Önemli Not: Yazının özellikle ikinci ve üçüncü sayfaları hem God of War: Ascension hem de serinin önceki oyunları hakkında önemli bilgiler ve Spoiler sayılabilecek ifadeler içermektedir. Özellikle serinin senaryosu konusunda birçok önemli noktaya değineceğimi belirtir, eğer en azından bu oyun ile ilgili olarak bir bilgi almak istemiyorsanız, ikinci ve üçüncü sayfaları atlamanızı tavsiye ederim.

Tanrılar çıldırmış olmalı…

Kratos‘u en son bıraktığımda yine PlayStation 3 platformunda kendi öz babamız olan Zeus’u öldürüyor, PlayStation Portable platformunda ise Kratos’un üzerindeki kırmızı dövmelerin ve gözündeki yaraların nasıl oluştuğunu görüyorduk.

2010 yılında piyasaya sürülen God of War 3 ve God of War: Ghost of Sparta ile birlikte seri 2013 yılına dek gözlerden uzaklaşmıştı. Serinin tüm oyunlarını oynayanlar aslında God of War serisinin hikayesine bir hayli hakim durumdadır muhtemelen. Fakat hem bazı detayları kaçıranlar hem de God of War deneyimine Ascension (oyuna bundan sonra Ascension diyeceğim çünkü sürekli God of War yazmak bir hayli yorucu takdir edersiniz ki) ile başlayacak olanlar için seride daha önce gerçekleşen olaylara kısaca bir göz atmak istiyorum.

Öncelikle God of War ile birlikte Kratos ile tanışmıştık hatırlarsanız. Ares ile yapılan anlaşmanın ilk kez karşımıza çıktığı, Blades of Chaos adlı dehşet saçan silahımızla ilk kez karşılaştığımız oyundu. Zaten God of War efsanesinin Ubisoft tarafından reddedilmesinin ardından Sony’e teklif götüren Santa Monica Studios, oyunu PlayStation platformuna özel olarak piyasaya sürmeye bu sayede bir nevi yemin etmiş oldu.

Yani eğer bugün bir God of War‘u PC, Mac, Nintendo ya da Xbox platformlarında göremiyorsanız, bunun başta gelen sorumlusu direkt olarak Ubisoft’tur. Hedef göstermiş gibi oldum, adres veriyorum hemen toparlanıp Ubisoft’u basmaya gidiyoruz beyler…

Şimdi isterseniz ikinci sayfaya geçelim ve God of War serisinin tarihinde neler yaşandığına bir göz atalım. Oyunun hikayesiyle ilgili ağır Spoiler’lar içerdiğini de belirteyim. Ayrıca senaryoya neden bu kadar fazla yer ayırdığımı da üçüncü sayfada anlayacağınızı önemle vurgulamak istiyorum.

{pagebreak::2}

God of War serisi Ares ile Kratos’un bir savaş sırasında yaptığı anlaşma ile başlamıştı. Yunan Tanrıları’na hizmet eden bir kumandan olan Kratos, Barbarlarla olan savaşını kaybetmek üzereyken Ares’i çağırır ve onunla bir anlaşma yapar. Anlaşmaya göre Kratos savaşı kazanmak için Ares’ten Blades of Chaos’u alacak, karşılığında ise Ares’e sorgusuz bir şekilde itaat edecektir.

Her şey güzel giderken Ares‘in Kratos’u mükemmel bir savaşçı haline getirme planları yüzünde patlar. Çünkü bu planda Kratos’a farkında olmadan kendi ailesini öldürtmek de vardır ve Kratos bunu yaptığı anda yok ettiği son köy tarafından lanetlenir. Ailesinin küllerine bağlı hale gelen Kratos’un ten rengi bu yüzden beyaza döner. Fakat Kratos ailesini öldürmüş olmanın laneti tarafından kabuslarla cezalandırılmaya devam eder. Kendisini bir gölge gibi takip eden kabuslardan kurtulmak için Ares’in emrinden çıkar ve ona ihanet eder. Diğer tanrılara yardım etmektedir fakat tek istediği bu kabuslardan kurtulmaktır.

