Google Chrome Tarayıcılara Reklam Geldi

Google Chrome tarayıcılarda yeni sekme açtığınızda üst kısmında görüntülenmeye başlayan reklamlar kullanıcılar arasında şaşkınlık yarattı.

Henüz tüm kullanıcılarda aktif olmayan ve yavaş yavaş devereye alınan alanda şu an Chrome OS işletim sistemini kullanan Chromebook dizüstü bilgisayarların reklamları yer alıyor.

Reklam alanı pek rahatsız edici boyutta olmasa da kullanıcılardan gelen ilk tepkiler pek iyi değil. Sosyal ağlarda Chrome’u terk ettiğini ve istem dışı bir şekilde reklama maruz kalmaktan rahatsız olduğunu dile getiren çok sayıda kullanıcı var.

Google’ın Chrome’a ufak ufak reklam yerleştirmeye başlamış olması diğer tarayıcılar için de hayata geçirilirse, internet sayfalarındaki reklamların dışında açtığımız her yeni sekmede yeni bir reklama maruz kaldığımız yeni bir döneme girebiliriz.

:: Tarayıcınızın içinde reklam yayınlanmasını nasıl karşılarsınız?

 

PS Vita’nın Aksesuar Fiyatları Belli Oldu

GameStop, PS Vita’nın aksesuarlarını satışa sundu ve fiyatlarını açıkladı. Fiyatlara baktığımızda hafıza kartlarının düşük kapasiteli olan versiyonlarının çok da pahalı olmadığı ortaya çıkıyor.

4GB’lık hafıza kartı yaklaşık 30$’lık bir fiyattan satılırken, 8GB’lık versiyon ise 45$ civarında. Gelin fiyat listesine birlikte göz atalım.

  • 4GB PlayStation Vita Memory Card – $29.99
  • 8GB PlayStation Vita Memory Card – $44.99
  • 16GB PlayStation Vita Memory Card – $69.99  
  • 32GB PlayStation Vita Memory Card – $119.99  
  • PlayStation Vita AC Adaptor – $19.99  
  • PS VITA Armor GameCase – $7.99  
  • PS VITA ArmorShell – $12.99  
  • PlayStation Vita Car Adaptor – $17.99  
  • PlayStation Vita Card Case – $9.99  
  • PlayStation Vita Carrying Case – $19.99  
  • PlayStation Vita Cradle – $19.99  
  • PS VITA Crystal Custom Case – $19.99  
  • PlayStation Vita In-ear Headset – $19.99  
  • PS VITA Nerf Armor – $17.99  
  • PlayStation Vita Portable Charge – $49.99
  • PlayStation Vita Protective Film (Two Pack) – $14.99
  • PS VITA Pull N Go Folio – $29.99  
  • PlayStation Vita Starter Kit – $29.99  
  • PS Vita Starter Kit – $24.99  
  • PS Vita Trigger Grip – $17.99  
  • PlayStation Vita Travel Pouch – $19.99  
  • PlayStation Vita USB Cable – $14.99

 

Skyrim’e Yeni Yama Geliyor

Skyrim oynuyorsanız, oyunda yer alan önemli hataların da farkındasınız demektir. Birçok kullanıcı oyunun bir anda donması sonucu PC’lerini yeniden başlatmak zorunda kalmaktan şikayetçi durumda. Bethesda bu problemi en kısa süreçte çözeceğini ve yeni yamanın yolda olduğunu belirtti.

Skyrim 1.2 yaması olarak adlandırılan yama bu hafta içerisinde PC kullanıcıları tarafından indirilebilir hale gelecek. Yamanın hangi hataları ortadan kaldıracağı açıklanmadı ama Bethesda’dan Pete Hines, oyunun çok daha stabil bir hale geleceğinin müjdesini verdi.

:: Skyrim oynuyor musunuz?

Göz Kırparsanız Kaçırmış Olabilirsiniz!

2013 model Nissan GT-R duyurulduğunda iyi bir performansa sahip olacağından bahsediliyordu. Ancak internete koyulan bir video hayranlıkla ağzınızı açık bıraktıracak cinsten.

Videoda yeni 2013 model Nissan GT-R bir pistte test ediliyor. Yeni Nissan GT-R’nin 0’dan 100 km/s hıza ulaşması 2.84 saniyesini alıyor sadece. Evet yanlış duymadınız sadece 2.84 saniye!

Bu değer ile Mercedes SLS AMG ve Ferrari 599 GTO‘yu tokatlayan GT-R, ortalığı fena kızıştıracak gibi. 3.8 litrelik V6 motoru 542 beygir güce ve 632 Nm torka sahip.

Videodan nasıl hızlandığını çeşitli kamera açılarıyla izleyebilirsiniz.

#video_1051#

 

::Yeni 2013 model Nissan GT-R’nin performansını nasıl buldunuz?

 

Siri ile Microsoft’un TellMe’si Karşı Karşıya

 

Apple’ın iPhone 4S için belki de en büyük kozu olan Siri, şuan için rakipsiz olarak gösteriliyor. Android cephesinde Siri’ye misilleme için bir çalışma olsa da aslında Siri’nin temeli uzun zamandır telefonlarda yer alıyor. Microsoft’un ses komutlarını uygulamak için tasarladığı TellMe servisi ise yeni Windows Phone 7‘lerin tamamında zaten yer alıyordu.

