23 yıl önce sıfırdan başladığı serüveninde bugün dünya çapında 182 milyon abonesi olan 125 milyar dolarlık devasa bir şirket Netflix. DVD satarak başladığı yolculuğunda kimi zaman yıllarca kar edemedi, kimi zaman da piyasayı baştan sona değiştirdi; fakat bir şeye şüphe yok ki, toplam kullanıcı sayısı 228 ülke nüfusundan daha fazla olan Netflix, yalnızca bir şirket olmaktan öte, günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Fakat sadece çok azımız bu büyük başarının ardındaki öyküyü biliyor.
1997’den 2006’ya, DVD kiralayıcılığından akıllı algoritmalara uzanan yıllar
O günlerde Blackbuster piyasanın en ünlü DVD kiralama şirketiydi. Netflix’in kurucularından olan Reed Hastings de Apollo 13’ü kiralamış ama geciktiği için tam 40 dolar ödemesi gerekmişti. İşte ilk o an karısının vereceği aşırı tepkiden korkmuş ve film kiralamanın daha ucuz ve kolay bir yolu olması gerektiğini düşünüp Netflix’in ilk fikrini ortaya atmış.
Blackbuster’dan bir film kiralamak için her şeyi kendiniz yapmanız gerekiyordu ve epey de uğraştırıcıydı. İşte Netflix tam da bunu çözmek için DVD’leri kargo ile adrese gönderme fikriyle çıktı ve bu alanda interneti merkez olarak kullanan da ilk şirket oldu. Doğrusu insanlar o dönem Netflix’i bir dağıtıcı olmaktan öte görmedi, hatta ciddiye de almadı.
1997’de Netflix, 900 kadar film, 7 gün geri iade süresi ve her kiralama için sadece 50 cent ücretiyle kuruluşunu ilan etti. 2 yıl kadar sonra koleksiyonundaki film sayısı 3100’e, bir yıl sonra da 5200’e çıkacaktı.
1999’a geldiğimizde şirket yeni bir üyelik modeli geliştirdi ve 15,95 dolar karşılığında müşterilerine hiçbir geri verme süresi olmaksızın aynı anda 4 film kiralamayı mümkün kıldı.
Netflix ve bir ilk, aylık abonelik sistemi!
2000’de ise Netflix ilk aylık abonelik sistemini geliştirdi ve hizmetlerini 19.95 dolar karşılığında sürdüreceğini açıkladı.
2002’de ilk kez halka açıldı ve hisse fiyatı 15 dolardan işlem gördü, şu an ise 421 dolardan işlem görüyor.
2000 – 2003 yılları arasında kesintisiz büyümenin keyfini çıkarırken zarar etmeye de devam ediyordu. Sadece 2002 yılının ilk çeyreğinde 4.5 milyon dolar zarar etmiş fakat tüm paranın da şirketin büyümesine harcandığını belirtmişti.
Sonraki üç yıl boyunca abonelere kişisel zevklerine uygun filmler öneren basit bir algoritma geliştirildi ve bu Netflix’i ilerleyen yıllarda Netflix yapacak ve rakiplerinden sıyrılmasının önünü açacak bir atılımdı. Üstelik o yılların şartlarını düşündüğümüzde bir filme karar vermek, kiralamak ve teslim almak bir günden fazla sürüyordu ve bu yüzden eğer alınan film beğenilmezse ortaya çıkan tek şey korkunç bir zaman kaybı oluyordu.
Kayıpların kazanca dönüştüğü zamanlar
2006’nın sonuna geldiğimizde Netflix güçlü rakiplerini bir bir elemiş, 6.3 milyondan fazla aboneye ulaşmış ve yedi yılda tam yüzde 79 büyümüştü. Sonunda kar yapmaya başlayan şirket, aynı yıl içinde 80 milyon dolar da kar elde etmişti. Şüphesiz Netflix’in bu başarısının ardında rakiplerinin aksine film başına para alması değil, abonelerine istedikleri kadar filmi tek bir ücret karşılığında sunuyor olması yatıyordu, her ne kadar fiyatı o dönem bazı çevrelerce pahalı bulunmuş olsa da.
2000’lerin başında büyük mali sorunlar yaşamış olsa da, kaybettiği her kuruş Netflix’i daha da güçlü ve müşteri dostu yapmak için harcandığından, sonuçta çok daha büyük karların önünü açılmıştı yıllar içinde.
Bugünkü sisteme göre epey ilkel kalsa da, Netflix’in kişiye özgü öneri algoritması CineMatch o dönem için epey kullanışlıydı. Bugünkü Must uygulamasının çalışma prensibine benzer bir biçimde, kullanıcının daha önce izlediği filmlerle diğer Netflix kullanıcılarının o filmlere verdiği oyların bir kombinasyonu sonucunda öneriler yapıyordu. Bunun amacı sadece öneriler yapmak değil, kullanıcıları beğenmeyecekleri bir film uğruna tüm o uzun DVD teslim alma sürecinden kurtarmaktı. Ve tüm bunlar göz önüne alındığında, 2009 yılında ücretsiz deneme süresinin ardından üyelik satın alan kullanıcıların oranı da %90’a çıkmıştı.
