Microsoft’tan iPad Karşıtı Kampanya

Teknoloji dünyasının iki büyük markası Microsoft ve Apple birçok alanda birbirlerine rakip durumda. Bu alanlardan biri de kuşkusuz tablet bilgisayar pazarı. Microsoft bu pazarda hem kendi tableti Surface ile yarışı sürdürüyor hem de Windows 8 işletim sistemi ile üçüncü parti üreticileri destekliyor.

Son dönemde kampanyalarında “iPad karşıtlığı” stratejisini benimseyen Microsoft, iş ortaklarının tablet bilgisayar modellerini kullandığı reklam filmlerinde, iPad ile Windows tabletleri karşılaştırıyor. Reklamlar, Surface değil Windows reklamı olduğu için donanımsal özelliklerden çok, işletim sisteminin sağladığı işlevsel üstünlüklere odaklanılıyor.

Örneğin son reklam filminde, iPad ile Dell XPS 10 tablet karşılaştırılıyor. Reklam dış sesi ise Apple‘ın kişisel asistanı Siri. Reklam boyunca iPad‘in yapamadıklarını ve rakibinin üstünlüklerini Siri‘den dinliyoruz.

Siri öncelikle, iPad’in iOS arayüzü üzerinde “zoom” yapılamadığı için üzüntülerini belirtiyor. Bu sırada XPS 10 tablette Windows arayüzü üzerinde zoom hareketini görüyoruz. Bir sonraki çekim, Windows tabletlerin SD kart desteğini ön plana çıkarıyor. Siri, iPad üzerinde hiçbir yere SD kart takılamayacağını espirili bir dille anlatıyor. Ardından, Windows 8‘in gelişmiş “çoklu işlem” sistemine odaklanılıyor ve Windows‘un iki işi aynı anda yapabilmesi Siri tarafından övgü ile karşılanıyor. Reklamın sonunda ise Windows tabletlerin uygun fiyat etiketlerinine vurgu yapılırken Siri‘nin bu durumdan pek hoşlanmadığı farkediliyor.

#video_2650#

:: Windows tabletleri başarılı buluyor musunuz?

 

iOS 7’de Video Kayıtta Zoom

Pazartesi günü tanıtılan ve geliştiriciler için ilk betası kullanıma sunulan iOS 7, birçok yeniliği de beraberinde getirdi. Çoğu kişi, yeni işletim sisteminin arayüzünde gerçekleşen görsel değişimlere odaklanınca, bazı ufak detaylar da gözden kaçırıldı.

Bunlardan biri de, geliştirilen kamera uygulamasının sahip olduğu geliştirilmiş video kayıt özelliği. Oldukça beğeni toplayan yeni kamera uygulamasında efektler ön plana çıkınca ve video kayıt işlevindeki “zoom” özelliği birçok kullanıcı tarafından farkedilmedi. Durum böyle olunca, bu ayrıntı yenilik de dünya çapında önemli Apple yayınlarında haber niteliği kazandı.

Macrumors sitesinin iDownloadblog‘tan aktardığı haberde, yeni kamera uygulaması ile video kaydı sırasında görüntü kalitesi korunarak yakınlaştırma sağlanabildiği, ayrıca ekran üzerinde istenilen bölgeye dokunarak netlik yapılabildiği belirtiliyor. iOS 6‘da video kayıttan önce yakınlaştırma yapılabilirken, kayıt sırasında bu özelliği kullanmak mümkün değildi.

#video_2649#

iOS 7 Video Yakınlaştırma Özelliği

:: Akıllı telefonunuzun video kayıt özelliklerini yeterli buluyor musunuz?

Google’dan Yeni Oyun: Cube Slam

İlk olarak Google I/O etkinliğinde gün yüzüne çıkan Google Chrome oyunlarına bugün bir yenisi daha eklendi. Google daha önce de Roll It adında bir oyunla karşımıza çıkmıştı. 

Yeni oyun Cube Slam’de ise arkadaşlarınıza veya bilgisayardaki ayıcık Bob‘a karşı mücadele ediyorsunuz.

Bu mücadelelerde, efsanevi “Pong” oyununda olduğu gibi yatay çubuğu yönlendirerek topu karşınızdaki rakibin duvarına çarptırmaya çalışıyorsunuz. Cube Slam, eğlenceli yapısı ve güzel grafikleri ile Chromeüzerinden oynayabileceğiniz güzel bir oyun olmuş.

Cube Slam için yayınlanan videoyu aşağıdan izleyebilirsiniz.

#video_2646#

Chrome Experiment kapsamında geliştirilen Cube Slam, WebGL ve WebRTC‘nin yapabileceklerini bizlere çok iyi bir şekilde gösteriyor. Eğer Web tarayıcısı üzerinden oyun oynamak istiyorsanız Cube Slam‘i oynamanızı tavsiye ederiz.

Cube Slam‘i buradan oynayabilirsiniz.

:: Google’ın Cube Slam oyununu beğendiniz mi?   


Dünden Bugüne Bilgisayarlar

Teknolojinin baş döndürücü hızla ilerlediği bugünlerde 2-3 yıl önce satın aldığımız bilgisayarlar eski sayılıyor. Teknolojinin gelişmesi ise beraberinde bazı kavramların da gelişmesini ya da ortadan kalkmasına sebep oluyor.

Biz de 5 yıl önce satın alınmış bir bilgisayar ile günümüz bilgisayarını (Ultrabook) karşılaştırarak (teknik özellik anlamında değil) nelerin değiştiğini anlattık.