Ares‘e olan kini onu Pandora‘nın kutusunu barındıran bir tapınağa kadar götürür. Ares burada Pandora’nın Kutusu’nu savunmak için Kratos’un karşısına çıkar. God of War yani Savaş Tanrısı olan Ares, bir şekilde Kratos’u fiziksel ve mental açıdan yenmeyi başarsa da, Kratos ölmeyip Ares’i öldürmeyi başarır. Ardından da Athena tarafından yaptıklarının ödülü olarak yeni Savaş Tanrısı ilan edilir. Blades of Chaos gitmiş, Blades of Gods gelmiştir.

Kratos yaptıklarının ağırlığı altında ezilir ve kendini Ege Denizi’ne göndererek intihar etmek ister. Fakat Athena tarafından bu hareketi engellenir. Athena onu Savaş Tanrısı ilan ederek Olimpus Dağı’na çıkarır. Kratos artık bir tanrıdır ve ölümsüzlükle ödüllendirilmiştir. Fakat bu ne kadar doğru bir karardır?

Aradan geçen zamanla birlikte Kratos hala kabusları tarafından takip edilmektedir. Kratos, Ares’ten yediği kazığı onu öldürerek ödetmiştir ama çekilecek çilesi bununla sınırla değildir. Athena kendisini uyarmasına rağmen Rodos Savaşı’na giren Kratos, dev bir kartalın (ki kendisi Pegasus olur) bütün güçlerini alarak onu bir ölümlü haline getirmesi ve Rodos Devi‘nin uyandırılmasıyla savaşı kaybetmek üzeredir.

Zeus duruma müdahale etmek için Kratos’a Blade of Olympus‘u kullanarak Rodos Devi’ni öldürmesini teklif edince Kratos bir saniye bile düşünmez ve devi yok eder. Fakat hemen ardından Pegasus‘un aslında Zeus olduğu ortaya çıkar. Zeus’a oldukça sinirlenen Kratos’a Zeus tarafından son bir şans verilir ve bağlılık yemini etmesi istenir. Kratos için ok yaydan çıkmıştır. Zeus’a rest çeker ve öcünü alacağını söyleyerek kendisine saldırıya geçer. Arkasında Sparta ordusu vardır ama bu Zeus’u durdurabilecek bir ordu asla değildir.

Zeus, Kratos‘u yakalar ve öldürür. Ardından da Sparta ordusunu bir kalemde yok eder. Kratos artık Ares’e ettiği ihanet yüzünden Underworld‘e yani yeraltı dünyasına çekilmiştir. Kratos’un bitmeyen çilesi burada da tam gaz devam ederken Titan Gaia tarafından kurtarılır ve Yunan Tanrıları‘na karşı kışkırtılır. Gaia kendisinin de bir zamanlar Zeus ile birlikte olduğunu fakat ihanete uğradığını söyleyerek Kratos’u ittifak edinir. Artık Kratos, Titanlarla birlikte Olympus Dağı’nı yıkmak istemektedir.

 {pagebreak::3}

Kaderin Kız Kardeşleri ile tanışması hayatını değiştirecek, zamanda yolculuk yaparak Zeus’tan öcünü almasını sağlayacaktır. Fakat Kratos‘un önce kız kardeşleri zamanı bükmeleri için ikna etmesi gerekmektedir. Kız Kardeşler Kratos’un ölümünü engeller ve onu tekrar canlı hale getirirler fakat Zeus’u öldürmek için yaptığı plana dahil olmayacaklarını açıklar. Kratos ise bu karara saygı duyacak son insandır.

İki kız kardeşi (Lakhesis ve Atropos) öldüren Kratos şansını son kız kardeşte dener ve sonuç yine aynı olunca onu da kendi tuzaklarını kullanarak yok eder. Loom of Fate‘i ele geçirir ve zamanı bükerek Zeus’un karşısına çıkar. Blade of Olympus’u eline geçirir ve tam Zeus’u öldürecekken Athena‘nın araya girmesiyle duraksar.

