Finlandiya’da bulunan teknoloji dahileri, 1991 yılında zamanının çok ötesinde bir yapı yarattı: 2G. İlk jenerasyon (1G) telefonların yanından bile geçemediği yetenekler, 2G’de mevcuttu; SMS metin mesajları, e-posta gönderip alma hatta İnternet’e bağlanma fırsatı, telekulak kazalarına(!) kurban gidip, kolayca dinlenebilen 1G’ye kıyasla muazzam bir mahremiyet güvencesi.
2G; GSM, IS-95, PDC, İDEN, D-AMPS teknolojilerinden faydalanıp dijital sesleri sıkıştırabiliyor, sıkıştırılmış veriler sayesinde eldeki bant genişliğini azami verimlilikle kullanıyor, analog verilerinin hakimiyet zincirlerini kırıyor ve daha az radyo sinyaliyle yetiniyordu. Daha az güçle yetinmek, daha küçük cep telefonları ve çok daha fazla batarya ömrü anlamına geldi.
{pagebreak::Mükemmel Fikirler Vardır!}
Mükemmel İnsan Yoktur, Mükemmel Fikirler Vardır
Ne var ki 2G, çağının ötesinde olsa da mükemmel değildi. Dijital sinyallerin istasyonlara erişmesi ve istasyonlardan dağıtılması sorun teşkil ediyordu.
Sıkça duyduğumuz “Cep telefonu çekmiyor” sorunları, özellikle nüfusu az yerleşim mekanlarında yaygın halde görülmeye başladı. Dijital veriler sıkça kesintiye uğruyor ve telefonun diğer ucundaki kişinin sesini istenen netlikle duyamıyorduk.
{pagebreak::Sorunlar, sorunlar}
Sorunlar, sorunlar…
E-posta gönderip alma hızı da, günümüzün iletişim protokolleri ile kıyaslandığında, gülünç derecede düşüktü. İnternet’e bağlanmak sorundu, sörf yapmak daha da büyük bir sorundu.
GPRS olarak da bilinen 2.5G ile sorunların üstesinden belli bir derecede gelindi. 2.75G (EDGE) ise, 3G’ye yakın bir teknolojiydi ama onun kadar hızlı olması da beklenemezdi. EDGE, saniyede 236.8 kilobit hıza olanak tanıyordu.
{pagebreak::3G Geliyor!}
3G Geliyor
International Telecommunication Union (Uluslararası Telekomünikasyon Birliği), 2G ve öncülerinin miyadını doldurduğu görüşündeydi. Yeni bir atılım gerekiyordu ve bu atılımın adı da 3G idi. Öncülerinin aksine 3G, görüntülü konuşmalar yapmak ve İnternet’e bağlanmak için biçilmiş kaftandı. Bant genişliği, 2G’ye göre katbekat fazla olan 3G, kısa sürede popüler oldu ve dünyada yayıldı.
2001 yılında Avrupa, Çin ve Amerika’da standartlaşan UMTS sistemi, geniş radyo frekansları yayabilen W-CDMA, UMTS’nin daha da ötesinde konumlanan ve saniyede 28 megabit veri transferine olanak tanıyan HSPA+, Kore’de yoğun ilgi gören ve 2002’de standartlaşan CDMA2000 protokolleri ile silahlanmış 3G, Apple, RIM, Nokia, HTC, Samsung ve LG gibi üreticilerinin desteğiyle güçlendi.
{pagebreak::Mesafeler}
Mesafeler
1982’de piyasaya sürülen 1G’ye göre, kat edilen mesafe inanılmazdı. 2008 itibariyle, Dünyada 500 milyondan fazla kişi 3G sayesinde iletişim kuruyordu ve abone sayısını anbean katlanıyordu. 3.5G ve 3.75G de, bu popülerliğin hâlâ devam etmesini sağlıyor. Peki 3G yeterli miydi? Kesinlikle hayır!