İşte 5 yıl önceki bilgisayarlarla günümüz bilgisayarları arasındaki teknolojik farklılıklar:

#video_7123#

:: Siz benzer bir karşılaştırma yapsaydınız hangi özelliklerden bahsetmek isterdiniz? 

 

The Last of Us İnceleme

Naughty Dog firmasını ilk olarak 2001 yılında PS2 için yayınlanan Jak and Daxter oyunuyla tanımıştık. Tabi ki o zamanlar kimse, bu kadar basit bir oyun ile karşımıza çıkan bir firmanın gün gelip de Uncharted serisi gibi PS3’ün mihenk taşı diyebileceğimiz bir üçlemeye imza atabileceğini tahmin etmemişti.

     

Zaten Naughty Dog ismini bizlere ezberleten de Uncharted üçlemesi olmuştu. İlk Uncharted oyunu Drake’s Fortune ile PS3 piyasasını sallayan Naughty Dog, konsol satışlarının artmasında da önemli bir rol oynamıştı. İlk oyunun ardından gelen Among Thieves ve Drake’s Deception yapımları ile Naughty Dog başarısının tesadüf olmadığını ispatlamış, ismini de sağlamlaştırmıştı.    

Uncharted 3: Drake’s Deception’un gelişim aşamasında firmanın farklı bir planının olduğu gün yüzüne çıkmıştı. 29 Kasım 2011’de Spike Video Games Awards sırasında Times Meydanı’nda “Gözlerinize inanamayacağınız bir PS3 oyunu” sloganıyla duyurulan The Last of Us, PS3 sahiplerini fazlasıyla heyecanlandırmıştı. Yayınlanan tanıtım videosunda bir kıyamet sonrası senaryosu işleneceği gözler önüne serilen yapımın ayrıntıları ise senaryonun farklı bir boyutta olacağını bizlere gösteriyordu.

Yavaş yavaş, The Last of Us

Naughty Dog, The Last of Us’un hikayesini oyunculara açık açık gösteren bir video yayınlamak yerine ilk başta, bir belgeselden alıntı yaparak Crodyceps Unilateralis isimli parazit bir mantarın gerçek hayattan görüntülerine yer vermişti. Ardından Uncharted 3: Drake’s Deception’da ortaya çıkan “bilim adamları ölümcül mantarlara çare bulmakta zorlanıyorlar” şeklinde etrafta bulunan belgelere rastlamıştık. Bu da aslında The Last of Us’a ince bir göndermeydi. Bu şekilde gün geçtikçe oyunun mantarlardan bulaşan bir hastalığın insanlığın sonunu nasıl getireceğini konu edinen bir senaryoya sahip olduğunu da öğrenmiş olduk.

Tüm bu olaylar gerçekleşirken oyuncuların aklındaki soru ise, Uncharted 3 üzerine yoğunlaşan firmanın hangi ara da bu kadar kaliteli bir oyunu geliştirmeye başladığıydı. Hatta bazı kesimler The Last of Us’ın beklendiği kadar kaliteli bir yapım olamayacağını bile ileri sürmüştü. Şimdi Naughty Dog’un yeni TPS tarzı yapımıyla bu kesimi ne derece yanılttığına beraber göz atalım.

{pagebreak::2}

Kıyamet yaklaşıyor

Oyuna ilk başladığınız da kulağınıza gelen müzikler ve oynanış ritmi sizi bir an Quantic Dream imzalı Heavy Rain’e götürüyor. Oyundaki bu duygusal havanın ve ağır oynanış ritminin bir aksiyon oyununda ne işi var diye düşünürken olaylar yavaş yavaş gelişmeye başlıyor. Oyunun yapımcıları, The Last of Us’un tanıtımını nasıl ağırdan aldılarsa, oyunun senaryosunun tam olarak ortaya çıkması da o denli yavaş gerçekleşiyor. Yani birçok oyunda olduğu gibi orta metrajlı bir giriş videosunun ardından kendinizi tüm olayların içinde buluvermiyorsunuz.

Her şeyin yolunda gittiği (ya da o anda yönettiğimiz karakterin gözünden bize öyle görünüyor) bir anda, gelişen olayların akabinde kendimizi 20 yıl sonrasında, harabeye dönmüş bir evde, kanepeye uzanmış bir şekilde buluyoruz. (Oyunu oynayacak arkadaşlara spoiler vermemek adına arada yaşanan olayları es geçiyorum.)

Beklenmedik serüven

Oyundaki ana karakterimiz olan Joel, her şeyini kaybetmiş, biraz Sam Fisher’ı birazda Nathan Drake’i anımsatan imajıyla çantasını sırtına takıp yollara düşüyor. 20 yıl öncesinde patlak veren salgın tüm dünyayı etkilemiş, şehirler yıkılmış, etraf harabeye dönmüş ve insanlıktan geriye pek bir şey kalmamıştır. Böyle bir dünyada sağ kalan şanslı bir grup insan arasında yer alan Joel, geçimini ise karaborsacılık ile sağlamaktadır. Şehrin karantinaya alınan kesimi ordu tarafından kontrol edilmektedir. Sıkıyönetim ilan edilmiş ve paranın geçmediği bir dünya ortaya çıkmıştır. İnsanlar salgından korunabilmek adına bazı ilaçlara sığınmış, bu ilaçlar ise çeşitli yollarla elde edilebilen karneler aracılığı ile sağlanmaktadır. Tabi sıkıyönetim olur da böyle bir duruma başkaldıranlar olmaz mı?