Athena ona Zeus’u öldürmesinin Olimpus‘u yok edeceğini söyler ve bu durum Kratos’un daha da hoşuna gider. Kılıcı kaldırır ve Zeus‘a saplamak üzereyken Athena araya girip kendini feda eder. Kratos bir kez daha masum ve ölmemesi gereken birini öldürmüştür. Athena artık yoktur. Fakat ölümünden hemen önce Kratos‘a oldukça önemli bir bilgi verir. Kratos, Zeus’un öz oğludur.

Kratos, Zeus‘un elinden kaçmasını hazmedemez. Loom of Fate yardımıyla Büyük Savaş dönemine geri döner ve savaşı kaybeden Titanlar’a yardım ederek onları kurtarır. Gaia‘nın sırtına binerek Olimpus Dağı’na tırmanmaya başlar ve Zeus’a seslenerek, “Olimpus’a yıkımı getiriyorum!” der. Bu tırmanış God of War 3‘ün giriş sahnesini oluşturmaktadır.

Olimpus Dağı’na tırmanan Kratos, yolda Gaia‘nın ihanetiyle bu savaşta hiçbir önemi olmadığı söylenerek bir kenara atılır. Kratos bu durumu da asla hazmetmeyecektir ve öldürmesi gerekenler listesine Titanlar’ı da alır. Artık Olimpus ile birlikte Titanlar da yok olacaktır.

Dağa tırmanış sırasında birçok tanrıyı da Titanlar ile birlikte yok eder. Poseidon, Hephaestus, Helios, Gaia, diğer Titanlar, Hermes, Hera ve Kratos’un yarı kardeşi olan Herkül, Kratos’un önünde diz çökerler. Kratos istediğini elde etmiştir. Fakat Zeus ile olan savaşı sırasında Zeus’un hayaleti tarafından yakalanır ve kendi deliliği ile baş başa bırakılır. Kratos buradan Pandora’nın yardımı ile kurtulur ve Athena‘ya Pandora’nın Kutusu’nun aslında boş olduğunu itiraf eder.

Athena buna inanmayı reddeder ve geçmişe göz atarak Kratos’un Ares’i öldürmek için Pandora’nın Kutusu’nu açtığını farkeder. Kratos bu sırada Ümit ile güçlenirken, şeytani güçler Aç Gözlülük, Korku ve Nefret‘in (Las Vegas’ta Korku ve Dehşet) serbest kalması ile Olimpus Tanrıları zehirlenmiştir. Athena, Kratos‘a Ümit’ten vazgeçmesi gerektiğini söyler fakat Kratos onu reddederek Blade of Olympus’u kendine saplar. Athena hayal kırıklığına uğramıştır ve kılıcı Kratos’un içerisinden çekip alır. Kratos, Athena’nın ayaklarının dibine yığılır ve ölür. Athena da yok olur.

Fakat God of War 3‘ün son sahnesinde olan bu olayların ardından Blade of Olympus’un sahipsiz bir şekilde yerde durduğunu ve kanların içerisinde Kratos’un bedeninin yer almadığını görmüştük. Yani Kratos’un son durumu hakkında bir bilgimiz ne yazık ki yok.

İşte üç temel oyun olan God of War 1-2-3’ün hikayesinin özeti bu şekilde. Kratos’un intikam ateşi ile ilgili detaylı bilgileri ise PlayStation Portable platformunda piyasaya sürülen Chains of Olympus ve Ghost of Sparta adı oyunlarda öğrenmiştik.

Zira Chains of Olympus’ta aslında hikaye ile ilgili pek bir şey görmemiştik. Ek bilgiler içeren oyunda Kratos’un Yeraltı Dünyası’nda yaşadıkları ve Güneş Tanrısı‘nı arayışına tanıklık etmiştik. Fakat Ghost of Sparta, oyunun hikayesi adına oldukça önemli bir yer taşımaktaydı.