Avustralyalı TechAU sitesi, Siri ile TellMe’yi karşılaştıran bir video yayınladı. Videoda Siri’nin açık bir şekilde TellMe’den çok daha iyi olduğu gözüküyor. Daha doğrusu TellMe’nin sorulan hiçbir soruyu anlamadığını görüyoruz. Tabii bunun videoyu çeken kişinin Avustrayalı aksanıyla doğrudan bir ilgisi olabilir. Çünkü Siri’nin Avustralya aksan desteği bulunuyor. TellMe’nin böyle bir desteği olmaması halinde sorunlar normal gözükebilir.

Tabii TellMe‘nin sadece belli komutları algılamak için tasarlanmış olduğunu belirtmemiz gerek. Komut dışında kalan tüm sesleri ise web üzerinde aratıyor. Ancak Siri, tüm cümleleri doğru algılarken TellMe, yanlış bir şekilde anlayarak web’de aratıyor.

TellMe ile Siri karşı karşıya

#video_1052#

Bu arada TellMe’nin 1999 yılında kurulan ve 2008 yılında Microsoft tarafından satın alınan bir şirket olduğunu belirtelim.

:: Sizce TellMe ileride başarılı olabilir mi?

 

Driver: San Francisco – İnceleme

Driver serisi, konsolların çıkışından itibaren oyuncuların bildiği bir oyun serisi. Hatta daha ileri gidecek olursak konsollarda açık dünyada arabayla dolaştığımız ve şehrin içinde aksiyondan aksiyona koştuğumuz ilk oyun serisi Driver’dır diyebiliriz. İlk Driver bundan 12 sene önce 1999’da ilk PlayStation için yayınlanmış ve aldığı yüksek puanlar ile PlayStation’ın en çok aranan oyunlarından biri olmuştu.

Serinin ikinci oyunu olan Driver 2 ise ilk oyunun hemen bir sene sonrasında piyasaya çıkmış fakat oyun basınında istikrarsız bir görüntü çizmişti. Kimi oyuncular oyunu beğenirken, kimi oyuncular Driver 2’nin ilk oyunu yakalayamadığını savunuyordu. Serinin üçüncü oyununa geldiğimizde ise bizim için önemli bir ayrıntıyla karşılaşıyorduk. 2004 yılında çıkan Driver 3, yani orijinal adıyla Driv3r İstanbul’da geçiyordu. İlk defa PlayStation 2 ve Xbox’a çıkan oyun, aynı zamanda kahramanımız Tanner’ın Jericho ile de mücadelesinin başlangıcını konu alıyordu. Oyuna sesleriyle de Michale Madsen, Mickey Rourke ve Michelle Rodriguez gibi Hollywood oyuncuları destek veriyordu. 

{pagebreak::2}

İstanbul macerası

Ne var ki Driv3r İstanbul’da geçmesine rağmen pek sevilmedi. Oyun, 10 üzerinden 5 gibi düşük bir ortalama ile seriye kötü bir oyun olarak eklendi. Driver serisi de böylece büyük bir yara aldı. Oyunun yapımcısı Reflections Interactive 2006 yılında yine PlayStation 2 ve Xbox için son kozu olan Driver: Parallel Lines yani serinin dördüncü oyununu piyasaya sürdü. Hüsranla sonuçlanan İstanbul macerasından sonra seri tekrar New York’a döndü. Fakat ne var ki bu sefer de ortalama puan alınca Driver uzun bir sessizliğe gömüldü. 

Son Driver oyununun üzerinden 5 yıl geçtikten sonra seri bu sefer yeni nesil konsollara çıktı. Daha doğrusu yeni nesil konsolara gelen ilk Driver oyunu oldu. Aslında yeni neslin sonunu yakalamış olsa da bu sayede şuana kadar ki tüm Xbox ve PlayStation modellerinde bir Driver oyunu bulunuyor.

Driver serisinin beşinci oyunu olan Driver: San Francisco, aynı yapımcıyla piyasadaki yerini aldı. Ancak yapımcının arka planında bir değişiklik oldu. Driver serisinin ilk dört oyununu yapan Reflections Interactive ekibi, UbiSoft tarafından satın alınıp adı UbiSoft Reflections olarak değiştirildi. Yeni firmanın da ilk icraatlerinden biri yenilenmiş bir Driver oyunu oldu.

{pagebreak::3}

Driv3r’ın 6 ay sonrasını konu alan Driver: San Francisco, kahramanlarımız Tanner ile Jericho’nun hikayesini devam ettiriyor. Son olarak yakalanarak hapise gönderilen Jericho, oyunun henüz başında yaptığı plan ile hapisten kaçar. Bunu öğrenip peşine düşen Tanner ise Jericho’nun tuzağına düşerek ağır bir kaza geçirir.  İşte Driver: San Francisco’nun diğer oyunlardan farkı da burada ortaya çıkıyor. Tanner, geçirdiği kaza sonucunda hastanede gözünü açar. Ancak geçirdiği kaza kendisine shift adında önemli bir özellik katmıştır. Aslen astral seyahat diyebileceğimiz shift sayesinde Tanner artık ruhunu bedeninden ayırıp başka bedenlere girebiliyor.

DSF’de devasa bir harita bulunuyor. Haritanın büyük bir bölümü oyunun başında kapalı bulunuyor. Oyunda ilerledikçe yeni bölümleri açarak haritayı genişletebiliyoruz. Ancak baştan söyleyeyim, oyunun başında küçük gibi gözükse de aslında büyük bir harita mevcut. Yeni bölümler açıldıkça da arabayla gitmesi gerçekten uzun süre alan bir haritayla karşılaşıyoruz. Tabii shift özelliği sayesinde haritanın küçüldüğünü ve aksiyonun arttığını söylebiliriz.

