Bazı filmler vardır, etkisinden uzun süre kurtulamazsınız. Arkadaşlarınızla tartışırsınız, bir çıkış yolu ararsınız. Çünkü beyniniz yanmaya başlamıştır. Yatağınıza yatarsınız, düşünmekten uykunuz kaçar. Yolda, evde her yerde etkisinden kurutlana kadar düşünürsünüz. Bu etki üzerine bir kaç film izledikten sonra geçecektir ama o film aklınıza geldiğinde “Ne filmdi be” diye yüzünüzde ufak bir tebessüm, her zaman baki kalacaktır. 

Gelin şimdi yazımızın ikinci bölümünde beyin hücrelerimizin ölümünü hızlandıran bu filmleri incelemeye devam edelim. Hepsini arka arkaya izlemenizi tavsiye etmeyiz. Zira ciddi sorunlar yaşayabilirsiniz.

Shutter Island

Martin Scorsese ve Leonardo DiCaprio işbirliğinin en güzel örneklerinden olan film, oldukça kasvetli bir adada bulunan akıl hastanesinde geçiyor. Hastaneden kaçan, katil bir akıl hastasının peşinde sürüklenen kahramanımız, filmin özellikle ikinci yarısından sonra, bizlere inanılmaz gelgitler yaşatıyor. Olayın gizemi çözüldükçe, bir sahnede kesin gözüyle baktığımız şeylerin, diğer sahnede tamamen farklı hallere geldiği filmde, finale doğru beynimiz gerçekten “error” vermeye başlıyor.

Not: Leonardo DiCaprio, bu filmle de Oscar alamadı.

{pagebreak::2}

Identity

Fırtınalı bir havada, yolda mahsur kalan 10 kişinin bir otele sığınması ve aralarından birinin de katil olması! Karakterlerin arasında Lost dizisine taş çıkartacak, “yok artık” dedirten benzerliklerin çıktığı film, bu kadar gizemi gerçekten çok etkileyici bir finalle sonlandırıyor. Özellikle psikolojiye ilgi duyanlar, kaçırmayın!

{pagebreak::3}

Source Code

Tren yolcuğunda gözlerini açan bir asker. Oraya nereden geldiğini bilmiyor. Camdaki yansımasına baktığında gördüğü bambaşka biri. Aniden trende büyük bir patlama oluyor ve bir kutuda uyanıyor. Karşısındaki ekranda bir asker, trendeki patlamanın sırrını çözene kadar aynı olayı yaşamak zorunda olduğunu söylüyor. Film ilerledikçe ortaya gerçekten çok üzücü detaylar da çıkıyor. Kuantum fiziği ve paralel evren hikayeleri içersinde belki de en etkileyicisi.

{pagebreak::4}

Interstellar

Interstellar için, modern bilimkurgu şaheseri desek abartmış olmayız. Tarkovski’nin Solaris’i, Kubrick’in 2001 Uzay Macerası ne ise, günümüz sinemasının bilimkurgu başyapıtı, Nolan’ın Interstellar’ıdır. Özellikle izleyenler üzerinde beşinci boyut kavramını (biz üçüncüyü daha yeni öğrenmiştik) araştırmaya zorlayacak kadar da karışık ve merak uyandırıcı. İzledikten sonra, aklınıza geldiğinde, uzun uzun dalıp gitmenize neden olabilir.

{pagebreak::5}

Primer

Evlerinin garajında zaman makinesi icat eden iki bilim adamının hikayesini izliyoruz. İzliyoruz diyoruz ama aslında, olan olayları anlayabilmek için izlemekten fazlası gerekiyor. Özellikle gizemli olması için oldukça çaba sarfedilen filmde, bizce yapım ekibinin de kafası çok karışmıştır. Beyninizin koşarak uzaklaşmasını sağlayacak bu filmi, mümkünse sakin bir anınızda izleyin.

{pagebreak::6}

Triangle

Tekne gezisi için yanlış zamanı seçen kahramanlarımız, güçlü bir fırtınanın ortasında kalır. Ufukta görünen büyük bir gemiye sığınırlar. Bu gizemli ve oldukça kasvetli terkedilmiş gemide, akıllara zarar olaylar yaşanmaya başlar. Finali oldukça etkileyici olan filmin, vahşet dozu biraz yüksek. Sonra uyarmadı demeyin!

{pagebreak::7}

Edge of Tomorrow

Asla yaşlanmayan Tom Cruise’un başrolünde oynadığı film, aslında büyük bütçeli bir Hollywood filmi olmasına, ragmen oldukça farklı. Kurgu olarak bir bilgisayar oyununa benzeyen filmde, dünyaya saldıran uzaylılara karşı savaşan bir grup askerin, sürekli ölüp aynı bölümü tekrar geçmeye çalışmalarını izliyoruz. Görsel efektleriyle de hayranlık yaratan, oldukça kafa karıştırıcı sahnelerin bulunduğu bu filmi, kaçırmamanızı öneririz.

:: Listedeki favori filminiz hangisi?