Zeus ve oğlu Ares, Olimpus‘un sonunun Titanlar tarafından değil de bir savaşçı tarafından getirileceğini öngörmüşlerdi. Fakat bu savaşçının Kratos olacağını değil, Kratos’un öz kardeşi Deimos olacağını düşünmüşlerdi. Çünkü gördükleri savaşçının garip doğum lekeleri vardı ve bu kişi Kratos değildi. İzleri taşıyan kişi Deimos’tu.

Ares, Deimos ile Kratos‘un çocukken geçrekleştirdikleri bir antrenmana müdahale ederek Deimos’u öldürmeye çalışmış, Kratos bu duruma karşı çıkınca onu bir kenara atarak Deimos’u almayı başarmıştır. Bu süreçte de Kratos’u öldürmeye çalışmış fakat Athena, Kratos’un gelecekte neye dönüşeceğini bildiğinden bu durumu engellemişti.

Deimos günlerce işkence görmüş ve hapsedilmişti. Kratos da kardeşinin anısına vücuduna Deimos‘un sahip olduğu doğum lekelerini kırmızı boyayla dövme olarak işler. Zeus ve Ares, öngörülerinin ne kadar yanlış olduğunu çok yakında Kratos ile karşılaştıklarında öğreneceklerdir.

Kratos kardeşini kurtarmak için yola çıkar ve sonunda önüne çıkan tüm engelleri aşarak kardeşine ulaşmayı başarır. Fakat Demios, Kratos’a daha erken gelip onu kurtarmadığı için çok kızgın olduğunu ve onu asla affetmeyeceğini söyleyerek saldırır. Oysa ki Kratos, Deimos’u kurtarabilmek için kendi annesini dahi öldürmek zorunda kalmıştır.

Deimos’un Kratos’a saldırısını Thanatos engeller ve Deimos’u öldürmeye teşebbüs eder. Deimos’u düşmekte olduğu çukurdan Kratos kurtarır ve Deimos kardeşine minnettar olarak Thanatos ile savaşmasına yardım eder. Deimos bu savaşta öldürülür ama onun yardımları sayesinde Kratos, Thanatos’u öldürmeyi başarır.

Deimos’u alıp mezarına yerleştiren Kratos bu sırada mezarcı tarafından “Ölüm, Dünyalar’ın Yokedicisi” olarak isimlendirilir. Athena ortaya çıkar ve Kratos’tan özür diler, ona tam tanrılık teklif eder. Fakat Kratos, Tanrıların bu yaşananları ödeyeceğini söyleyerek onu reddeder. Olimpus’a geri döner.

 {pagebreak::4}

İşte God of War‘un hikayesi de böyle. En azından böyle zannediyorduk diyebilirim. Çünkü Ascension’ın piyasaya sürülmesi ile birlikte hikayenin gidişatının aslında çok farklı olduğunu da görmüş olduk. Açıkcası şahsım adına Santa Monica Studios’un son anda senaryoda bir “U Dönüşü” yaparak değişikliğe gittiğini düşünmedim değil. Muhtemelen durum benim düşündüğüm gibi değil ve yapımcılar bunu en başından beri planlamışlardı ama görünen o ki Ascension ile birlikte God of War‘un tarihçesi ile ilgili gördüğümüz çoğu şeyin ne kadar “yalan” olduğunu anlamış oluyoruz.

Zira Ascension tarihin çok öncesinde, Kratos’un kendi eşi ve çocuklarını öldürmesinin üzerinden altı ay geçmişken başlıyor ve bizleri seride ilk kez karşımıza çıkan ve belki de Olimpus‘un en ilginç ırkıyla karşı karşıya getiriyor: Hiddetliler.