Astral turizm

Aksiyon artıyor diyorum çünkü artık görevden göreve koşarken arabayla görev yerine gitmek zorunda değiliz. Görevler, arabaların kendisi olduğu için Tanner’ın ruhunu bedeninden ayırıp haritayı boydan boya kat edip görev yerine tepeden ulaşabiliyoruz. Bunun için tek yapmak gereken Xbox’da A, PlayStation’da ise X tuşuna basmak. Tek tuş ile Tanner’ın ruhu ayrılıp haritaya tepeden bakıyoruz. İstediğimiz arabanın ya da görev arabalarının üzerine gelip yine aynı tuşa basarak içine girebiliyoruz.

{pagebreak::4}

Shift özelliğinin en güzel tarafı oyunun görevlerinde ortaya çıkıyor. Oyunun daha başlarında bulunan bir görevde, arabanın bagajında bulunan bir bayanı arabamız ile kurtarmak için arıyoruz. Bagajın kapısını açmayı başaran kızın bedenine girerek aralıktan nerede olduklarına bakıp, tekrar bedenimize dönerek aracı takip edebiliyoruz. Bir de iki polis arabasıyla bir suçluyu takip ettiğimiz görevler var ki oldukça heyecanlı geçiyor. Xbox’un RB tuşuyla (PlayStation’da yerini değiştirmedilerse R1 tuşuyla) polis arabaları arasında geçiş yapabiliyoruz. Biriyle aracı çarptığımızda tek tuşla ötekine geçerek aksiyondan kopmuyoruz.

Yukarıda da belirtmiştim, shift özelliği oyunun aksiyon akışını sağlıyor. Bu da oyunu istediğimiz şekilde ilerlememizi sağlıyor. İstersek sakince, araba kullanarak ve görevler arası kendimize zaman ayırarak ilerleyebiliyoruz. İstersek de shift özelliği sayesinde görevden göreve çok hızlı bir şekilde geçip oyunun aksiyon çizgisini en üst seviyede tutabiliyoruz.

Görev çeşitliliği

Haritada görevler sarı ikonlarla gösteriliyor. Hem polis hem de sokak görevlerimiz bulunuyor. Polis görevlerinde genellikle bir araca defalarca çarpıp durdurmamız isteniyor. Sokak görevlerinde ise çeşitli görevler bulunuyor. Örneğin ehliyet sınavında olan bir çocuğun bedenine girip hocanın kalp atış seviyesini 180’de tutmaya çalışıyoruz. Ya da şehirde konumlandırılmış reklam panolarına çarparak arabamızdaki bayanı gece kulübüne yetiştiriyoruz.

{pagebreak::5}

Oyunun ana senaryo modunda ilerlemek için yukarıda belirttiğim yan görevleri yapmak zorundasınız. Çünkü ana senaryo modunda bir görev yaptıktan sonra en az iki yan görev yapmamız isteniyor. Yapmadığımız sürece senaryo modu kilitli bir şekilde duruyor.

DSF’de amacımız tabii ki kaçan Jericho’yu yakalayıp tekrar hapise göndermek. Bunun için de yakaladığımız adamlardan bilgiler öğreniyoruz. Öğrendiğimiz bilgiler ile de Jericho’nun kimlerle çalıştığını ve ne işler peşinde olduğunu buluyoruz. Tüm olay örgüsü, yakaladığımız suçlulardan sonra ilişkileriyle birlikte bize gösteriliyor. Tahtayı doldurduktan sonra da Jericho’ya ulaşıyoruz.

Back to the Future?

Haritanın genişliğinden bahsetmiştim. Devasa şehirde bir sürü araba bulunuyor. Oyunun en güzel tarafı da belki de bu kısmı. Çünkü oyundaki tüm arabalar lisanslı. Audi’den Chevrolet’ye kadar birçok araba bulunuyor. Hatta Geleceğe Dönüş filminin arabası DeLorean bile var.  Arabaların hepsinin farklı özellikleri bulunuyor. Bu özellikleri de shift modundayken arabanın üzerine geldiğimizde görüyoruz.

Haritaya konumlandırılmış garajlar bulunuyor. Bu garajları satın alıp kazandığımız Will Power puanları ile arabalar alabiliyoruz. Will Power puanlarını da oyunda yaptığımız her türlü hareketten ve yaptığımız görevlerden kazanabiliyoruz. Kazandığımız puanlarla açtığımız arabaları da yine garajlara girerek değiştirebiliyoruz. Şehirde normalde göremeyeceğiniz birçok araba modeli yine lisanslı olarak bu garajlarda bulunuyor. Hatta şehrin en iyi arabaları garajlarda diyebiliriz.

{pagebreak::6}

Oyunun grafiklerine gelecek olursak, DSF’nin bu konuda sırıtmadığını söyleyebiliriz. PlayStation’da başlayan ve son olarak PlayStation 2 ile Xbox döneminde çıkan bir oyunun yeni versiyonu olmak kolay değil. UbiSoft önderliğinde Driver: San Francisco bu işin üstesinden gelmiş. DSF, grafik konusunda öncülük yaratmasa da oldukça başarılı ve yeni nesile uygun grafiklere sahip. Tanner ile Jericho’nun mücadelesini konu alan ara videoların da mükemmel grafiklere sahip olduğunu belirtmem gerek.

