Bilim insanları, arkeabakteri kalıntıları arayarak yaşamın başlangıcına dair bulguları araştırmaya devam ediyor. Dünyanın dört bir yanındaki ekipler, bin yıllar, hatta milyon ve milyar yıl öncesine ait organizmaları arıyor. Bu organizmaların keşfinin önemi bize yaşamın başlangıcı hakkında yeni bilgiler sunması. Aynı zamanda uzay araştırmaları için de oldukça kıymetli.
Yeni bir çalışmada araştırmacılar, 3,42 milyar yıllık fosil filamentlerin keşfini açıkladı. Bu, bilinen en eski arkeabakteri olabilir. Çünkü filamentlerin yapısı ve kimyası, bunların eski hücreler olabileceğini gösteriyor.
Tibet buzullarında 15 bin yıllık virüsler keşfedildi
Bilim insanları Çin'deki Tibet Platosu'nda antik virüsler ile ilgili yeni bir çalışma yürüttü. 15 bin yıllık organizmalar keşfedildi.Arkeabakteri kalıntıları tarihe geçti!
İtalya’daki Bologna Üniversitesi araştırmacıları, Sciences Advances dergisinde yeni bir çalışma yayımladı. Araştırmacılar Güney Afrika’daki kazılarda bir kayadan ipliksi filamentler çıkardı. Analizlere göre, 3,42 milyar yıllık bu filamentler hidrotermal menfezlerin yakınında metanı püskürten arkeabakteri kalıntıları olabilir.
Bu tür eski fosil filamentleri, Dünya’nın ilk sakinleri hakkında ipuçları içerebiliyor. Ayrıca dünya dışı yaşamı nerede arayacağımız konusunda da ipucu verebilir. Bilim insanları, gezegenimizdeki yaşamın böyle bir ortamda ortaya çıkmış olabileceğinden şüpheleniyor.
Önceki araştırmalar, yaklaşık 3,5 milyar yıl öncesine ait sıvı dolu antik kaya oyuklarının kimyasında metan döngüsü oluşturan mikroplara dair kanıtlar bulmuştu. Ancak bu çalışma gerçek mikropları bulamadı. Bologna Üniversitesinden jeobiyolog Barbara Cavalazzi çalışma hakkında konuştu. Araştırmacı fosil analizleri ile, “Temelde bulduğumuz şey aşağı yukarı aynı çağın kanıtları. Ancak bu hücresel bir kalıntıdır. Yani organizmadır.” dedi.
Araştırmacılar fosil kalıntıları hakkında tartışıyor
Yeni keşfedilen fosil iplikleri karbonlu bir kabuğa sahip. Bu kabuk korunmuş iç kısımdan yapısal olarak farklı. Bu da hücrelerin iç kısımlarını çevreleyen bir hücre kılıfı olduğunu düşündürüyor. Ekip, filamentlerde nispeten yüksek nikel konsantrasyonları buldu. Konsantrasyonlar, modern metan üreticilerinde bulunan seviyelere benzerdi. İşte bu ise fosillerin metalinin mikroplardaki nikelli enzimlerden gelebileceğini gösterdi.
Çalışmada yer almayan University College Londondan biyojeokimyacı Dominic Papineau, bu eski mikroorganizmalara metabolik bir yaşam tarzı atfedilebileceğini söyledi. Ancak birçok araştırmacı bu konuda hemfikir değil. Örneğin, Oxford Üniversitesinden jeobiyolog Julie Cosmidis, silika bakımından zengin hidrotermal ortamlarda, hücreleri taklit eden yapıların bileşenlerinin birbirine karıştığını ve kimya yoluyla yaşam benzeri yapılar oluşturduğunu belirtti.
Arizona Üniversitesinden paleoekolog Boris Sauterey, bu fosilin Dünya’nın gezegen ekosisteminin şimdi olduğundan çok farklı olduğu bir zamandan geldiğini söyledi. O zamanlar Dünya, büyük olasılıkla bugün potansiyel olarak yaşanabilir olduğunu düşündüğümüz bazı dünya dışı gezegenlerle benzerlikler paylaştı.