Değişmeye bankalar kadar direnen kurum az bulunur. Tabii bu her zaman kötü bir şey değil çünkü bankaların muhafazakarlığı müşterilerini korumak ve güveni tahsis etmek için tasarlanmıştır. Fakat bankalar kendilerini yeni oyuncuların karşısında buldular: Finansal Teknoloji Girişimleri.
Bankaların aksine, fintek şirketleri değişik alanlarda bankalarla rekabete giren ürünler geliştirdiler.
Bu öyle bir kırılma yarattı ki finteklerin ölçeklenmesinin devamı durumunda Goldman Sachs’ın tahminlerine göre bankacılık 4.7 trilyon dolar gelirini bu yeni sektöre kaptıracak. Bankalar için bile sürdürülebilir bir gidişat değil.
Fintekin yükselişi 2007-2008 küresel krizi ile başladı. Krizi takip eden yıllarda tüm regülasyon bankacılığı, sermaye artırımı şartlarını ve uyumluluk kurallarını sıkılaştırarak güvenli hale getirmeyi amaçladı.
Regülasyonun artmasının iki sonucu oldu: Bankacılığın kar marjı %30’lardan %8’e kadar düştü ve bankacılık yeni ürünlere hiç olmadığı kadar dikkatli yaklaşır oldu ve inovasyondan giderek uzaklaştı.
Bu ekonomik kriz başka bir fenomeni daha tetikledi ve yatırımlar artık çekici olmayan halka açık şirketlerden risk sermayesine doğru kaymaya başladı. 2008’de ABD’de 18 milyar dolar olan toplam risk sermayesi yatırımları, 2014’te 41 milyar dolara ulaştı. Sadece halka açık şirketlere yatırım yapan hedge fonları ve yatırım fonları bile startup’lara yatırım yapar oldular.
Tüm bunlar olurken Haziran 2007’de Apple tüm elektronik tüketicilerini coşturan iPhone’u piyasaya çıkardı. Bu kullanım kolaylığı alanında bir devrimdi ve tüketiciler tüm teknolojik ürünlerden aynı kolaylığı beklemeye başladılar. Artık tüketiciler sadece eğlenmek için değil bankacılık gibi ciddi işlerini yapmak için de kullanıcı dostu ve kolay erişilebilir ürünler talep eder oldular.
Bu hızlı değişim karşısında Economist’in yapmış olduğu bir araştırma, bankaların açık bir dijital strateji oluşturmakta zorlandıklarını, şirket kültürlerinin bu hızlı değişime uymadığını, en tepede yer alan yetenekleri bir türlü işe alamadıklarını gösterdi.
Ekonomik krizin ardından risk sermayesinin startup’ları beslemeye başlaması, bankaların teknolojik ve toplumsal değişmeyi yakalayamaması ve kullanıcıların tüketim alışkanlıklarının değişmesi bir araya gelince Amerika’da ve Batı Avrupa’da fintek girişimler varlık yönetiminden ödeme sistemlerine kadar geniş bir skalada öne çıkmaya başladılar.
Satın alınan ya da yatırım alan fintek girişimler artarken bu gelişmeyi gören bazı bankalar fintekler ile ortak operasyonlar yürütmeye başladılar. Satın almaların yanı sıra İspanyol bankaları BBVA ve Santander’in yaptığı gibi API’lerini herkese açarak geliştiricilerin kendi teknolojilerini kullanmaya izin verenler oldu.
Türkiye’de de bu alanda çok yeni bir haber olan Akbank’ın API’sini geliştiricilere açmış olması ve Garanti’nin düzenlemiş olduğu Hackathon, finteklerle işbirliği alanında çok önemli adımlar.
Türkiye, Avrupa ve Amerika ile karşılaştırdığımızda nispeten daha yeni bir altyapıya sahip. Her ne kadar burada da regülasyonlar çok sıkı olsa da Türkiye’deki canlı startup ekosistemi bir fırsat.
Önemli olan ise Türkiye’de bankaların bu canlı ekosistemi ve yükselen fintekleri nasıl karşılayacağı.
Fintek Türkiye’de yeni bir alan ve genel olarak ödeme sistemlerine yoğunlaşmış durumda. Fintekin Türkiye’deki geleceğini ise şu sorunun yanıtı belirleyecek: Bankalar globalde olduğu gibi finteklerle ilgisiz alanlarda mı işlerini yürütmekte diretecekler yoksa işbirliği için etkin bir yaklaşım mı belirleyecekler?