Kovaladıkça saldıran Ateş Böcekleri   

İşte bu nokta da devreye Ateş Böceği isimli bir örgüt giriyor. Kendine Ateş Böcekleri ismini veren bu grup orduya karşı savaşarak sıkıyönetimi kırmaya ve yönetimde söz sahibi olmaya çalışmaktadır. Böyle bir dünya da içinde pekte yaşama isteği kalmamış olan Joel, sadık dostu Tess ile oradan oraya savrulmaktadır. Olaylar böyle monoton bir şekilde ilerlerken bir gün Joel’in karşısına zorunlu bir teklif çıkar.

Joel arkadaşının da istediğini kırmayarak Ellie isimli sırlarla dolu bir kızı sıkıyönetimin dışına çıkarmaya söz verir. Joel duruma basit bir kargoculuk deneyimi olarak bakarken bir anda olaylar hiç beklenmedik bir boyuta ulaşır. Ellie’nin sakladığı sır, insanlık açısından büyük bir önem arz etmektedir. Kısa süre içerisinde Ellie’yi kızı yerine koyan Joel, bir anda kendisini ordudan ve hastalıklı insanlardan kaçarak hayatta kalmaya çalıştığı bir serüvenin içerisinde bulur.

{pagebreak::3}

Dişe diş mücadele mi? Sinsice iş bitirmek mi?

The Last of Us her ne kadar hayatta kalmaya dayalı bir aksiyon oyunu olarak lanse edilse de benzerleri gibi etrafta sıkça cephane bulabileceğiniz, düşmanlarınızın üzerine hiç bitmeyecekmiş gibi mermilerinizi boşaltabileceğiniz bir yapımdan çok uzak. Oyunda bulacağınız, her bir mermi, düşmanlarınızı öldürmenize yarayacak eşyalar adeta altın değerinde. Yine de bu durumun sizi sıkıntıya sokacağını fazla düşünmeyin.

Çünkü yapımcılar Joel’i bu gibi durumlarla başa çıkabilecek birbirinden önemli yeteneklerle donatmışlar. Şöyle ki, TheLast of Us’ta önünüze çıkan her hastalıklı insanı ya da askeri öldürmeniz gerekmiyor. Onlara görünmeden ya da dikkatlerini başka bir yöne çekerek oradan hızla uzaklaşabiliyorsunuz. Çevre ile etkileşimin son derece üst düzeyde olduğu yapımda etrafta gördüğünüz birçok nesneyi kullanabiliyorsunuz.

Örneğin hastalığa yakalanmış bir insanın yakınından geçerken gideceğiniz yerin zıttı bir istikamete doğru cam şişeler atarak dikkatlerini o yöne doğru kaydırabiliyorsunuz. Ya da mermi harcamak istemediğiniz ordu askerleri ile karşılaştığınızda etraflarından dolaşabiliyor, ya da arkalarından sessizce yaklaşarak işlerini bitirebiliyorsunuz. Az önce de bahsettiğim gibi, The Last of Us salt bir aksiyon oyunu değil. Yani oyun içinde bazen gizlenerek ilerliyor, bazen de düşmanlarınızı öldürüyorsunuz. Hazır yeri gelmişken serüvenimiz esnasında karşımıza çıkan düşmanlardan da biraz bahsedelim.

İnsanlara ve insanlıktan çıkmışlara karşı bir mücadele

The Last of Us’ta yeri geldiğinde ordu askerlerine, yeri geldiğinde Ateş Böceği üyelerine yeri geldiğinde de hastalıklı insanlara karşı mücadele ediyoruz. Mücadele ediyoruz diyorum çünkü öyle anlar geliyor ki karşınızdaki düşmanla yumruk yumruğa bir kavgaya tutuşmanız gerekebiliyor.

Yapımdaki yakın dövüş sisteminin son derece iyi işlediği bu sahnelerde, Joel genelde yumruklarını ve o arada sırtında taşıdığı sopa, demir boru gibi nesneleri kullanıyor. Aslında yakın dövüş sahnelerinde sadece yumruklarımızın yanı sıra daha renkli bir kombo sistemi olsaymış fena durmazmış. Fakat Joel’in yaşını göz önüne aldığımızda bu kadarı da makul diyebiliriz. Şimdi, konuyu fazla dağıtmadan tekrardan düşmanlarımızla olan mücadelemize dönelim.

{pagebreak::4}

Ordu askerleri ve Ateş Böceği üyeleri size genel olarak ateşli silahla karşılık veriyorlar. Oyundaki çevre tasarımı sayesinde bir çok mekanda bu düşman gruplarına karşı gizlice yaklaşıp onları etkisiz hale getirebiliyoruz. Ateşli çatışmalara girmek zorunda kaldığımız anlarda ise (bu gibi durumlara genelde bizi fark ettiklerinde giriyoruz) nesnelerin arkasına eğilerek siper alıyor ve yaptığımız isabetli atışlarla düşmanlarımızın hakkından geliyoruz. Oyundaki atış sistemi son derece tutarlı olduğundan, düşmanlarımızı kafasına tek atışta, gövdesine ise birkaç atış yaparak haklayabiliyoruz.

Oyunda bizleri asıl zorlayanlar ise hastalıklı insanlar oluyor. Bizi fark ettikleri anda askerler gibi sağa sola kaçışıp siper almak yerine, grup olarak doğrudan üzerimize saldırdıkları için hareket alanımızı kısıtlıyorlar. Ayrıca Cordyceps (Tıkırdayıcı) isimli tamamen mantarlaşmış ve körleşmiş olan hastalıklı insanlar bizi tek seferde öldürebiliyorlar. Bu yaratıklar (artık insanlıktan çıkmışlar) yarasa misali etrafa ses dalgaları göndererek yerinizi bulmaya çalışıyorlar.