Oyunun sesleri ise tabii ki Driv3r ile karşılaştırılmayacak cinste. Michael Madsen ya da Mickey Rourke’dan eser yok. Daha doğrusu seslendirme kadrosunda çok tanınan isimler bulunmuyor.

Multiplayer modu

Driver: San Francisco’nun multiplayer modu da oldukça eğlenceli. Özellikle ebelemece tadındaki Tag modu. Bu modda hedef arabaya dokunduktan sonra diğer arabalardan kaçmanız gerekiyor. Size dokunan ise yeni ebe oluyor. En uzun süre ebeliği koruyan ise oyunu kazanmış oluyor. Ancak unutmayın, shift özelliği oyunun multiplayer modunda da bulunuyor. Yani rakipleriniz sizi her zaman arkanızdan kovalamayacak, önünüzde araçlara da geçebilecekler. Bu yüzden de oldukça eğlenceli ve bol küfürlü bir mod diyebiliriz. 

{pagebreak::7}

Multiplayer modlarını oynamak için oyunla birlikte mutlaka içinden çıkan koda sahip olmalısınız. UbiSoft’un Uplay sistemini kullanan oyunda tek kullanımlık kod bulunuyor. Yani ikinci el olarak kodu kullanılmış bir oyun alırsanız multiplayer özelliğinden yararlanamıyorsunuz. Tekrar gidip kod satın almanız gerekiyor. Bu yüzden oyunun sıfırını satın almanız sizin için daha iyi olacaktır. Aksi taktirde Xbox Live ya da PSN üzerinden oyunun kodunu satın almanız gerekecek.

Sonuç

Driver serisinin San Francisco ile köküne hafif de olsa dönüş yaptığını ve güzel grafikleri shift gibi yenilikçi bir mod ile birleştirdiğini söyleyebiliriz. Eskimeye başlayan yeni nesil konsollara çıkan ilk Driver oyunu, belki de ilk Driver oyunundan beri çıkan en iyi Driver oyunu. Ancak yine de artık piyasada çok güzel oyunların olduğunu düşünürsek DSF’nin işi çok zor. Shift modunun oyuna getirdiği kesintisiz aksiyon en büyük artısı olsa da senaryonun pek derin olmayışı sıkıcı olmasını engelleyemiyor. Eğer bolca araba sürmeyi istiyorsanız, fakat sadece yarış olmasın diyorsanız Driver: San Francisco son dönemde çıkan oyunlar arasında en iyi seçim olabilir.

Puan: 7.5 / 10

Artılar: Shift modunun getirdiği kesintisiz aksiyon imkanı, lisanslı arabalar, devasa harita, eğlenceli multiplayer modları.

Eksiler: Görevler çeşitli olsa da oyunun ilerleyen bölümlerde sıkıcı hale gelmesi, senaryonun pek derin olmayıp bizi içine çekemeyeşi.

Platformlar: PlayStation 3, Xbox 360, PC, Wii

:: 5 yıl aradan sonra yeni Driver oyununu nasıl buldunuz?

 

Günün Mobil Uygulaması

Enstruman çalmayı bilen bilmeyen hemen hemen herkesin kullanmak istediği bir çalgıdır piyano. Anroid ve iOS’lu cihazlarda müzik kategorisinde oldukça fazla uygulama var. İster gitarı ile, ister bateri ile ya da isterseniz piyano ile müziğinizi yapabilirsiniz.

xPiano, diğer basit piyano uygulamarından kendisini ayırabilecek özelliklere sahip.  4 oktavlık klavyesi bulunan, tuşlarının boyutunun ayarlanabildiği, 12 farklı ses ile çalınabilen (ki birazdan değineceğim), Android 2.1 üstü sürümlerde çoklu dokunmatik ekrana sahip olan ve çaldığınız parçaları kaydedebilen xPiano gördüğünüz gibi bir çok hoş özellik barındırıyor.

{pagebreak::iki}

Özellikler kısmında 12 farklı sese sahip olduğunu söylemiştik. Uygulamanın sayfasında enstruman yazsa da hepsi enstruman değil, bazıları ses efekti olan bu 12 farklı ton, uygulama başında geçireceğiniz zamanı arttıracak cinsten. Tüm farklı tonları denedim ve SynthBass ve Fx Soundtrack tonlarının en başarılı olduklarını söyleyebilirim. 80’lerde yapılmış efsane New Vawe şarkıları bile çalabileceğiniz bu tonlar ile bilim kurgu filmi ve oyunlarındaki gizemli, korku dolu ve gerilim içeren melodiler yaratabilirsiniz.

{pagebreak::uc}

Diğer seslerden müzik kutusu ve çello, klasik ve romantik şarkılar çalmanıza yarayacak. Ayrıca Fx Crystal ile de içi su dolu ve su dolu olmayan bardaklara vurduğumuzda çıkan sesleri duyabileceksiniz.

Ücretsiz olan bu sürüm sizi oldukça eğlendirecek dolu bir uygulama olsa da, ücretli sürümünde ise saydığımız her özelliğin fazlası var. Ücretli sürüm ise 1.28 $‘dan satılıyor.

İndirmek için tıklayın. 

:: xPiano uygulamasını beğendiniz mi?

