Televizyon ve internet; birbirleri ile çağdaş olarak var olmuş, bulundukları döneme damga vurmuş iki kitle iletişim aracı.
Kitleler arasındaki etkileşimi sağlama, kitleleri harekete geçirme/yönlendirme noktasında denetim–kontrol mekanizmalarının, otorite figürlerinin maşaları olan bu araçların isterseniz hayatımıza giriş aşamalarına bir göz atalım.
Bir vericiden elektromanyetik dalga halinde yayınlanan görüntü ve seslerin; ekrana, ses algılayıcılara sahip elektronik alıcılarla yeni bir görüntü ve sese çevirmesini sağlayan haberleşme sistemi şeklinde bir sözlük tanımına sahip televizyonun icadı için çok uzaklara gitmeye lüzum yok.
1923 yılında John Logie Baird tarafından Birleşik Krallık’da yer alan Hastings Kasabası’nda icat edilen televizyon, dönem algısı çerçevesinde sıra dışı bir icat olarak nitelendiriliyordu.
Sonraki süreçte 1940‘larda devam renkli televizyon çalışmaları, 1960‘lara gelindiğinde tüm evlerde yer almaya başlıyordu.
Türkiye özelinde komşu televizyon ziyaretleri ile başlayan süreç, ekrana kilitleyen diziler ile devam ederken, bir kültürün değişimine yapılmakta olan etki çok az bir kesim tarafından fark ediliyordu.
Hayal dünyalarını kullanmadan, yapımcıların televizyona yansıttıkları hayal güçleri kadar görüntüyü almaktan hoşlanan izleyiciler, bu davranış kalıbını uzun yıllar boyunca sürdürmeyi tercih edecekti.
Hayatlara etkileri
Bir kültürün değişmesine neden olan televizyonun hayatımıza etkilerine değinmek gerekirse ise, işin yalnızca olumsuz tarafına odaklanılmaması gerektiğini düşünenlerdeniz.
Var olan bireyi yalnızlaştırma, aileden başlayarak çeşitli sosyal ilişkilerde yozlaşmaya sebep olan televizyon; insanoğlunun geleceğe bakışını değiştiren bir kontrol mekanizması gördü.
Kitleleri yönlendirme kapsamında bir güç olarak ortaya çıkan televizyon, otorite figürü oldu ve insanların daha önce keşfetmedikleri yönlerini bulmasıyla bir yaratıcı görevini üstlendi.
Ardında ise peşinden sürüklenen büyük insan toplulukları, pek çok kişiye istihdam sağlayacak bir sektör oluşuma neden oldu. “Görsel medya”
Görsel medya
Günümüzde ilk olarak sosyal medyanın varlığını hatırlatacak görsel medyanın, olgunlaşma aşamasındaki olgulara değineceğiz.
Bunun için de, 1960‘lı yıllar ABD’sine bakmak yeterli olacaktır diye düşünüyoruz.
Kimi uzmanlar tarafından yeni bir çağın oluşumunu sağladığı ifade edilen internet, ABD Hükümeti‘nin Ulusal Bilim Vakfı bünyesinde yaptığı çalışmalar öncü rolü üstlenmiştir.
Kısa bir dipnot olarak verdiğimiz bilginin ardından, “yeni medya” olarak nitelenen görsel medyanın yüz akı internet, bir önceki sürüm KİA‘ya oranla şüphesiz daha etkili olmuştur.
İnternetin sosyal hayatımıza, ikili-grup ilişkilerimize ya da benliğimize yaptığı etkilere değinmenin son derece gereksiz olduğunu düşünmemizden kaynaklı gözden kaçırılan küçük bir noktaya değinmek istiyoruz.
İskoç etik profesörü Adam Smith‘in ortaya attığı, ekonomi alanında yaklaşık 300 yıl geçerli olan serbest piyasa koşullarını içeren liberal politikalar, rekabet odaklıdır.
Piyasanın herhangi bir dış müdahale olmadan(devlet, otorite figürü) kendi kendini idare edebileceğini ifade eden bu görüş çerçevesinde, herkes, her şey tüketime odaklıdır.
İyi olanın ya da müşteriyi en çok memnun edenin kazandığı ekonomi politikaları günümüzde yerini neo-liberalizm kalıbında kapitalizme bırakmıştır.
Yalnızca bir üst sürüm olarak hizmet veren kapitalizm, kamuoyunda yarattığı algı nedeniyle deyimi yerindeyse “canavar” gibi görülse de, kültürü değiştiren , sosyal hayatları derinden etkileyen cihazların her eve ulaşmasını sağlar.
Televizyonun komşu evinden, her odada bire indirgenmesini sağlar.
İnternetin, herkese, her şeye bir anda sınırsız bir dünya yaratmasına izin verir.
Dikkat ederseniz, her cümlede yer alan, aktardığımız küçük kelimeler pamuk ipliği ile birbirine bağlıdır.
Bağlı olmaya da devam edeceği bir ortamda, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”
Adam Smith’in etkisinin kaybolmaya yüz tutacağı güne dek, yazılarımızla sizinle kalmak üzere. “Görsel medyada yer alan yazılarımızla”