Bu yaratıklarla karşılaştığınızda yapmanız gereken en makul şey onlara sessizce yaklaşıp bıçaklamak oluyor. Eğer etrafta tek bir tane Cordyceps varsa ateşli silahla vurmanız bir sorun teşkil etmeyecektir ancak, birden fazla Cordyceps olduğunda siz diğerine ateş ederken sese yönelerek sizi buluyor ve üzerinize atlayarak öldürüyor.

Diğer hastalıklı insanlarımız ise Cordycepsler kadar tehlikeli değiller. Hush adı verilen bu hastalıklı insanlar genel itibari ile alışık olduğumuz zombi türlerine daha çok benziyor. Kısmen de olsa yavaş hareket eden Hushlar bize pek fazla sorun çıkarmıyor. Hushları öldürmek için yakınlarına sessizce yaklaşıp boğmamız yeterli oluyor. Hushlar karşımıza çoğu zaman ya bir cesedi yemekle meşgul bir biçim de ya da acıdan kıvranıyorken çıkıyor.

Yani biz pekte umurlarında olmuyoruz. Açıkçası karşınıza çıkan Hushlar için mermi ziyan etmenizi pek tavsiye etmem. (Tabi koşar adım üzerinize geliyorlarsa o zaman iş değişir.) Bir oda dolusu olsalar bile hepsinin sessizce hakkından gelebiliyoruz. Bir de oyunda ara sıra karşımıza çıkan bölüm sonu canavarı olarak nitelendirebileceğimiz devasa yaratıklar mevcut. (Devasadan kastım normal insandan bir buçuk kat daha iri olan yaratıklar. Ya da şöyle tanımlayayım, Shaquill O’neil’ın hastalık kapmış ve dönüşmüş halini düşünün. İşte öyle bir şey.)

{pagebreak::5}

Yaratıcı olun, hayatta kalın

Gelelim oyunumuzun yaratıcı kısımlarına. Daha önce de bahsettiğim gibi oyun yapımcıları Joel’i pek çok yetenekle donatmış. Bu yeteneklerin en önemlisi de çevreden bulduğumuz işe yaramaz parçaları birleştirerek sağlık paketi, çakı, molotof kokteyli gibi envanterler elde etmek. Mesela bir çakı elde edebilmek için kırık makas parçaları ve paçavra bezine ihtiyacımız var. Ya da sağlık paketi veya molotof kokteyli elde edebilmek için alkole ve paçavra bezine ihtiyaç duyuyoruz. Bu örnekler siz oyunda ilerledikçe çoğalıyor. Hazır bu envanter elde etme olayına girmişken oyundaki silah geliştirme menüsüne de değinelim.

Oyunda topladığımız dişli şeklindeki objelerle silahlarımızı geliştirebiliyoruz. Silahları geliştirebilmek için oyun içerisinde bulunan alet kutularına ve silah geliştirme masalarına ihtiyacımız var. Bu alet kutuları ve masalardan birini bulduğumuzda topladığımız objelerle silahımızın atış gücünü, mermi doldurma hızını ve benzeri özelliklerini geliştirebiliyoruz. Dilersek yakın dövüş silahlarına bazı eklemeler de yapabiliyoruz.

Mesela tahta bir sopanın ucuna bıçak bağlayarak onu daha ölümcül bir hale getirebiliyoruz. Bu arada şunu da belirtmek isterim; The Last of Us’ta tabancadan, yaya kadar pek çok silahı kuşanabiliyoruz. Ayrıca etrafta bulduğumuz ilaçlarla da sağlık barımızı uzatabiliyor, iyileşme hızımızı kısaltabiliyor ya da duyuş mesafemizi arttırabiliyoruz.

Stratejinizi iyi belirleyin

The Last of Us’ta elde ettiğimiz her bir envanterin kendine has kullanım noktaları bulunmakta. Mesela paçavra bezi ve makas kullanarak elde ettiğiniz bir çakıyı elinize alıp sağa sola sallayarak dolaşamıyorsunuz. Çakının asıl görevi Crodycepslere gizlice yaklaşıp kolayca öldürmemizi sağlamak. Aynı şekilde elde ettiğimiz molotof kokteylini ise kalabalık gruplara karşı kullanmak en akıllıca hamlemiz olacaktır.

Çünkü Molotof kokteyli attığımız hastalıklı insanlar üzerindeki ateşi etraflarındaki düşmanlarımıza da bulaştırdıklarından bize büyük bir avantaj sağlıyorlar. Bunların dışında bize avantaj sağlayan diğer bir unsur ise Joel’in üstün duyu kapasitesi. Joel duyma duyusuna odaklandığında duvarların arkasında kim var kim yok görebiliyor. Dahası hastalıklı bir insan mı, asker mi bunu bile ayırt edebiliyor.

{pagebreak::6}

Joel’in atıldığı bu serüvende Ellie ve Tess’te ellerinden geldiğince ve yanımız da oldukları sürece bize yardımcı olmaya çalışıyor. Ayrıca zaman zaman yol üzerinde karşımıza çıkan eski tanıdıklar da bize yardımda bulunuyorlar. Her ne kadar zaman zaman sen önden git biz arkandayız gibi bir hava oluşsa da genel itibari ile bir takım olarak hareket ediyoruz.

Yapay zekanın son derece önemli olduğu bu gibi durumlarda The Last of Us bizi yarı yolda bırakmıyor. Gerek yanımızda bize eşlik eden yoldaşlarımız, gerekse karşımıza çıkan askerler son derece tutarlı davranışlar sergiliyorlar. (Crodycepsler ve Hushlara bir şey demiyorum, çünkü onların kafa zaten gitmiş.) Mesela karşımıza çıkan silahlı düşmanlarımız bizim silahımızı görene kadar o kadar asabi davranmıyorlar. Daha çok üzerimize yürüyüp bizi yumruklamayı tercih ediyorlar.