Thunderbolt Ultrabooklara Geliyor

Intel‘in kısa bir süre önce duyurduğu ve ilk olarak Apple ürünlerinde görmeye başladığımız Thunderbolt bağlantı yuvası, yüksek hızlı data aktarımı imkanı sunuyor. Bu sayede aynı bağlantı yuvasından hem data hem de video aktarımı yapılabiliyor. USB 2.0’dan 20, USB 3.0’dan 2 kat hızlı olan bu yeni bağlantı türünün PC optimizasyonu da halen sürüyor.

VR-Zone internet sitesinin haberine göre yine Intel tarafından geliştirilen ince ve performanlı dizüstü bilgisayar türü olan Ultrabook modelleri için özel bir Thunderbolt yuvası tasarlanıyor. İki bölümden oluşan bu özel yuva normal bağlantının hız değerlerine sahip olacak.

Apple‘ın bu alanda bir çözümü bulunuyor ve iki çıkışlı bir kablo hem güç hem Thunderbolt desteği sunuyor. Bu sayede bu portu kullanmak mümkün oluyor. Intel’in çözümü de benzer bir mantıkla hareket ediyor.

Henüz resmi olarak duyurulmayan bu çalışma sonuçlandığında gelecek nesil Ultrabook modellerinde bu yuvayı görmeye başlayacağız. Şu an satışta olan Ultrabook modellerinde Intel desteğine rağmen Thunderbolt yuvası bulunmuyor.

:: Yeni nesil bağlantı türü Thunderbolt hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

iPhone’a Objektif Takviyesi

Apple‘ın akıllı telefonu iPhone‘un en önemli yönlerinden biri yüzlerce üçüncü parti firmanın bu ürünler için geliştirdiği aksesuarlar. İşte bunlardan biri olan Photojojo, iPhone için özellikle objektif ve benzeri ürünler hazırlayan bir firma.

Firmanın son ürünü ise üzerinde biri geniş açı, diğeri tele, diğeri ise balıkgözü objektif olan özel bir aksesuar oldu. Kılıf şeklindeki aksesuarın içine iPhone takılıyor. Ardından arka yüzde bulunan döndürülebilir mekanizma ile objektif seçimi yapılıyor.

Ürünle alınan sonuçlar güzel olsa da cihazın büyüklüğü ve ağır olması pratik kullanımında zaman zaman sıkıntı oluşturabilecek etkenler. Öte yandan 249 dolarlık ABD fiyatı pek ucuz olmayan aksesuar bir taşla 3 kuş vurmak isteyenlerin ilgisini çekebilir.

:: Akıllı telefonunuz hangi marka?

 

Erzurum’a Bilişim Akademisi Açıldı

Türkiye’deki bilgisayar okuryazarlığı oranın artması ve bilişim teknolojilerinin sosyal imkânları kısıtlı gençler tarafından da kullanılabilmesi amacıyla başlatılan “Bilenler Bilmeyenlere Bilgisayar Öğretiyor” projesi için açılan Bilişim Akademileri’nin sayısı giderek artıyor.

T.C. Kalkınma Bakanlığı, Habitat için Gençlik Derneği, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Microsoft Türkiye’nin ortaklaşa yürüttüğü bu önemli sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde bir Bilişim Akademisi de Erzurum’da açıldı.

Microsoft Türkiye, sosyal sorumluluk ve eğitim etkinlikleri kapsamında Erzurum’da KOBİ ve üniversite öğrencileri ile vatandaşlara yönelik tasarım, yazılım ve güvenli internet eğitimini bu bilişim akademisinde verecek.

Akademinin açılış töreninde konuşan AK Parti Erzurum Milletvekili Dr. Cengiz Yavilioğlu bilişim sistemlerinden faydalanmanın, sadece sosyal paylaşım sitelerine girmek ya da internette sörf yapmak anlamına gelmediğine dikkat çekerek, “Kullandığımız teknolojik imkânları üretime dönüştürebiliyor ve katma değer üretebiliyorsak, bilişim nimetlerinden faydalanıyoruz demektir.

Bu doğrultuda hizmet vermek için açılan Erzurum Habitat Bilişim Akademisi’nin şehrin ekonomisine katkı sağlayacağına inanıyorum. Bu projenin hayata geçirilmesinde emeği geçen herkese teşekkür ederim” dedi.

{pagebreak::Bilenler Bilmeyenlere Bilgisayar Öğretiyor}

Erzurum Bilişim Akademisi’nin “Bilenler Bilmeyenlere Bilgisayar Öğretiyor” projesi kapsamında açılan 23’üncü akademi olduğuna dikkat çeken Microsoft Kurumsal ve Sosyal Sorumluluk Müdürü Erdem Erkul, “Yürüttüğümüz birçok farklı proje ile ülkemizin bilgi toplumuna dönüştürülmesi sürecinde etkin biçimde yer almaya çalışıyoruz.

Microsoft Türkiye olarak bilişimi girişimcilikte stratejik bir araç olarak görüyoruz.

Bu doğrultuda açılışını gerçekleştirdiğimiz Erzurum Habitat Bilişim Akademisi’nin Türkiye’nin bilişim ile yeni ve önde olabilmesine katkı sağlayacak bir merkez olacağına inanıyoruz” diye konuştu.

Akademinin açılış töreninde ayrıca Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk, Büyükşehir Belediye Başkanvekili Eyüp Tavlaşoğlu, ETSO Başkanı Lütfü Yücelik, Aziziye Belediye Başkanı Fatih Cengiz, UNDP ile Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği’nin temsilcileri de yer aldı.

Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nin Toplum Merkezi çatısı altında hizmet verecek olan Erzurum Habitat Bilişim Akademisi’nde bilişim sistemleri alanında çok sayıda meslek kursu açılacak.

Bu kurslarda, yurt içinden ve yurt dışından gelecek uzman öğretim üyeleri web tasarımı ve yazılım konularında dersler de verecek.

:: Açılan akademileri faydalı buluyor musunuz?

Apple’ın Türkiye Macerası

Ayrıştırmaya karşı olsak da insanları kategorilere ayırmak için kullanılacak farklı argümanlar var. komik olacak biraz ama bunlardan biri de Apple‘a olan yakınlık. Bir tarafta Apple‘ı canı pahasına savunanlar, diğer tarafta se bu tutkuyu eksik akıldan kaynaklandığını belirten kişiler var.

Merak edilenleri konuştuk

Bu yazıda, sevenler veya sevmeyenlerin hangisinin üstün geldiğini belirtmekten ziyade, günlük hayatın bir parçası haline gelen, bilişim sektörüne getirdiği dokunmatik telefon ve tablet modasından sonra sektörde dengeleri değiştiren Apple ürünlerinin ülkemizdeki serüvenine dair bilinmeyenleri açıklayacağız.


Bilkom Genel Müdürü Cömert Varlık

10 yıldan daha fazla zamandır Apple ürünlerinin ülkemizdeki dağıtıcısı olan Bilkom’daki köklü değişim, Apple’ın tüm dünyada oluşturduğu değişimle paralellik taşıyor. Bilkom Genel Müdürü Cömert Varlık ile Ankara‘da gerçekleştirdiğimiz özel sohbetin bir kısmını video olarak paylaşmıştık.

Bu yazıda, videoda anlatmadıklarımızdan detaylı bir şekilde bahsedeceğiz.

Daha önce bağımsız bir şirket olan Bilkom, 2000 yılında Koç Grubu‘na geldiğinde yıllık cirosu 5 milyon TL civarındaydı. Koç Grubu‘nun yaptığı en başarılı yatırımlardan biri olan Bilkom, dağıtıcısı olduğu Apple ve Adobe markalarının o tarihten itibaren inanılmaz bir şekilde yükselişe geçmesiyle beraber sevinen taraf oldular.

Büyük başarı ne zaman başlıyor?

10 yıl önce 5 milyon TL olan yıllık ciro, şu anda 20 katına çıkmış durumda. Bazı yıllar büyüme hızları üç haneli rakamlarla ifade ediliyor. İlk zamanlarda sadece ajanslar gibi kurumlara yapılan satışlar, yerini son kullanıcılara bırakmış durumda. Elde edilen gelirin %80‘inin son kullanıcıların satın aldığı ürünler oluşturuyor.

Büyüme, bayi ağında da kendini göstermiş durumda. İlk zamanlarda yaklaşık 60 bayi üzerinden Türkiye‘ye Apple ürünleri dağıtılırken, şu anda 250 olan bayi sayısının 2012‘de bu rakamın 500‘e ulaşmasını beklediklerini öğrendim. Bayilerle beraber sadece satış ağı değil, teknik destek ağının da genişlediğini hatırlatalım.

Apple müşterilerinin en çok şikâyet ettiği konuyu Cömert Bey‘e ilettim. Diğer ülkelere göre Apple ürünleri bizde neden pahalı?

Dağıtıcılık haklarının alındığı zamanlarda ABD ile Türkiye arasındaki fiyat farkında çok ciddi bir uçurum olduğunu öğrendim. O zamanlarda %200 olan farkın şimdi %3‘lere kadar düşürüldüğünü belirtiyor ve örnek de veriyor.

Macbook Air‘de Almanya ve Türkiye arasındaki nakit fiyatta farkın %3, iPod‘da aynı olduğunu hatta Teknosa gibi teknoloji mağazalarında yapılan bazı indirimler nedeniyle diğer ülkelerden ucuz satıldığını bile söylüyor.

Fiyat farkının temelinde vergiler bulunuyor. Örneğin iPod Nano‘nun tüketiciye yansıtılan fiyatının %42‘sini vergiler oluşturuyor. Vergiler arasında neler yok ki. İçinde radyo hizmeti olduğu için bandrol vergisi bile bulunuyor. Radyo özelliğini kapatarak ülkemizde daha uygun fiyata satmayı bile düşünmüşler bir ara.
{pagebreak::Neden geç geliyor?}

Apple ürünleri neden geç geliyor?

Ürünlerin ülkemize geç gelmesi konusundaki sorunları da büyük oranda hallettiklerini söylüyor Cömert Varlık. Avrupa‘ya geldikten sonra en fazla 2 hafta içinde ülkemizde satışa hazır hale gelen Apple ürünlerinde yaşana bu kısa gecikmenin de gümrük işlemlerinden kaynaklandığını belirtiyor.

Başka bir yerde bulamayacağınız bir bilgi paylaşarak sizi rakamlardan bir süreliğine kurtarayım. Mağazalarda teşhir edilen ürünlerin çoğu dokunmatik olduğundan, ziyaretçilerin ekranlara dokunarak test etme alışkanlığı, dokunmatik özelliği olmayan ürünlerde de kendini gösteriyormuş. Mağaza çalışanların en çok şikayet ettiği konuların başında iMac ekranındaki parmak izlerini silmek bulunuyormuş.

