Bundan birkaç yıl önceye baktığımızda Fiber İnternet bizim için bir hayalden öteye gidemiyordu. Altyapısının hazırlanmasının zorluğu ve maliyeti yüzünden bir süre hayatımızdan uzak kalan Fiber İnternet artık net bir şekilde yaşamlarımıza dahil oldu diyebiliriz.
Hal böyle olunca, mobil dünyada da Fiber İnternet’in etkilerini görmeye başladık. Zaten aslına bakarsanız telekomünikasyon şebekelerinde iskeletin uzun yıllardan beri fiber optik kablolarla oluşturulduğunu biliyoruz.
Zaten böyle olmak zorunda çünkü kapasite ve bilgilerin uzak mesafelere iletimi ancak fiber optik kablolarla mümkün oluyor. Başka birçok avantajı da olduğunu hesaba katarsak, telekomünikasyon şirketlerinin neden fiber optik kabloları tercih ettiğini daha rahat anlayabiliriz.
Son dönemde yaşanan teknolojik gelişmelere göz attığımızda, mobil dünyanın genişbant veri aktarımı için fiber kullanmak durumunda olduğunu da hemen fark edebiliyoruz. Çünkü diğer teknolojiler fiberin hızına hiçbir şekilde yetişemiyor.
Yani mobil internette yüksek hızlara çıkabilmek için lisanslar alınarak daha yüksek bant genişliklerine ve daha fazla baz istasyonuna sahip olmak gerekiyor.
Daha fazla baz istasyonu ise yüksek modülasyon, kapasite artırımı ve kapsama ihtiyacının karşılanması için gerekiyor. Fakat daha da önemlisi bu baz istasyonlarının birbirine ya da ana merkeze bağlanabilmesi için çok yüksek kapasitelerde bant genişliğine ihtiyaç var.
{pagebreak::2}
Radyolinklerin bu kapasite ihtiyacını bir süre sonra karşılayamayacağı da bir gerçek. Çünkü yüksek kapsite ihtiyacı gün geçtikçe artıyor.
Sonuç olarak baktığımızda mobil Backhaul (Geniş bant ağlarda farklı noktalardan verileri merkeze toplayan mekanizma) için geriye aslında yalnızca tek bir seçenek kalıyor. O da tabii ki fiber internet ve fiber optik şebekesi.
Bugün baktığımızda, bir hücrede 43.2 Mbps hız sunabilen baz istasyonları var ve bu hızın üzerine çıkabilmek için gerekli adımı ancak fiber üzerinden iletim sağlayarak atabileceğiz gibi görünüyor.
Konuya bir de mobil genişbantın geleceği olarak betimlenen LTE açısından bakacak olursak, çalışma prensibinin, baz istasyonlarının birbirine ve merkeze fiber şebeke ile bağlanması üzerine kurulu olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir.
Teknolojik gerçekleri göz önüne aldığımızda, sabit ve mobil genişbantın fiber optik şebeke sayesinde başarıya ulaştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani evlerimizde ve iş yerlerimizde kullandığımız sabit genişbant şebekeleri ve mobil şebekelerin yavaş yavaş fiber optiğe doğru kaydığı ortada.
Sonuç olarak bu durumda da ‘Ne kadar ekmek, o kadar köfte’ cümlesi akıllara geliyor. Çünkü ne kadar yaygın fiber ağı olursa o kadar yüksek hızda mobil ve sabit genişbant hizmeti verilebiliyor.
Mobil genişbant dünyasının da fiberden ne kadar fazla faydalanacağını şirket politikaları belirleyecek. Sonucunda da biz son kullanıcılar kazanacağız gibi görünüyor.
Sonucunda da biz son kullanıcılar kazanacağız gibi görünüyor.
Hiç Zannetmiyorum
içimiz dışımız fiber oldu hacı 🙂 fax modem alıp ttneti superonline protesto edicem en son….varsa yoksa kota bide özgürlük demiyolarmı reklamlarda fitil oluyorum tam….
hay fiberini hani nerde fiber
kapsite yanlış olmuş gibi :=)