmamış.

{pagebreak::8}

Fakat zaten Assassin’s Creed serisi grafiklerinden çok, senaryosu ve hikayesi ile ön plana çıktığından, çok rahat bir şekilde göz ardı edebiliyoruz bu durumu. Hikayenin akışına kendinizi öyle çok kaptırıyorsunuz ki, grafikmiş, animasyonmuş hepsi hikaye oluveriyor bir anda.

Oyunun tüm sinematikleri gerçekten akıl almaz derece güzel ve gerçek bir yönetmenin elinden çıkmış gibi görünüyor. Hele ki oyunun sonunda Altair ile Ezio’nun karşılaşması o kadar güzel açılara ve anlatıma sahip ki, izlerken vay be demekten kendimi alıkoyamadım.

Eh zaten senaryo işleyişi bu kadar başarılı olan bir oyundan daha kötüsü beklenemezdi. Ubisoft ciddi anlamda bu oyuna çok değer ve emek veriyor. Her oyunda kendilerini biraz daha geliştiriyorlar. Sinematik sahneler ve ara videolar konusunda tam puan alıyor benden Ubisoft. Aferin!

Gelelim oynanış ile ilgili yapılan yeniliklere. Az önce animasyon konusuna değinirken Hook Blade’i de aradan çıkarttığım için, yapılan üç yenilikten bahsedeceğim. Birincisi deniz kenarında bulabileceğiniz bir dövüş kulübü. Canınız istediğinde gidip dövüşebiliyorsunuz.

{pagebreak::9}

İkincisi ise Den Defense adı verilen ve direkt olarak Tower Defense sistemini oyuna entegre eden yeni bir mini oyun. İstanbul’un Tapınak Şövalyeleri’nin elinde olan bölgelerini bir bir geri almaya başladıktan sonra, bu bölgeleri suikastçilerin yurdu haline getiriyoruz ve Tapınak Şövalyeleri bu bölgeleri geri almak için sonuna kadar savaşıyorlar.

Oyunda bir anda bir uyarı geliyor ve bir bölgenin saldırı altında olduğu söyleniyor. Siz de bir hışımla o bölgeye gidiyor ve Den Defense’e başlıyorsunuz. Gelen düşman dalgalarını çatılara yerleştireceğiniz ünitelerle durdurmaya çalışıyorsunuz.

Tower Defense seven bir insansanız, bu bölümleri oynamak hoşunuza gidecektir. Fakat Tower Defense’e oldukça nefret duyan insanlar olduğunu da bildiğimden, bu konuda kararsız kaldım diyebilirim. Ben sevdim ama açıkcası.

{pagebreak::10}

Son yenilik ise oyuna eklenen bombalar. Yusuf Tazim‘in kısa ve öz bomba yapım dersinin ardından, şehirde dolaşırken öldürdüğünüz insanların üzerinden toplayacağınız ya da parasını vererek satın alacağınız malzemeleri istediğiniz şekilde kombine ederek bombalar yaratıyorsunuz.

Bazı bombaların taktiksel açıdan işlevi varken, bazıları direkt olarak öldürmeye yönelik oluyor. Görünmeden düşmanları bir noktaya çekmek ya da üzerlerine yapışkan bir bomba atıp dört kişiyi aynı anda patlatmak da oldukça zevkli olabiliyor.

Fakat belirtmem gereken, bomba sistemini oyunda çok az kullandığım. Yani bir ihtiyacınız olmuyor. Zaten sahip olduğunuz suikastçileri çağırıp etliye sütlüye karışmadan düşmanlarınızı öldürtebiliyorsunuz.

{pagebreak::11}

Sonuç olarak karşımızda oynanış açısından klasik bir Assassin’s Creed duruyor diyebilirim. Dövüş sahnelerinde sonsuz saygıyla birbirini bekleyen ve dövüşen iki kişiye asla müdahale etmeyen düşmanlara katlanabiliyorsanız, gerisi zaten sadece teferruat oluyor açıkcası.

Ayrıca tek düze gidişatı önlemek için oyunda birçok ilginç olayla karşılaşacaksınız. Örneğin paraşütle at arabasına bağlıyken Tapınak Şövalyeleri’ni kovalamak bunlardan biri.

Birçok farklı sekans yaşanıyor ve bunlardan en çok hoşuma gideni de az önce bahsettiğim paraşüt sekansı oldu.

{pagebreak::12}

Seni yeneceğim İstanbul!

Assassin’s Creed: Revelations ile ilgili son sözlerime yavaş yavaş geliyorum. Ubisoft firması dünyanın en güzel şehirlerinden biri olarak kabul edilen ve tarihiyle dünyayı kendine hayran bırakan İstanbul’un hakkını vermiş. Hiçbir detayı atlamayarak, Kapalı Çarşı’dan Ayasofya Camii’ne kadar her noktayı harikulade işlemiş.

Tepenizde martılar uçarken ve kendinizi gerçekten İstanbul’da sahil şeridinde bir yerdeymiş gibi hissederken, etrafınızda Türkçe konuşan halk ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamlı ve bir o kadar da mütevazi üyeleriyle birlikte gerçek bir destanı yaşamak istiyorsanız, Assassin’s Creed: Revelations’ı mutlaka ama mutlaka denemeniz gerekiyor.

Oynanış belki eski oyunlarla neredeyse tamamen aynı gibi gelecektir. Bu çok normal bir durum. Fakat daha önceki oyunları oynayan hiçbir Assassin’s Creed hayranı oyunseverin bu oyuna hayır diyemeyeceği de bir gerçek.

Altair – Ezio – Desmond üçgeninin son halkası olan Assassin’s Creed: Revelations’ı mutlaka oynamanızı ve hikayenin bitişiyle dumurlardan dumur beğenmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Sonuçta kaç tane oyunda yüzerek boğazı geçebilirsiniz? Tabii ki yalnızca Assassin’s Creed: Revelations’ta.

Alex Amancio önderliğindeki Ubisoft ekibine en içten dileklerimle büyük bir teşekkür etmek istiyorum ve bu yılın “mutlaka oynanması gerekenler” listesine Assassin’s Creed: Revelations’ı üst sıralardan ekliyorum. Hiç düşünmeden oynayın. İyi eğlenceler dilerim.

Grafik: 8/10

Ses ve Atmosfer: 9/10

Oynanabilirlik: 8/10

Senaryo: 10/10

GENEL: 8.5/10

:: Assassin’s Creed: Revelations’ı beğendiniz mi?