Bilkom‘un sosyal medyadaki atağından bizzat haberdar olmuştum. iPad 2‘de yaşadığım bir sıkıntıyı Twitter‘da yazdığım günün ertesinde Bilkom tarafından arandım ve sorunumla yakından ilgilendiler. Cömert Bey ile yaptığım görüşmede sosyal medyada gerçekleştirilen bu projenin mimarları da vardı.

Başarıyla beraber önleyemedikleri sert eleştirileri de gülümseyerek anlatıyorlar. Hatta öyle bir anıları var ki, masadaki herkesin gülümsemesine neden oldu. Logo değişimi gerçekleştiren şirketin, bu değişimle beraber hesapta olmayan bir iş daha çıkıyor; ofislerinin önündeki büyük logoyu da değiştirmeleri gerekiyor.

Sosyal medyada büyük tepki var

Büyük cismi, etraftaki iş yerlerine zarar vermeden ve rahatsız etmeden gerçekleştirmek için popülasyonun en az olduğu zamanda, yan, Pazar sabah saat 7:30‘u seçiyorlar. Saat 7:32‘de sosyal medyaya düşen mesaj şu şekilde; “Logosunu değiştirmişler ama zihniyet hala ayn. Allah bel.. versin. Ama yeni logoyu beğendim“.

Her eleştiriyi güler yüzle karşılayarak, bire bir temaslarla yanıtlayarak markanın gerçek gücünü anlatacaklarını emin bir şekilde belirtiyorlar.

Çok ilginç bir bilgi daha verelim size. Apple dediğimizde herkesin aklına şu sıralar iPhone geliyor olmalı. Bilkom, Türkiye‘deki tek Apple dağıtıcısı ama bu ürünler arasında iPhone bulunmuyor. Apple, bu ürünü dağıtıcılar üzerinden değil, Avea gibi telekom operatörleri üzerinden kullanıcılara ulaştırıyor. Bu tutum, ülkemize özel bir davranış değil. Tüm dünyada bu strateji hayata geçiriliyor.

iPhone satmadıkları halde, her gün çağrı merkezine telefonla ilgili yaklaşık 400 arama geliyormuş. Eğer bildikleri bir konuysa, gelen çağrıdaki sorunu çözmek için ellerinden geleni yaptıklarını belirtiyorlar.

iPhone ve iPad gibi popüler Apple ürünlerinin ne zaman ve hangi özelliklerde olacağına dair söylentiler hakkında biz gazeteciler için hazmı ağır bazı bilgiler veriyor Cömert Bey. “Ürünlerin ne zaman satışa çıkacağını, hangi fiyattan satılacağını, hangi ülkelerde olacağını, özelliklerini koskoca Apple’da sadece 5 kişi bilir. Onların dışında kim ne söylüyorsa yalan” diyor.

Apple’ın Türkiye’de bir ofisi var

Yine pek bilinmeyen bir bilgi daha verelim. Apple ürünleri denildiği zaman gözler hemen Bilkom‘a çevriliyor. Ama 1 yıldan beri sessiz sedasız işlerini yürüten bir Apple Türkiye Ofisi olduğunu biliyor muydunuz? 7 Türk çalışanın olduğu bu ofisin medyada yer almaması da yine bir Apple geleneği. Firmada merkezden yayınlanan basın bültenleri dışında kimse, gazetecilere ağzını açamıyor. Bu ihlal, işlerinin sonu anlamına geliyor.

Sesi çıkmayan bu 7 kişilik ekibin idare ettiği ofis sayesinde, daha hızlı iletişim kurduklarını belirtmeden geçmiyorlar.
Sohbet devam ederken masada bir süredir sessiz duran gazeteci dostumuz, sükunetini bozuyor ve “Apple, Türkiye’ye neden üçüncü dünya ülkesi muamelesi yapıyor?“diye soruyor. Masada bir anda buz kesiyor ama Bilkom Genel Müdürü, gülümseyerek devam ediyor.

“Eskidendi o” diyor ve devam ediyor; “Fatih Projesi diye bir şey var. Tüm dünyada ses getirecek kadar dev bir proje olduğunu söylüyor ve rakamlar paylaşıyor. iPad çıktığından beri tüm dünyada 30 milyondan fazla satıldı.

Türkiye, sadece öğrencilere 12 milyon tablet verilecek. Apple bile buna sessiz kalmadı. Bunun dışında ülkeye yatırım yaptı ve ofis açtı. Fatih Projesi‘nin dışında yine eğitim sektöründe özel bazı projeler gerçekleştirdik. Türkiye‘deki Apple ürünlerinden elde edilen gelirin üç haneli büyüme rakamları, çoğu ülkede yok” diyor.

Yazımı okurken rakamlardan sıkıldıysanız o zaman bir müjde vererek dikkatinizi yeniden toparlamaya çalışayım. Apple ürünlerini test edip denemek ve satın almak için gidebileceği mağazalara yenileri eklenecek. Yakında Apple mağazası açılacak olan iller Konya, Samsun ve Trabzon olacak ve gelen tüm talepler değerlendirildiğinde Türkiye‘de toplam 60 Apple mağazası olacak.