Fakat silahımıza bir kere davrandık mı, onlarında davranışları değişiyor ve bize karşı ellerinde ne varsa kullanıyorlar. Ayrıca bir kere çatışmaya girdiğimiz bir düşmana görünmeden yaklaşma şansımızın da her zaman mevcut olduğunu söylemeliyim. Misal, Crysis’te düşmanlarınız sizi bir kere gördü mü daha uzaya çıksanız izinizi bulabiliyordu. The Last of Us’ın bu özelliği çok gerçekçi ve oynanışı da çok daha iyi bir seviyeye çıkartıyor.

Silah öldürmek için her zaman tek yol değildir

En azından savaşırken dümdüz çatışmak yerine kendinizce stratejiler geliştiriyorsunuz. Şuradan ateş edip hemen arkalarına dolaşarak boğarak öldürsem acaba nasıl olur gibisinden kendinizi sorguluyorsunuz. Ayrıca oyunda çevrede bulduğunuz bazı dokümanlar da bir sonraki oda da ya da bir sonraki bölümde sizi nelerin beklediği hakkında bilgilendiriyor.

Örneğin bir askerin yazdığı notta A noktasında Cordycepslerin bulunduğu belirtiliyor. Sizde buna göre stratejinizi belirleyerek elinizdekilerle molotof mu, yoksa sağlık paketi mi yapacağınıza karar veriyorsunuz. Ayrıca bu dökümanlar bize etrafta gizlenmiş nesneler hakkında da bilgiler veriyor. Bu sayede kimi zaman bir bavul dolusu obje, kimi zaman da çelik bir kasanın içerisine gizlenmiş bir sürü mermi bulabiliyoruz. Tabi etrafta işe yarar bir şeyler bulmak için dolaşırken hastalıklı insanlar için kurulmuş tuzaklara da dikkat etmenizi öneririm.

{pagebreak::7}

Orta şekerli bir çoklu oyuncu deneyimi

The Last of Us genel itibari ile tekli oyuncu modunun ön planda tutulduğu bir yapım olmuş. Oyunun çoklu oyuncu menüsünde 2 farklı seçenek mevcut. Bunlar; Erzak Baskını ve Sağ Kalanlar. Bu iki seçeneğin birbirinden öyle keskin bir farklılığı ise bulunmuyor. Her iki modda takımlar halinde savaşıyoruz ve karşı takımı mağlup eden taraf raundu kazanıyor.

Açıkçası The Last of Us’un çoklu oyuncu mantığını klasik Counter Strike mantığına benzettim. Kısaca özetlemek gerekirse, The Last of Us’un çoklu oyuncu deneyimi belli bir süre içerisinde (genelde 2:00 dk) karşı takıma üstünlük sağlama mücadelesinden ibaret. Açıkçası oyun seçenekleri çoğaltılarak, yelpaze biraz daha geniş tutulabilirdi.

Örneğin Modern Warfare 3’ün çoklu oyuncu modları arasında bulunan Infected benzeri bir uygulama, The Last of Usiçin çok uygun bir seçim olabilirdi. Bilmeyenler için kısa bir özet geçmek gerekirse, Infected modunda, rasgele bir oyuncu virüs kapıyor ve verilen süre içerisinde hastalık tüm oyunculara yayılmaya çalışıyordu. The Last of Us’ın ana hikayesini göz önünde bulundurunca hikayeye paralel bir mod olurdu düşüncesini taşıyorum.

Sınıfınızı seçin ve savaşmaya başlayın

Gelelim oyundaki sınıflara. The Last of Us’ta karşımıza 4 farklı sınıf çıkıyor. Bu sınıflar; saldırı, keskin nişancı, destek ve gizlilik. Bunlara ek olarak kendimizde donatım menüsünden sınıfımızı yaratabiliyoruz. Şunu belirtmek isterim ki her sınıfın kendine has özellikleri bulunuyor. Ayrıca oyunda tecrübe puanı kazandıkça özelleştirme menüsünden karakterimin dış görünümü üzerinde de değişiklikler yapabiliyoruz. Mesela çeşitli maskeler satın alabiliyor ya da kask veya şapkalar takabiliyoruz.

Çoklu oyuncu modunun oynanış dinamikleri ile tekli oyuncu modunun oynanış dinamikleri arasında pek bir fark bulunmuyor. Yani oyunda silahlı düşmanlarınıza karşı nasıl savaşıyorsanız, çoklu oyuncu modunda da bu düzen devam ediyor. Öyle silahı elinize alıp Allah Allah nidalarıyla düşmanın üzerine yüklenemiyorsunuz.

Çünkü koştuğunuz anda düşmanın mini haritasında kırmızı bir noktayla görünmeye başlıyorsunuz. Aynı şekilde ateş ettiğinizde de düşmanlarınız sizi tespit edebiliyor. Tabi ateş ettiğimde fark edilmek istemiyorum diyorsanız, gizlilik sınıfını seçerek görünmez olabilirsiniz. Az önce de belirttiğim gibi, her sınıfın kendine has özellikleri mevcut.

Saklanacak bir yeriniz yok

Duvarların arkasını görebilme yeteneğimiz çoklu oyuncu moduna da aktarılmış. Fakat bu özellik sağlık barını çevreleyen başka bir barla sınırlandırılmış. Yani birkaç saniye duvarların arkasını görebildikten sonra, boşalan barın dolması için beklemek zorunda kalıyoruz. Ayrıca duvarların arkasındaki düşmanı fark edebilmemiz için aradaki mesafenin kısa, düşmanımızın da hareketli olması gerekiyor. Bence bu duvarların arkasını görme olayı biraz oynanışı baltalıyor ve aksiyonu azaltıyor. Tekli oyuncu modunda çok işimize yarayan bu özellik çoklu oyuncu moduna aktarılmasaymış bence daha iyi olurmuş.

