Cep telefonlarından kısa mesaj alıp gönderdiğimiz günlerden ekranlarında yüksek kalitede video izlediğimiz bu günlere ne kadar hızlı geldiğimizin farkında mısınız? Büyüklerimizin bir telefon bağlantısı için yıllarca sıra beklediği günler ise kapanmış bir çağın unutulmaya yüz tutmuş efsaneleri gibi geliyor kulağa. Cep telefonumuzdan televizyonumuzu kontrol ettiğimiz günlerdeyiz artık. Çok yakında arabalarımızı da kontrol etmeye başlayacağız. Evlerimiz giderek akıllı bir hale gelirken (bir önceki sayımızda detaylı olarak ele almıştık) internet dediğimiz dijital iletişim kavramı hayatımızın en önemli bileşenlerinden birisi haline çoktan geldi. Ancak bu noktada durmaya hiç niyeti yok. Şimdi yeni bir çağ başlıyor; Şeylerin İnterneti (Internet of Things – IoT) kavramı tanıdığımız dünyayı tümüyle değiştirecek.

Aslına IoT kavramı yeni bir kavram değil. İlk olarak 1999 yılında İngiliz asıllı Teknoloji Gurusu Kevin Ashton tarafından tanımlandı. Türkçe’de ‘Şeylerin İnterneti’ veya ‘Nesnelerin İnterneti’ olarak kullanılıyor. İnternete bağlanabilen tüm cihazların ötesinde artık eşyaların da internete bağlanır bir hale dönüştüğünü ve internetin sadece dijital cihazları değil aklınıza gelebilecek her şeyi bir birine bağladığı yeni bir evreni tanımlıyor. Peki, bu nasıl olacak? Gelin birlikte göz atalım.

{pagebreak:::: 2}

Dijital üretim teknikleri her geçen gün bilgisayar işlemcileri (CPU) daha küçük hale getirmekle kalmıyor aynı zamanda birden fazla işleve sahip işlemcilerin de tekilleşmesini mümkün kılıyor. Tek bir entegre farklı işlevlere sahip bileşenleri kendi üstünde topluyor ve büyüklüğü bir fiyat etiketinin içine gömülebilecek kadar küçülüyor. Aynı entegre üzerinde kablosuz bağlantı teknolojileri Wi-Fi, 3G, NFC, Bluetooth gibi özelliklerin biri veya bir kaçı birden bulunması gayet mümkün. Bu durumda internete bağlanabilen oldukça küçük bir bilgisayara sahip oluyorsunuz. Bu bilgisayarın geleneksel anlamda bir klavye veya monitöre ihtiyacı yok çünkü internet bağlantısı sayesinde verileri farklı bir bilgisayardan, cep telefonundan veya benzeri bir cihazdan takip etmek ve komutlar vermek mümkün hale geliyor. Hatta çoğu zaman bunu yapmanıza bile gerek kalmıyor zira bu mikro bilgisayarların görevi çeşitli alıcılardan gelen verileri işleyerek aktarmak oluyor.

Geliştirme amaçlı kitler rahat çalışmak için daha büyük oluyor

Buraya kadar oldukça açık ve net; elimizde inanılmaz derecede ufak internete bağlanabilen, çeşitli alıcılardan veri alabilen bir mikro işlemci var. İşte bu noktada IoT dünyasının kapıları aralanmaya başlıyor. Şimdi bu minik cihazı alıp evinizdeki tüm kalorifer peteklerine birer tane yerleştirebilirsiniz. Odalarınızdaki akıllı alıcılar zaman içinde evinizi nasıl kullandığınızın bir haritasını çıkartıp en düşük enerji tüketecek şekilde kalorifer peteklerinin ısılarının ayarlanması için komutlar yollayabilir. Bir saniye! Bu durum zaten akıllı ev konsepti içinde değil miydi? Evet, şimdi senaryoyu biraz geliştiriyoruz.

Intel Edison Şeylerin İnternet’i için geliştirilmiş eksiksiz bir bilgisayar platformu

{pagebreak:::: 3}

Bu sefer işlemcilerimizi kalorifer petekleri yerine tabaklarımızın içine yerleştirelim. Nem, kütle ve benzeri bir kaç tane farklı alıcıyı akıllıca bir araya getirelim. Siz her yemeğinizi yedikten sonra tabaklarınızı bulaşık yıkama makinesine yerleştirdiğinizde minik bilgisayarlarımız devreye girsinler ve bulaşık yıkama makinesine ne kadar kirli olduklarını bildirsinler. Bulaşık yıkama makinemiz her işleme başladığında sadece içindeki tabakların (bu nesneleri tencere, tava, kaşık, çatal için arttırabiliriz) kirlilik seviyesine göre özel olarak oluşturulan bir program ile yıkasın. Şimdi bu örneği alın ve giysilerinizin çamaşır yıkama makinesi ile olan ilişkisine uygulayın. Eğer makinede yıkanamayacak giysilerimiz varsa bırakın onlar da zamanı geldiğinde kuru temizlemecinize mesaj atıp teslim alınmak için hazır olduklarını bildirsinler. Evet, anlamaya başlıyoruz.

Şimdi düşünün evinizde bir biri veya harici servisler ile iletişim içinde olabilecek neler kullanıyorsunuz? En sık verilen örnek şüphesiz ki buzdolabına koyduğunuz yiyeceklerin tükendiğinde buzdolabınızın marketinize otomatik sipariş vermesi. Peki ya bunu tükenmez kaleminiz, yazıcınız, şampuanınız hatta tuvalet kağıdınız da yapabilseydi? Hayal gibi mi geliyor? Kesinlikle değil.

Günlük hayatımızda kullandığımız aklınıza gelebilecek her nesnenin internete bağlanabilir hale gelmesi sadece ihtiyaç duyduğu teknolojinin fiyatı ile alakalıdır. Eğer bu bağlantıyı 10 dolara sağlayabiliyorsanız çöpe atma ihtiyacı duymadığınız ürünlerin pek çoğu için kullanmaya başlarsınız. Eğer bu teknolojinin fiyatı 5 kuruş bile değilse o zaman tuvalet kağıdınızın internete bağlanıp bağlanmaması, sizden izinsiz görüntü yayınlamadığı sürece, çok da problem olmaz.

Yazımıza ilerleyen günlerde Şeylerin İnterneti kavramının sorunları, çözümleri, mecburiyetlerimiz ve fırsatlarını ele alarak devam edeceğiz

:: Sizce Şeylerin İnterneti dünyayı ne kadar değiştirecek?