2007’den 2012’ye, DVD dibi boyluyor
2007’ye geldiğimizde, tüm işler tıkırında gitmesine rağmen Netflix, rakiplerinin aksine geleceği görmüş ve DVD kiralama işinin çok uzun sürmeyeceğini fark etmişti. Bu nedenle bugünkü Netflix’in ilk temelleri Watch Now’ın kurulmasıyla birlikte atıldı ve şüphesiz bu hareket o dönem için çok da radikal bir değişimdi. Düşünsenize, zaten çok yüksek kar elde eden bir işiniz var ve hızlı bir internet altyapısı bile film izlemek için çoğu yerde yeterli de değil. Fakat Netflix hiçbirini umursamadı, yeni sistemine 40 milyon dolardan fazla para yatırdı ve DVD kiralama hizmetine dahil olarak ayda 5,99 dolardan Watch Now’ı hizmete sundu.
Netflix dijital film yayınını gerçekleştiren ilk şirket değildi, ama bunu başaran ilk şirketti.
2011’e geldiğimizde Netflix DVD kiralama hizmetini sonlandırdığını ve tamamen dijital yayın yapacağını duyurdu. Hala DVD kiralamak isteyenler için Qwikster’ı kurduysa da, her iki servis için ayrı ücret ödeneceği haberi tam 800 bin abonenin kaybına neden oldu. Fakat yine de, 2007’den 2011’e kadar Netflix, üye sayısını 6 milyondan 23 milyona çıkarmış ve yüzde 283’lük bir artış yaşamıştı.
2012’de Netflix’in dijital film kütüphanesini genişletmek için film stüdyolarıyla yaptığı anlaşmalar çatlamaya ve hatta iptal edilmeye başlamıştı. Üstelik Starz’a 2500 filme 4 yıllık erişim için verdiği 30 milyon dolar benzeri anlaşmalar şirketin sırtındaki mali yükü arttırmıştı. İşte tüm bu olumsuz hava, Netflix’i bugüne taşıyacak olan fırtınanın ta kendisiydi ve o yıl Netflix, kendi içeriğini kendi üretmeye karar verdi.
2013’ten bugüne, Netflix ve dünyayı fethedişi
Netflix geçen onca yılda bir DVD kiralayıcı şirketten 23 milyon aboneli dijital bir yayın platformuna dönüşmüştü ve değişmeyi, dünyanın değişimine cevap vermeyi de bırakmıyordu. 2013’te House of Cards’ı yayınlayarak bambaşka bir tanıma kavuşmuştu artık. Sonsuza kadar başkalarının filmleri ve dizileri için abone çekmeye çalışamazdı, artık aboneler Netflix’e gelecekti. Artık 44 milyondan fazla aboneye ulaşmış bir platformdu ne de olsa.
2016 Netflix’ın altın yılı oldu. 68’inci Primetime Emmy Ödülleri’nde Amazon’un aldığı 16 adaylığa karşın, yayınları 54 kategoride aday gösterildi ve sadece yılın son 3 ayında 7 milyondan fazla abone kazandı. Üstelik artık Hollywood’un ünlü yönetmenleri ve senaristleri de Netflix ile ilgilenmeye başlamıştı.
2017’ye geldiğimizde Netflix, ABD’deki kablo TV üyelerinden daha fazla kullanıcı sayısına ulaştı ve 8.3 milyon daha abone kazandı. House of Cards’ın devirdiği domino taşları Netflix’i şüphesiz bambaşka bir noktaya taşıdı. Bugün ise tam 182 milyon aboneye sahip bir platform.
Netflix abone sayısı rekorunu kırdı! İşte firmanın geliri
Dijital içerik platformu yılın ilk çeyreğini güle oynaya geçiriyor. Netflix abone sayısı rekorunu kırdı ve gelirini atırdı. İşte istatistikler...Küçük bir DVD dağıtıcı ve kiralayıcı şirketi olan Netflix, 23 yılda dünyanın en büyük dijital yayıncı platformu olmakla kalmadı; telefonlarımızın, bilgisayarlarımızın ve televizyonlarımızın da vazgeçilmez bir parçası oldu, daha doğrusu hayatımızın. Büyümeye aynı ivmeyle devam eden Netflix, yükselen rakiplerine karşın gücünü 23 yıldır yaptığı gibi de korumaya devam ediyor.
Asil soru su olmali 23 yildir nasil bir propaganda araci haline geldi?
23 yılda başarı ide açıkçası başarı diyemeyiz.
Toplumun bilinçaltına verdiği mesalarla nasıl kapitalist düzenin bir parçası olduğunu da unutmayalım
emin ol bu duruma kendi kendine gelmiştir, kesinlikle bu süreci planlayan ve destek olan küreselciler yoktur…
Propoganda aracı ya da kapitalizm şirketi diyen arkadaşlar. Buraya yorum yaptığınız telefonlar, bilgisayarlar kimin acaba ? onları da kapitalistler satıyor size. Size yarayanını alın, işinize geleni kullanın. Propoganda ya da reklama kanmayın, bilinçli olunca, sizi hiçbiri etkileyemez. Bence Netflix in belgeselleri çok güzel, güzel filmleri var fakat işe yaramaz dizileri de var. Her kitleye hitap etmeye çalışıyorlar. Sen kafanı kullan, işine yarayanı izle.