Zira bu duvar arkasını görme olayı oynanışın yavaşlamasına neden oluyor diyebilirim. Çünkü sürekli bir köşeye sinip acaba şurada birisi var mı diye kontrol etme ihtiyacı duyuyorsunuz. Zaten hızlı koştuğunuzda ve ateş ettiğinizde düşman radarında göründüğünüzü varsayarsak bir de bu duvar arkası görme işi adeta sizi apaçık ortaya çıkarıyor. Oynanışla ilgili son olarak değineceğim nokta ise takım yardımlaşması. Oyun içerisinde yaralandığınızda takım üyesinden biri gelip sizi iyileştirebiliyor. Bu da takımın harita içerisinde birbirine yakın dolaşmasını avantajlı hale getiren bir özellik olmuş.

{pagebreak::8}

Çoklu oyuncu modunda son olarak değineceğin nokta ise haritalar. The Last of Us’ta haritaların en benzer noktası küçüklükleri diyebilirim. Genel olarak kapışmaların 4’e 4 şeklinde olduğunu düşünürsek aslında haritaların küçük olması büyük bir artı olmuş diyebiliriz. Gerçi büyük olsa ne olurdu ki? O kadar özellikle bir adam bile kalsa elimizle koymuş gibi bulurduk. Sonuç olarak toparlamak gerekirse, The Last of Us’ın çoklu oyuncu modu üzerinde biraz daha durulabilirmiş. Öyle klasikleşerek efsane olabilecek bir çoklu oyuncu moduna sahip olmasa da hiç olmamasından daha iyidir diyerek buradan da The Last of Us’a bir artı daha veriyoruz.

Tam bir görsel Şölen

Oyunu oynadıktan sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Naughty Dog oyunu tanıtırken “şimdiye kadar ki en iyi PS3 oyunu” derken son derece ciddiymiş. The Last of Us, görsel manada PS3’ün sınırlarını sonuna kadar zorluyor. Oyundaki karakterlerin detaylandırmalarından tutunda, ışık yansımalarına, çevre düzenlemelerine, gölge efektlerine kadar her şey harika.

Kıyamet sonrası dünya manzarası gerçekten de çok etkileyici. Yıkık binalar, ormanın ele geçirdiği şehirler, her yere uzanan bitkiler son derece gerçekçi. Gerçi bu kıyamet sonrası manzaranın arkasında Enslaved’tan tanıdığımız Mark Richard olduğunu düşündüğümüzde bu görsel şölen pekte sürpriz sayılmaz.

Oyunda ki tüm detaylar en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve bunlar olabildiğince oyuna entegre edilmeye çalışılmış. Örneğin birçok oyunda vücudumuza mermiler isabet ettiğinde sadece ekranımız kızarırdı. The Last of Us’ta ise mermi yediğimizde Joel sarsılıyor hatta bazen sarsılmakla da kalmayıp yere seriliyor. Bu unsurlar oyunun gerçekçiliğini son derece üst düzeye çıkarmış.

Sonuç olarak bir yargıya varmak gerekirse; The Last of Us, PS3 için gelmiş geçmiş en iyi oyun olma yolunda son derece iddialı bir yapım. Dahası oyunun devamını yeni nesil Sony konsolu PS4’te görmek bizler için hiçte şaşırtıcı olmaz. Şunu belirtmek isterim ki Naughty Dog, PS3’te ki kapanışını son derece görkemli bir şekilde gerçekleştirdi. Öyle sanıyorum ki Naughty Dog’un yeni yapımları PS4 üzerine olacaktır. PS3’te bile böyle bir yapım ortaya çıkaran çalışanların yeni nesil Sony konsolunda bizlere ne gibi sürprizler hazırlayacaklarını şimdiden sabırsızlıkla bekliyorum diyor ve sizi oyunun fragmanıyla başbaşa bırakıyorum. İyi seyirler.

#video_2647#

Grafik: 10

Ses: 10

Oynanış: 9

Genel: 10

Artılar: Senaryo etkileyici ve seslendirmeler çok iyi. Oyunun Türkçe altyazı desteği sunması başlı başına bir artı. Görsel olarak son derece başarılı. Yapay zeka hareketleri büyük oranda tutarlı.

Eksiler: İşin aslı oyunda öyle çok büyük bir eksiye rastlamadım. Fakat sadece şunu diyebilirim ki, ayak tıkırtısına bile duyarlı olan Cordycepsler, yanımızda oradan oraya koşturan Ellie’yi duymazdan geliyor. Bu da oyun içinde acaba Joel’e bir kasıtlarımı var diye kendimizi sorgulamamıza neden olabiliyor.

:: Sizce The Last of Us gelmiş geçmiş en iyi PS3 oyunu mu?    

 

Xbox One Oyunlarının Fiyatı Ne Olacak?

Microsoft’un yeni nesil konsolu ile ilgili bilgiler gelmeye devam ediyor. Xbox One‘ın şüphesiz ki en beklenen yanı oyunları. Oyuncular yeni nesil konsolun oyun fiyatlarını merak ediyorlar.