Hiddetliler hiçbir tanrıya ya da ırka bağımlılığı olmayan fakat tanrıya karşı edilen yeminleri bozan kişiler dışında kimseye müdahale etmeyen bir gölgeler birliği. (Aklıma The Dark Knight‘ta karşımıza çıkan League of Shadows geldi bir anda) Bu birlik tanrılara edilen yeminlerin bozulmasına tepki vermek için bulunuyor ve ilk kurbanları Hekatonkheir’i sonsuz işkenceye maruz bırakarak tüm dünyaya tanrılara edilen yeminlerin bozulmasının nasıl cezalandırılacağını göstermiş oluyorlardı.

İkinci kurbanları ise Ares‘e olan yeminini “Yeminimi bozdum ulen” nidalarıyla bozan Kratos‘tu. Kratos Hiddetliler’e yenik düşmüş ve yıllarca gördüğü işkencenin ardından bir gün yeter diyerek kendisine işkence yapan üç kızkardeş Hiddetli‘yi yok ederek Ascension’a start veriyor. Bu sayede başlayan hikayemiz ise Hiddetliler’in nereden geldikleri, Kratos’un da yaşadıklarının gerçek olup olmadığı konularına açıklık getiriyor.

İki sayfa boyunca serinin hikayesinden bahsetmemin amacı da buydu aslında. Çünkü az önce okuduğunuz çoğu şey, Kratos’un intikam ateşinin aslında kardeşinin ve ailesinin öldürülmesiyle yandığını bizlere anlatıyordu. Gelin görün ki kazın ayağı hiç de öyle değil. Ares, Savaş Tanrısı olduğu süreçte Hiddetliler’den bir kadınla yasak aşk yaşayarak kendine tüm Olimpus‘u yok edebilecek ve babası Zeus’u aynı Zeus’ın kendi babası Kronos’a yaptığı gibi öldürebilecek bir oğul edinmek istiyor.

Fakat planlar istendiği gibi ilerlemiyor çünkü Ares ve yasak aşkının meyvesi olarak dünyaya gelen Orkos, Ares’in istediği gibi güçlü bir savaşçı olamıyor. Oldukça zayıf olan Orkos, Ares tarafından görmezden gelinmeye başlıyor ve bu da kendisini derinden yaralıyor. Orkos’ta aradığını bulamayan Ares ise Kratos’u kendine piyon olarak seçiyor. Çünkü Kratos‘un içerisindeki savaşçıyı çok iyi tanıyor. Bu ölüm makinesinin kendi ellerinde ne hale gelebileceğini düşünen Ares, Kratos’u Olimpus‘u yok etmesi için manipule etmeye başlıyor.

Ailesini öldürmek zorunda kalmasından, kardeşi ile yaşadıklarına, annesini öldürmekten babasını yok etmeye giden süreç, Ares‘in Kratos‘u sürekli olarak yönlendirmesi ile oluşuyor. Çünkü Ares, Hiddetliler‘den yardım isteyerek Kratos’u bir hayaller dünyasına hapsediyor ve bu dünyada hiçbir şeyi görmeyen Kratos, kendi ailesini öldürerek macerasına başlıyor.

Kratos için ise geriye yapılacak çok az şey kalıyor. İlk olarak Hiddetliler‘den kurtulmaya başlıyor. Hatta kendisine işkence eden üç kızkardeşi yok ettiği sahneler oldukça etkileyici olmuş diyebilirim. Oyunun giriş bölümünü oluşturan kızkardeşlerin sineklerle olan bağı ve onları istedikleri kişiyi, kişinin içerisine larvalarını bırakmak suretiyle ele geçirmeleri dikkat çekici. Üç kız kardeşi de öldürürken yaşananlar ise görülmeye değer.

{pagebreak::5} 

Ciddi anlamda PlayStation 3 sahibi olduğumuza şükrettirecek bir bölüm olmuş. Zaten oyunlarda bu tarz etkileyici ve görkemli sahneler yer almaya devam ettikçe, oyunlar asla unutulmayacakların arasına hızla yerleşebiliyor, oyunlardan çocukken aldığımız zevki bizlere tekrar bu yaşımızda yaşatmayı başarıyor. Tabii bu lafları yalnızca God of War: Ascension için söylemiyorum. Bu tarz sahneleri barındıran her oyun bu konuda saygı duyulmayı hakediyor kanımca.

