ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yer alan Death Valley (Ölüm Vadisi) Milli Parkı, aşırı sıcaklarıyla biliniyor. Son zamanlarda bu bölgedeki sıcaklık seviyeleri olağanüstü zirvelere ulaşıyor. Öyle ki, bir turistin ayak derisinde sadece kumların üzerinde yürüyerek üçüncü derece yanıklar oluştu.

Sadece kumda yürüyen adamın ayağı, sıcak nedeniyle üçüncü dereceden yandı!

Olay, turistin Death Valley’de gezinirken hava sıcaklığının yaklaşık 50 derece Celsius’a ulaştığı bir günde meydana geliyor. Ancak asıl tehlike, yerdeki kumların sıcaklığının çok daha yüksek olmasıydı. Death Valley’de yer sıcaklığı 77-82 derece Celsius’a kadar çıkabiliyor, hatta bazı bölgelerde 93 derece Celsius’u bulabiliyor.

Bu aşırı sıcaklarda turist, yürürken terliklerini kaybetti ve çıplak ayakla yürümek zorunda kaldı. Park görevlileri, adamın derisinin ayaklarından kelimenin tam anlamıyla eridiğini ve ciddi üçüncü derece yanıklar oluştuğunu belirtiyor. Şans eseri, adamın ailesi yakınlarda olduğu için hızlı bir şekilde yardım çağırabildiler. İlk müdahale, park yakınlarındaki bir otoparkta yapılmış ve ardından adam, Las Vegas’taki bir hastaneye kaldırılmış.

Death Valley gibi aşırı sıcak bölgelerde bulunmanın tehlikeleri, iklim değişikliği ile birlikte daha da artıyor. Artan sıcaklıklar, bu bölgelerdeki sıcaklık indekslerinin daha da yükselmesine neden oluyor ve bu da vücudumuzda ciddi hasarlara yol açabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve diğer yetkililer, iklim değişikliği ve aşırı sıcaklıkların insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda sürekli uyarılarda bulunuyor.

Uzay fotoğrafçısı, arka bahçesinden Güneş’in muhteşem fotoğraflarını çekti!

Uzay fotoğrafçısı Mark Johnston, Arizona’daki bahçesinden Güneş’in muhteşem fotoğraflarını çekti. Ayrıca işinin sırlarını da anlattı

Özellikle yaz aylarında bu tür bölgeleri ziyaret etmeyi planlıyorsanız, sıcaklık seviyelerini dikkate almaları ve gerekli önlemleri almanız gerekiyor. Güneşten korunmak, bol su tüketmek ve uygun giysiler giymek, bu tür tehlikelerden korunmanın başlıca yolları arasında takdir edersiniz ki.

Şu anda Türkiye’de ABD Death Valley’den daha sıcak olan neresi var? Siz de fikirlerinizi ve yorumlarınızı aşağıdaki yorumlar kısmından bizlerle lütfen paylaşın!

Antibiyotiklerin doğru kullanımıyla bakteri enfeksiyonları tedavi edilebiliyor. Ancak pratikte, bakteriler hayatta kalmak için direnç geliştiriyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), bakteriyel direnci en büyük küresel halk sağlığı ve kalkınma tehditlerinden biri      olarak tanımlıyor. Bu tehdide karşı geliştirilen yeni bir ilaç, bakteriyel direnci neredeyse imkansız hale getirme potansiyeli taşıyor.

Bakteriyel direnci kıran yeni ilaç nasıl çalışıyor?

University of Illinois Chicago (UIC) araştırmacıları, bakterileri yok etmek için iki farklı mekanizma kullanan makrolon sentetik antibiyotiğini geliştirdi. Bu ilaç, bakterilerin direnç geliştirmesini 100 milyon kat daha zor hale getiriyor. Makrolonlar, makrolidler gibi protein üretimini durdurabiliyor ve mevcut florokinolonlar gibi bakterilerin DNA yapısını (DNA girazı) bozabiliyor.

WHO’nun geçen yıl yayımladığı rapora göre, antimikrobiyal direnç 2019’da 1.27 milyon küresel ölüme doğrudan neden oldu ve 4.95 milyon ölüme katkıda bulundu. Dünya Bankası, ilaç direncinin sağlık maliyetlerini 2050 yılına kadar 1 trilyon dolar artırabileceğini tahmin ediyor.

UIC araştırmacıları, makrolonların ribozomla makrolidlerden daha sıkı bağlanabildiğini keşfetti. Ribozom, hücrede protein üreten yapıdır. Ayrıca, makrolonlar, makrolidlere zaten dirençli olan bakteriyel suşlardaki ribozomları bloke edebildi. Bu bakteriler, yeni bileşikle karşılaştıklarında antibiyotik direnci genlerini etkinleştiremedi.

Araştırmacılar, farklı dozlarda yapılan deneylerde, belirli dozların ribozomu bloke ettiğini, diğerlerinin ise hücrenin DNA’sını (florokinolonlar gibi) bozduğunu buldu. Makrolonların hem ribozomları hem de DNA giraz enzimlerini bloke edebileceği en düşük etkili dozu belirlediler.

Peru’da bulunan uzaylı mumya, parmak izi analizleri ile bilim insanlarını şaşkına çevirdi

Peru'da bulunan uzaylı mumya üzerine yapılan parmak izi analizleri, kalıntıların insan kökenli olmadığını işaret ediyor.

Bu antibiyotiğin güzelliği, bakterilerdeki iki farklı hedefi vurabilmesi. Alexander Mankin, “Antibiyotik her iki hedefi de aynı konsantrasyonda vurduğunda, bakteriler iki hedeften herhangi birindeki rastgele mutasyonlar yoluyla direnç kazanma yeteneklerini kaybediyor” dedi.

Bundan sonra ne olacak? Bu tür makrolon antibiyotiklerin nasıl etkili bir şekilde kullanılabileceğini belirlemek için daha fazla araştırma gerekiyor. Mankin, “Tüm bu çalışmaların ana sonucu, ileriye nasıl gitmemiz gerektiğini anlamak” dedi. “Ve kimyagerlere verdiğimiz anlayış, bu makrolonları her iki hedefi de vuracak şekilde optimize etmeleri gerektiğidir.”

Bu yeni çift etkili antibiyotiklere dayalı terapilerin ne zaman hastalara sunulacağı henüz belirsiz. Ancak süreci başlatabilecek tam çalışma, Nature’s Chemical Biology dergisinde yayımlandı.