Bu bağlamda Microsoft, fiyat politikaları ile ilgili yaptığı açıklamada; kendi oyunlarının 60 Dolar seviyesinde olacağını söyledi. Ancak bu gelişme sadece Microsoft işbirliği ile hazırlanan oyunlar için geçerli. EA, Activison, Ubisoft ve diğer büyük üçüncü parti firmalar henüz fiyat politikalarını paylaşmadılar.

Microsoft cephesinden gelecek olan oyunların 60 Dolar (Bugünün kurlarına göre 118 TL) seviyesinde olması oyunların ne ucuzlayacağı ne de pahalılaşacağı anlamına geliyor.

Xbox One sahipleri aynı fiyat seviyesinde Blu Ray diske sahip olacaklar ve her iki konsol sahipleri de daha gelişmiş teknoloji içeren oyunlara günümüzün fiyatlarına yakın bir seviyede sahip olabilecek.

:: Xbox One’ı bekliyor musunuz?

 

Android Oyunu: Kule Savunma

Kadir İleri isimli geliştiricin hazırladığı Kule Savunma oyunu, Arcade & Aksiyon kategorisinde bulunan bir savunma oyunu. Diğer savunma oyunları kadar detaylı olmayan oyun, arcade’e kayan yapısı ile kolay bir oynanış sunuyor. Hatta bu oynanışı kısmen de olsa Zombie Smasher‘a benzettik.

Arcade & Aksiyon kategorisindeki Kule Savunma oyunu, 3.5 MB boyutunda. Android 2.1 ve üzerinde çalışan oyunun, Google Play Ortalaması şimdilik 10 oy ile 3.8 olarak görünüyor. 

{pagebreak::2}

Kule Savunma adlı oyunda görevimiz kulemizi savunmak. Dalgalar halinde gelen düşmanları üstlerine dokunarak öldürüyoruz. Ancak git gide çoğalıyor ve daha hızlı geliyorlar. Oyunda refkleslerinizi iyi kullanmalısınız. Oyunda, kolay, orta ve zor olmak üzere 3 farklı zorluk modu bulunuyor.

Kule Savunma oyununda asker, yaratık, dinozor gibi 10′dan fazla farklı düşman çeşidi bulunuyor. Oyunda 15 düşman dalgası var. Ayrıca oyun esnasında çeşitli bonuslar kazanabiliyorsunuz.

Görsel olarak çok fazla bir beklenti içine girmemeniz gereken bu oyunda, bölüm tasarımı adına pek bir şey yok. Arka plan, oynadığımız bir kaç dalga boyunca değişmedi. Ayrıca ana menüdeki Transformers(?) resmine bir anlam veremedik. Oyunda ses efeklerinin yetersiz, ancak müziğinin çok başarılı olduğunu belirtelim. Harika bir besteye sahip olan bu müzik sadece ana menüde çalıyor; ancak kısa sürüyor ve bir süre sonra kendini tekrar etmeye başlıyor.

Genel olarak vasatın üstüne çıkamayan bir oyun olan Kule Savunma‘sını, geliştiriciye destek olmak için indirebilir ve görüşlerinizi belirtebilirsiniz. Belki de taleplere göre güncellemeler yayınlanır ve oyun daha oynanabilir bir hâle gelir.

İndirmek için tıklayın.

:: Kule Savunma’yı denediniz mi?

Google’ın Balonu İnternet Verecek

Google, dünyadaki herkesin internete ulaşması için dahice bir fikri hayata geçiriyor. Firma, Project Loon adını verdiği yeni çalışmasında gökyüzüne gönderdiği balonlardan herkese kablosuz internet hizmeti verecek.

Nasıl çalışacak izleyin?

#video_2651#

Balonlar, herkese dağıtacağı interneti yeryüzündeki internet servis sağlayıcılarından yine kablosuz olarak alacaklar. Güneş enerjisini kullanarak hareket kabiliyeti sağlayan balonlar, rüzgarlardan faydalanarak dünyanın etrafında dolaşacak.

Tehlikeleri nasıl atlatacak?

Yerden 20 kilometre yükseklikte uçacak olan balonlar, olumsuz hava koşullarından, uçaklardan, yüksek dağlardan etkilenmeden kesintisiz internet hizmeti verecek.

Projenin testleri, şu anda Yeni Zellanda‘da yapılmaya devam ediyor. Google, sadece bir arama motoru değil, sürücüsüz araba ve gözlükten sonra Project Loon ile günlük hayatımızı değiştirecek buluşlara da imza atan bir şirket olma yolunda ilerliyor.

:: Google’ın balonunu nasıl buldunuz? Tıklayın, SDN Forum’da tartışalım.

NetMASTER plugCAM İnceleme

Ağ üzerinden kullanılan kameralar özellikle güvenlik amaçlı sıklıkla tercih edilen ürünler. Büyük sistemler dışında tek tek de kullanılabilen bu cihazlar genelde karmaşık ayarlamalar ve ileri seviye teknik bilgi sahibi olmayı gerektiriyor.

Ağ teknolojileri konusunda çalışmaları bulunan bir marka olan NetMASTER, plugCAM isimli ürünüyle bu konuda farklı bir çözüm üretiyor.

Ağ üzerinden çalışan webcam

Ürün temelde ağ üzerinden görüntü aktarabilen bir webcam. Şık bir tasarıma sahip ürünü benzerlerinden ayıran en önemli fark ise interneti de elektrik hattından alabiliyor olması.

İnterneti elektrik hattı üzerinden aldığı için bağlı bulunduğu hat üzerinde mutlaka bir Powerline türü cihaz bulunması gerekiyor. Bu cihaz bulunulan yerde elektrik hattına internet özelliğinin gelmesini sağlıyor.