Sayfalarca süren God of War tarihçesi ve Ascension‘ın konusu gibi detayları artık geride bırakmak istiyorum. Zaten Ascension’ın hikayesi ile ilgili olarak daha fazla bir şey söylemek istemiyorum çünkü serinin diğer oyunlarını oynayıp burada olacakları merak edenler için çok kötü olacağı kesin.

Onun yerine oyunun teknik yanlarına biraz değinmek istiyorum. Ascension ile birlikte aynı mantıkla oynanan altıncı God of War’a kavuşmuş olduk. Oyunun en önemli eksisiyle de burada karşılaştık diyebilirim. Çünkü bu seri artık kendini fazlasıyla tekrar etmeye başlamış durumda. Tamam en nihayetinde elimde bir God of War oyunu tutuyorum ve taştan olsa yerim diyebiliyorum ama yine de insan artık biraz farklılık arıyor. Button Masher adı türün tartışmasız en iyi örneği olan bu seri, bize daha kaç tane Gamepad’e malolacak onu merak etmiyor değilim.

Gerçi ben şahsım adına bu oyunun PlayStation 3 platformu için son God of War oyunu olacağını düşünüyorum. O yüzden God of War 3‘ten sonra mutlaka oynanması gereken bir oyun olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Yine de ilk defa bir God of War oyununda düşmanları öldürmekten sıkıldığımı görmek beni oldukça üzdü.

Bugüne kadar hazırlanan en kapsamlı oynanışa sahip God of War olmasına, düşmanların çeşitliliği ve bu sayede öldürme animasyonlarının da çeşitliliğine rağmen Ascension, God of War 3’ten büyük farklılıklar içermiyor.

Oyunun en önemli farklarını hızlıca sıralayayım; oyunun geçtiği mekanlar God of War 3’ten bile daha hareketli, daha kımıl kımıl. Gerçi God of War 2′den God of War 3‘e geçişte Gaia’nın sırtında oyuna başlamamız da gerçekten etkileyiciydi ama Ascension uzak ara en iyi yaratılan dünyaya sahip diyebilirim. Etrafınızda durmada hareket eden ve yaşayan bir dünya bulunuyor.

Kratos’un animasyonları da iyice gelişmiş durumda. Artık oyun God of War 3’te olduğu gibi inanılmaz bir hızla oynanmıyor. Yani en azından artık Kratos‘un düşmanlarını bir bir parçalarken yaptığı her hareketi en ince ayrıntısına kadar görebiliyoruz. Hatırlarsanız God of War 3‘te bu durum bir hayli mide bulandırıcı durumdaydı ve Kratos’un yaptığı hiçbir hareketi tam olarak algılamak mümkün değildi. Ascension ile birlikte bu durum da kökten çözülmüş durumda.

{pagebreak::6} 

Oyunun kombo sisteminde de ufak tefek değişikliklere gidilmiş. Artık kombolar daha uzun süreli kalıyor ve bu sayede çok daha yüksek sayıda kombo yapmamız mümkün hale getirilmiş. Açıkcası daha oyunun başlarında Ares’in Ateşi’ni aldıktan hemen sonra karşımıza çıkan bir bölümde 387 vuruşluk bir kombo gerçekleştirdiğimi söylersem bence ne demek istediğimi daha rahat anlayabilrsiniz.

Bunların haricinde bir de oyuna Kratosun Öfkesi eklenmiş durumda. Ekranın sağ alta köşesinde düşmanlara vurup kombo yaptıkça hızlıca dolan, düşmanlardan hasar aldıkça ya da bir süre dövüşmediğimizde de aynı hızda boşalan bir bar bulunuyor. Bu bar biraz dolduktan sonra bile analog çubuklara bastırarak (yazar burada L3 ve R3 tuşlarına aynı anda basın demek istiyor) özel saldırınızı gerçekleştirebiliyor ya da öfke moduna geçiş yapabiliyorsunuz.

