Sinema tarihini derinden etkileyen Star Wars, 20 yılı aşkın bir süreden sonra 1999‘da yuvasına geri dönmüştü. The Phantom Menace adlı bu yapım yeni bir seri yaratırken, aynı zamanda sinema tarihinde bir devrim yaratmıştı. 1977 yılında başlayan ilk üçleme 80’lerin sinema teknolojisine öncülük etmişti. Star Wars Episode 1: The Phantom Menace adlı film günümüz sinema furyasına ruhunu vermiş oldu. İşte serinin yaratıcısı George Lucas‘ın modern sinema teknolojisine kattıkları;
Jar Jar Binks
Sinema tarihinin en çok nefret edilen karakteri aslında aynı zamanda onu değiştirdi de. Jar Jar sinir bozucu haraketleri ve sempatik gözükeceği düşünülen sakarlıklarını yaparken, CGI (bilgisayarla yaratılmış grafik resim) teknolojisinde devrim yaratıyordu.
CGI‘ın kullanımı ilk değildi ancak bu Episode 1‘den önce yönetmenler tarafından uzak bakılan bir teknolojiydi. Daha önce Terminator 2 ve Jurassic Park gibi yapımlarla dikkat çeken CGI karakterler sadece görsel şovdu. Yapılması zor ve arka planda duran özel efekt olduğu belli olan tiplerdi. Jar Jar bir filmin başrolünde olan ilk CGI karakterdi.
{pagebreak::2}
Gerçek oyuncularla sohbet ediyor onlarla etkileşime geçiyordu. Düz bir yolda yürümek yerine önüne çıkan engellerden eğilerek kurtulabiliyor böylece yaşayan bir canlı imajı veriyordu.
Ahmet Best tarafından yapılan dublajına uygun olarak üzülmesi, sevinmesi, korkması karakterin mimiklerine yansıyordu. Lucas’ın aldığı inisiyatif sonucu CGI başrol oyuncularının en az gerçekleri kadar iyi iş çıkartacağı ortaya çıktı.
Sanal Şehirler
Mimarı Star Wars filmlerinde her zaman ön planda olmuştu. Daha önce Hollywood yapılarında arka planlar dev setlerle yapılıyordu. Ancak yine Lucas yönetenlerin tam olarak anlamadığı bir teknolojiyi filmine uyarladı. Aylarca süren çalışmalar sonucu tasarımları tam olarak yansıtamayan dev setler yerine The Phantom Menace, bilgisayarla yaratılmış gerçekçi mekanlar kullandı.
{pagebreak::3}
Böylece tasarımcıların kağıt üzerinde yaptıkları, en ince detaylar bile film karelerine yansıyordu. Üstelik her şeyi sıfırdan yaratmaya da gerek yoktu. Normal bir şehirden alınan görüntülerin üzerinde ufak oynamalar yaparak onları başka bir galaksideki binalara benzetmek mümkündü.
Bilgisayar sayesinde yoktan var edilen Otoh Gunga adlı şehrin yapaylığı hiç belli olmuyordu. İzleyiciler, gerek yapıların mimarisi, gerekse etrafta görünen ışıklar ve yansımalar nedeniyle bu mekanların CGI olduğuna inanmakta zorlandı.
{pagebreak::4}
Jedi aksiyonları
Işın Kılıç‘ları serinin değişmez simgesiydi. Ancak ilk üçlemede bu efektlerin film karelerini boyayarak yapılması büyük bir zahmetti. Bu yüzden etrafta fazla Işın Kılıcı‘da gözükmüyordu. Jedi‘ların soylarının tükenmiş olması da bunun senaryo bazındaki kılıfıydı.
Aradan geçen yıllarda Lucas‘ın özel efekt firması ILM Işın Kılıç’larını basit ve kolayca yapılmasını sağlayan bazı programlar geliştirdi. Böylece, lazer ve ışın kılıçları başta olmak üzere birçok savaş efekti kolayca bilgisayarda yapılmaya başlandı.
{pagebreak::5}
İlerleyen yıllarda bu teknoloji o kadar gelişti ki, çoğu filmde gerçek kurşun yerine bilgisayarla yaratılmış mermiler kullanılmaya başlandı. Jedi’ların sinema tarihine kazandırdığı diğer bir yetenekleri de, Güç ile olan bağlarıydı. Bu mistik enerji sayesinde istedikleri eşyayı düşünerek kımıldatabiliyorlardı. Eskiden montaj hileleriyle yapılan Güç sahneleri, ILM sayesinde sanal bir gerçeklik kazandı.
Sanal Oyuncular İşi Devralıyor
Günümüzde, dizilerde bile GCI oyuncuların işe karıştığını görüyoruz. Üç boyutlu animasyon filmleri o kadar revaçtaki onlara özel Oscar bile dağıtılıyor. 10 yıl önce oyunculuk bakımından kimse sanal karakterlerin bu başarısını düşünemezdi.
{pagebreak::6}
Gelen tepkilere rağmen George Lucas, yeni Star Wars filminde sanal aktörlere büyük önem vermişti. Bu karakterleri etkileyici kılan sadece detaylı modellenmeleri değildi. Bir birleriyle etkileşime girebiliyorlardı. Hatta bu olay o kadar doğal hale getirilmişti ki, gerçekte orada olmayan karakterler bir birleriyle kavga ediyordu.
Aktörlerin mesleki geleceklerini uzun uzun düşündükleri sahne ise Naboo Savaşı adını taşıyordu. Star Wars dünyasında droid teknolojisinin zirvesini gösteren bu sahnelerde, işgalci robotlar ve gezegenleri korumak isteyen Gun Gon halkı büyük bir savaş veriyordu. 15 dakika boyunca süren savaşta hiçbir gerçek oyuncu yoktu.
{pagebreak::7}
Yarışlarda Uzay Çağı
Aksiyon filmlerinin vazgeçilmezi olan yarış sahneleri de Yıldız Savaşları tarafından evrimleştirildi. Pod Race adı verilen bu araçlar saate 500 KM’yi aşan hıza çıkabiliyorlardı. Yarış sahnelerindeki esas kıstas, seyircinin heyecanlanması ve kendini olayın içinde saymasıdır.
Bu yüzden birçok kovalamaca sahnesi gerçek arabalarla ve tehlikeli kamera açılarıyla çekiliyordu. Gençliğinde yaptığı sokak yarışlarında ölümden dönen George Lucas, teknolojiyle bu soruna da çözüm buldu. 15 dakika süren yarış sahnesinde onlarca yarışçı vardı ancak sadece bir tanesi gerçek oyuncuydu. Pod‘lar tozu dumana katarak yarıştılar birçok ölümcül kaza yaşandı. Sahnelerdeki her şey sanaldı ama tek bir şey gerçekti, o da seyircilerin yaşadığı heyecan.
gzl haber