Video inceleme

Ürünün bütün özelliklerini video incelememizde anlatıyoruz:

#video_7116#

Powerline paketi de var

plugCAM‘i isterseniz Powerline cihazı ile beraber de satın alabiliyorsunuz. Bu cihazı modem ya da router’a bağladıktan sonra plugCAM‘i de elektrik hattına taktığınızda kullanmaya başlıyorsunuz.

Kameranın kurulumu çok kolay ve yukarıda anlattığımız adımları attıktan sonra cihaz hazır hale geliyor. Kameranın çektiği görüntüleri mobil cihazlarda ya da bilgisayarda izleyebiliyorsunuz.

iOS ve Android yüklü cihazlara kurulan bir uygulama ile ürünü mobil cihazlardan da kontrol edebiliyorsunuz. Ayrıca bilgisayara yüklenen bir yazılımla hareket uyarısı, e-posta ile uyarı ve video kaydı gibi birçok özelliği kontrol edebiliyorsunuz.

7 kamera desteği

plugCAM cihazlarından aynı faza 7 adete kadar cihaz bağlayabiliyorsunuz. Bu kameralarının görüntülerini bilgisayar yazılımı üzerinden de görebiliyorsunuz. Öte yandan kamerada IR yani gece görüş özelliği bulunuyor. Gece çekimlerinde 5 metreye kadar gece görüş özelliğini kullanabiliyorsunuz. Bu sayede zifiri karanlıkta bile görüntü alınabiliyor.  

Teknik özellikler

  • IP kamerası
  • Yatay 270, dikey 90 derece kamera açısı
  • IR özelliği ile 5 metreye kadar gece görüşü
  • Parola koruma özelliği
  • 1/4 inç CMOS VGA kamera sensörü
  • iOS ve Android mobil uygulama özelliği
  • Aynı fazda 7 kamerayı bağlayabilme
  • Bilgisayara video kayıt özelliği
  • Hareket takip özelliği
  • 12 fps’ye kadar 640×480 piksel video kayıt
  • 78 derece görüş açısı
  • Tripod ya da duvara monte
  • KDV dahil 230 TL

:: Ürünün özelliklerini kullanışlı buldunuz mu?   

 

SDN Teknosa Magazin Android Uygulaması

Teknoloji alanında yayın yapan ilk online dergi olan SDN Teknosa Magazin, 15 günde bir yayınlanıyor. Bugüne kadar iOS ve web platformlarında yayınlanan dergi, Android platformunda tablet sürümü ile kullanılıyordu.

Yapılan çalışma ile Android sürümü geliştirilen SDN Teknosa Magazin artık hem tablet hem de telefon olmak üzere Android cihazlarla uyumlu hale geldi.

İnteraktif içerikleri, video incelemeleri, video rehberleri, özel makaleleri ve birçok yenilik içeren dergi 46 sayısı ile Android platformunda da indirilebilir durumda.

Uygulamayı telefon ya da tablet bilgisayarınıza indirmek için buraya tıklayın.

:: Uygulamanın Android sürümünü nasıl buldunuz?   

 

Sağlığımız Avea’ya Emanet

Teknolojinin insan hayatına olan entegrasyonu her geçen gün artıyor. Özellikle sağlık alanında yaşanan bazı gelişmelerle kronik hastalıkların takibi de kolaylaşıyor.

Kısa bir süre önce Avea ve Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri tarafından kullanıma sunulan Sağlık Takipçim servisi de hayatı kolaylaştıran çözümlerden biri.  

Şeker, tansiyon ve kilo kontrolü var 

Serviste tansiyon, kan şekeri ve kilo değerleri otomatik olarak ölçülüyor ve SIM karta bağlı sistem aracılığıyla medikal çağrı merkezine iletiliyor.

Bu merkezde toplanan veriler uzman doktorlar tarafından değerlendirilip anormal durumlarda ambulans gönderme hizmeti veriliyor. Ayrıca hastanın değerleri izin vermesi durumunda kişisel doktoru ya da bir yakını ile de sagliktakipcim.com adresinden de paylaşılabiliyor.

Yeni servisin detaylarını Avea‘nın İstanbul Akmerkez’de bulunan bayisi Mercan İletişim’den Öner Ertürk’e sorduk ve sistemi sizler için denedik:

#video_7117#

:: Böyle bir hizmetten yararlanmak ister miydiniz?   

 

iOS için Office 365 Çıktı!

Uzun süredir iOS platformuna gelmesi gündemde olan Office 365 uygulaması bugün iPhone kullanıcıları için yayınlandı. Microsoft‘un; Word, Excel ve PowerPoint dosyalarını artık iPhone‘larınızda düzenleyebileceksiniz.

Ücretsiz olarak sunulan Office 365 uygulamasını kullanabilmek için, Office 365 aboneliğinizin bulunması gerekiyor. Bulut entegrasyonu sayesinde SkyDrive ve SharePoint‘teki office dosyalarınızda düzenlemeler yapabilirsiniz.

iPhone‘da düzenlediğiniz dosyaları ister cihazlarınızda saklayabilir isterseniz de SkyDrive üyeliğinizdeki orjinal dosyanın üzerine kaydedebilirsiniz.

Microsoft, Office 365 uygulamasında metro arayüzünü kullanmış. Düz arayüzün kullanılmasının, iOS 7‘ye uyum sağlayabilmek için atılmış bir adım olarak görüyoruz.

Şu an için Türkiye App Store‘unda yer almayan uygulamayı yüklemek için; App Store ayarlarından bölgenizi Amerika olarak değiştirmeniz gerekiyor.

Uygulamayı ücretsiz olarak buradan indirebilirsiniz.

:: Office 365 uygulamasını yüklediniz mi?