{pagebreak::İletişimin Geleceği: 4G}
İletişimin Geleceği: 4G
2009’un sonbaharında, Telia Sonera isimli İsveç şirketi şu açıklamayı yaptı: “Dünyanın en hızlı mobil iletişim protokolü 4G’yi abonelerimize sunmaktan büyük gurur duyuyoruz.“ Stokholm İsveç ve Oslo Norveç’te yaşayan kullanıcılar, 4G’yi deneme şerefine erişen ilk kişilerdi.
Şimdi arkanıza yaslanın ve düşünün: İnternet’te şimşek hızıyla gezebilir, akıllı telefonunuzla çevrimiçi oyunlar oynayabilir, maçları canlı seyredebilirsiniz.
{pagebreak::4G neler başarabiliyor?}
4G neler başarabiliyor?
Peki 4G bunları nasıl başarıyor? 3G’deki CDMA geniş spektrum ve IS-95 protokolleri terk edilmiş ve onların yerini frekans temelli eşitleme şemaları almış. MIMO (Multiple Antennas – Çoklu Anten) ve dinamik kanal bölüştürme kombine edilmiş.
Söz gelimi WiMAX ve mobil WiMAX sayesinde, saniyede 128 megabit veri aktarımı, teorik olarak mümkün. Teorik diyoruz çünkü çoğu ülkede bunu sağlayacak koşullar mevcut değil. İddilara göre indirme hızı, yine teoride 1 GB/saniyeye bile ulaşabilir. Bu servis sağlayıcılara, üreticiye ve pek çok farklı değişkene bağlı.
{pagebreak::Farklı Standartlar}
Farklı Standartlar
4G için farklı standartlar geliştiriliyor. Gelişmiş UMTS karasal radyo arayüzü, E-UTRA olarak tanınıyor. 3GPP LTE protokolleri ile ortak geliştirilen yapı, Samsung tarafından kullanılacak ve 2011 başında tüm dünyada yaygınlaşacak. E-UTRA’nın, ITU (Uluslararası Telekomünikasyon Birliği) standartlarını kolayca karşılaması bekleniyor.
Verileri toparlayalım ve sonuca giden yolda bir adım daha atalım. Görünüşe göre 4G’nin öncüsü olmak için Flash-ODFM, 802.16e sürümü mobil WiMAX, LTE, HC-SDMA protokolleri, ITU koşullarında yarışıyor. LTE Advanced ve mobil WiMAX ikilisi zirvenin en güçlü adayları ve büyük firmalar, ikiliden sıklıkla faydalanmak niyetinde.
{pagebreak::Sağlık Endişeleri}
Sağlık Endişeleri
Teknik terimlerle başınızı ağrıttık ve maalesef, onlardan bağımsız olarak biraz daha başınızı ağrıtacağız. Konumuz sağlık; 4G protokollerin, ve dev baz istasyonlardan yayınlanan verilerin, sağlık için ciddi tehlike oluşturacağını düşünen medikal örgütler mevcut.
İlk testler, 4G protokollerin insan sağlığına zarar vermeyecek ölçüde elektro-manyetik radyasyon (SAR) yaydığını ortaya çıkarsa da, dalgalar arasında sıkışıp kalan insan vücudunun zarar görmeyeceğini ummaktan başka çaremiz yok. Bazı telefon üreticileri, ince buz üzerinde yürümeyi, hıza yoğunlaşmayı ve SAR oranlarını pek umursamamayı tercih ediyor. Dünya Sağlık Örgütü ise bu firmaları uyarmaktan vazgeçmiyor.
{pagebreak::Gelecek}
Gelecek
Üreticiler bilinçli davranırsa ve insan sağlığını tehdit etmeyecek çözümler geliştirilirse, iletişim teknolojilerinin geleceği göz alıcı oranda parlak. Fiber optik kablolar, uydular ve istasyon verilerini ışık hızında yaratmak için geliştiriliyor ve 4G gibi üstün teknolojiler, geleceğin dünyasında basit bir basamak haline gelebilir.
Üstündeki çalışmaların şimdiden başladığı fısıldanan 5G ile de birkaç yıl içerisinde tanışabiliriz. Biz yine de, günümüze yoğunlaşalım ve 4G’nin tadını çıkarmaya bakalım.
:: İletişim teknolojilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?