Şimdi yeniden Fatih Projesi‘ne dönelim. Önce yayınladığım röportajımda her öğrenciye bir iPad olur mu diye başlık atmıştım. Bu konu hakkında gerçekleri ortaya döken Cömert Varlık, çok açık konuşuyor.
{pagebreak::Yanlış olan şeyler}

Tekeli kırmak gerekiyor

“Dünyanın en kalabalık öğrenci ve öğretmen nüfusuna sahip ülkelerden biri olan Türkiye‘de çok ilginç bir tekel bağımlılığı (isim vermiyor ama ben vereyim: Microsoft) var. bu bağın sebebi nedir? Neden toplam maliyet kıyas alınmıyor? Şartnamede yazılanlar neden bir bütün olarak değerlendirilmiyor? Yazılım ayrı, donanım ayrı, teknik servis ayrı satın alınıyor. Oysa biz toptan çözüm satıyoruz. İsmi belli olmayan bir tablet bilgisayarın 1 yıl sonra pilinde sorun çıkıyor ama iPad‘de böyle bir sorun çıkmaz. Uygulama eksikliğinden bahsediliyor, iPad‘deki uygulama zenginliği başka hangi tablette var?”

Kamu ihale kanunu artık yeniden elden geçirilmeli. Şartnameler, yeniliklere göre hazırlanmalı. 12 milyon tablet dağıtılacak. Herkes donanıma odaklanmış durumda. Oysa eğitim kalitesini ucuz donanım değil, içerik ve tableti kullanırken duyulan heyecan etkileyecek. PDF yükleyip sayfa sayfa çevirerek eğitimde devrim olmaz.

Tabletlere eklenecek olan Vitamin, tam 4 kez el değiştirdi ve Türk Telekom‘da durdu. İçerikler daha zengin olmalı. Aksi takdirde Microsoft gibi burada da bağımlılık olacak. Ezbere dayalı olan sistemi değiştirmek için denemek ve öğrenmek gerekiyor. Öyle bir şey olsun ki tableti kullanan öğrenci Ankara‘daysa, Konya‘daki bir öğrenci ile irtibata geçsin ve birleşerek projeler geliştirsinler, ödevlerini yapsınlar.

Okullarda yoklamalar, tabletler üzerinden yapılsın. Biyoloji dersinde üç boyutlu çizimler, parmak hareketiyle izlenebilsin. Biz bunu yapıyoruz. Doğa Kolejleri’nde bu proje hayata geçti. Uzaktan eğitimin de artık yapılmasını istiyorsak, iPad‘de uzun zamandır var olan Podcast sistemi harika çözüm”.

Vitamin‘in adı geçince, genel müdüre iPad‘de bu ürüne benzer bir ürün olup olmadığını sorduğumuzda ise “Doğrudan bir uygulama yok ama daha önemlisi var. 400 binden fazla uygulama geliştiricisi var” yanıtını aldık.

Daha önce hatalar yapıldı

Yazımızın sonlarına doğru yaklaşırken, bir bomba eleştiriyi daha sizlerle paylaşalım. Resmi makamların bilişim stratejilerine yaptığı yatırımları acı bir şekilde eleştiren Cömert Bey, Pardus örneğini veriyor.

“Tekel olan markanın hemen ardından Pardus‘u gündeme getirdiler. Şartnamelerde bu zorunluluğu getirdiler bazen. Çok büyük bir hataydı bu. Bir işletim sistemi yapmak istiyorsanız ayırmanız gereken bütçe en az 1 milyar dolar olmalı. 5-10 kişiyle bu iş olmaz” diyor.

Kamu İhale Kanunu‘nun yetersiz kalmasından dolayı bu şartnamalerle Fatih Projesi‘nde öğrencilerin iPad kullanmaları çok zor. Bu şartlar altında yarışmamız çok zor. Yerli marka adı altında Çin‘de üretilen malzemelerin montajlandığı bazı yerler var.

Bu markalara daha yarışa başlamadan %15 avantaj veriliyor. Nedeni ise yerli olması. Allah aşkına, bu tabletlerin neresi yerli? ABD, eğitim sisteminde Apple ürünlerini kullanıyor. Pazar payı %30‘a yakın. Ülkemizde ise %0. Yani yok. “

Ankara‘da Rixos Otel’in şık lobisinde başka hiçbir yerde okuyamayacağınız bu bilgileri not alırken, saatime baktım ve gece yarısına yaklaştığımızı fark ettim. İTÜ‘de girişimcilik dersi verdiğini öğrendiğimiz Cömert Varlık‘tan ilerleyen zamanlarda da ShiftDelete.Net okurlarına çarpıcı bilgiler vermeye devam edeceği sözünü aldıktan sonra da vedalaştık.

:: Apple’ın Türkiye macerası için neler düşünüyorsunuz?

Intel Ivy Bridge İşlemciler Nisan’a Mı Kaldı?

CPU-World’ün iddiasına göre daha önce 2012’nin ilk çeyreğinde tanıtımı yapılması beklenen yeni Ivy Bridge işlemcileri ancak Nisan ayında görebileceğiz.

İlk 22 nm’lik Ivy Bridge işlemciler Core i5 ve Core i3‘ün masaüstü versiyonlarını ve Core i7‘nin de mobil versiyonunu içerecek. Geriye kalan modeller ise 2012’nin ikinci çeyreğinde tanıtılacak.

Pentium adı ile piyasaya sürelecek olan yeni işlemcileri ise ancak 2012’nin üçüncü çeyreğinde görebileceğiz.

Yeni Ivy Bridge işlemcilerin şu anki Sandy Bridge işlemcilerden %60 daha fazla performans sunacağını açıklayan Intel’in yeni bombaları şimdiden merakla bekleniyor.

:: Ivy Bridge mimarisine sahip işlemcileri siz de bekliyor musunuz?