Oynanış konusunda gerçekleştirilen değişiklikler bu kadar. Grafiklerden bahsetmek gerekirse God of War 3‘ten pek bir farkı olduğunu görmediğimi söylemem gerekiyor. Biraz daha düzeltilen ve “parlatılan” grafikler biraz daha iyi duruyor ama genel anlamda büyük bir gelişme söz konusu değil. Zaten aslına bakarsanız oyunun PlayStation 3‘ü oldukça zorladığına eminim çünkü dünyanın sürekli değişiyor ve oynaşıyor olması, hiçbir yükleme ekranının bulunmaması da grafikler açısından Santa Monica Studios‘u bir hayli köşeye sıkıştırmış durumdadır.

Neyse ki PlayStation 4 duyuruldu ve muhtemelen şu anda o platforma bir God of War oyunu hazırlanıyordur. Doğal olarak çok daha etkileyici grafikleri yeni nesil konsolumuzda görebileceğiz. Aceleye gerek yok demek istesem de yine de God of War: Ascension, 2010 yılında karşımıza çıkan grafiklerin benzerine sahip olması nedeniyle kırık not almak durumunda kalıyor. Grafikler kesinlikle kötü değil ama “daha iyi olamaz mıydı?” sorusunu maalesef sormak zorundayım. Sonuçta oyuncuyuz, hiçbir şey bilmeden sadece daha iyisini istemek hakkımız.

Gelelim grafiklerin ardından oyunun en can alıcı noktası olan seslerine. Çevreden gelen sesler, yaratıkların her kıvrımından çıkan ayrı sesler derken uzak ara serinin en iyi ses efektlerine sahip oyunu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Aynı zamanda oyunun Türkçe seslendirme ve Türkçe dil desteğine sahip olması da biz Türk oyuncular açısından harika bir gelişme.

Seslendirmenin nasıl olduğu konusunda ise ortalık biraz karışık durumda. Ben şahsım adına seslendirmeyi bir hayli beğendim. Ünlü seslendirme sanatçıları tarafından seslendirilen karakterler, oyunun destansı yapısına uygun bir şekilde gayet güzel dinleyebileceğiniz türde olsa da, bazıları seslendirmeyi yetersiz bulmuş. Sebep olarak ise seslendirmenin sanatçılar tarafından yalnızca diyalogların kağıt üzerinden okunması gösteriliyor.

Bu büyük bir eksi ama seslendirme sanatçılarının neredeyse hiçbirinin bir “oyuncu” olmadığını da göz önünde bulundurmak gerek. Zira God of War hiç de hafif bir oyun değil ve barındırdığı vahşeti de hesaba katacak olursak seslendirmenin bu şekilde gerçekleştirilmesi normal.

Yine de kesinlikle en azından ara videoları izleterek görüntülerin üzerine seslendirme yapılması çok daha mantıklı olabilirmiş ama yine tekrarlamak istiyorum, seslendirmeyi beğendim. Uncharted ve inFamous gibi yapımlardan çok daha iyi bir seslendirmeye sahip olduğu kesin. Bu konuda Sony Türkiye‘yi kesinlikle tebrik etmek gerek çünkü oldukça titiz çalışmış ve daha önce gelen eleştirileri bariz bir şekilde değerlendirmeye almış durumdalar.

Ayrıca oyunun Türkçe olması her detayı anlayabilmenize ve özellikle İngilizce diline yeterince hakim olmayan oyuncular açısından kolaylıkla anlaşılabilir olmasına yol açmış. Bu da büyük bir artı kazanmasına yetiyor da artıyor bile.

Seslendirme ile ilgili olarak yapabileceğim son eleştiri ise, Kratos’un sesinin bariz bir şekilde diğer tüm karakterlerden kısık olması. Kratos gibi görkemli bir sese sahip olan bir karakterin bu kadar kısık sesle konuşması anlam verilemez bir durum. Sesinin tonu Kratos‘a oldukça uygun olsa da biraz daha yüksek bir ses seviyesine sahip olarak montajlanması çok daha etkileyici olurmuş diyebilirim.

 {pagebreak::7}

Geldik incelemenin son sayfasına. Son olarak oyunun çoklu oyunculu modlarından da çok kısa bir şekilde bahsetmek istiyorum. Eğer oyunun betasına giriş yapmayı başardıysanız zaten daha önce oyunun çoklu oyunculu modlarını denemişsiniz demektir. Genel olarak Co-Op oynanışa sahip olan çoklu oyunculu modlar seride ilk kez karşımıza çıktı.

Santa Monica Studios bunu da oldukça iyi kotarmayı başarmış. Arenalarda rakiplerimize karşı savaş verirken aynı zamanda takımımız için hareket etmemiz gerekiyor ve bu da keyifli bir oynanış sunuyor. Zaten çoklu oyunculu modlar oyunun oynanış süresini bir hayli artıracak gibi görünüyor. Sonuçta tek kişilik senaryo modunu bitirdiğinizde oyunu belki tekrar oynamak istemeyebilirsiniz ama çoklu oyunculu modlar da tam olarak burada devreye giriyor.

Tavsiyem oyunu önce senaryo modunda oynayıp bitirmeniz ve ardından çoklu oyunculu modlar için sunuculara yüklenmeniz yönünde. Çünkü bu sayede kombo sistemine ve silahların kullanımına tam olarak hakim olacak ve çoklu oyunculu modlarda çok daha etkili bir oyun sergileyebileceksiniz.

Sonuç olarak baktığımızda God of War: Ascension, bu neslin en azından ev konsollarında son God of War oyunu olarak karşımızda duruyor. Aradan geçen üç yıllık süreçte senaryo ve oynanış konusunda önemli adımlar atan Santa Monica Studios’u tebrik etmek gerek. Bunca zamandır süregelen bekleyişin boş yere olmadığını bizlere gösterdikleri için.

Eğer God of War hayranıysanız zaten bu oyunu hiç düşünmeden satın alacaksınız demektir. Sizlere tavsiyem Ascension’ı kaçırmamanız. Hem hikayenin işleyişi açısından öğreneceğiniz şeylerin çokluğu hem de neslin son God of War oyunu olması nedeniyle düşünmeden satın alınması gereken bir yapım olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

#video_2161#

PlayStation 3 sahipleri için su gibi ekmek gibi bir anlam ifade eden God of War serisi, bu nesli şanına yakışır bir şekilde kapatıyor. PlayStation 2’den PlayStation 3’e geçiş sırasında yaşanan devrimin bir benzeri PlayStation 4’ün piyasaya sürülmesi ile yaşanır mı bilinmez ama siz siz olun, neslin son God of War oyununu ne olursa olsun kaçırmayın.

İyi oyunlar diliyorum.

  • Grafik: 8
  • Ses: 10
  • Oynanış: 10
  • Genel: 9

Artılar: Seslendirme başarılı, menülerin Türkçe olması oyuna tam olarak hakim olmanıza sebep olacak, ne olursa olsun bir God of War oyunu olması bile başlı başına bir artı, Kratos’un kombolarını izlemek çok keyifli, kontroller iyileştirilmiş ve basitleştirilmiş, oyunda yer alan vahşet ve vahşet sahneleri birçok kişinin hoşuna gidecektir.

Eksiler: Kratos’un sesi çok kısık, söylediklerini anlamak için sesi son seviyede açmak gerekiyor neredeyse, seri artık kendini ciddi anlamda tekrar etmeye başladı, oyun sanki bir ps vita oyunu olsa da hiç sırıtmazmış gibi duruyor, vahşet sahneleri bazılarının hiç hoşuna gitmeyebilir, kombo sistemi ve fırlatma, kapma gibi sistemler çok kolaylaştırılmış, oyunun “zor” olarak nitelendirilen zorluk seviyesi pek de zor değil.

:: God of War: Ascension incelememizi nasıl buldunuz?