Yaralarım hiç iyi görünmüyor, yakın dövüşe girersem pek şansım yok. Cephanemde sadece birkaç atımlık mermi kaldı, üstelik sürekli oradan oraya koşturan bu lanet olası yaratıkları tek atışta vurmak neredeyse imkansız. Sessiz olmalıyım. Ölümcül bir virüs beyinlerini ele geçirdiği için insanlıklarını yitiren ve tek amaçları boynumdan bir lokma almak olan bu vahşi yaratıkların etrafından dolanmalıyım. Aynı zamanda hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğum sargı bezi, patlayıcı, makas gibi parçaları toplamak için de etrafı kolaçan etmem gerek.
Yanlış anlamayın, bu okuduğunuz The Last of Us’ta (TLOU) karşılaştığınız kötü senaryolardan biri değil. Oyunun tamamı bu şekilde geçiyor. Hayatımda oynadığım en iyi hayatta kalma temalı oyunlardan biri olan TLOU Remastered, size hiçbir zaman kendinizi güvende hissedecek kadar kaynak sunmuyor. İster cephane olsun, ister sağlık ekipmanı; her zaman zor durumdasınız ve çatışmaya girmek intihar ile eşdeğer. Bu nedenle isteseniz de istemeseniz de her zaman tedbirli davranmalı, mümkün olduğunca sıcak çatışmadan kaçınmalı, düşmanlarınızın etrafından dolaşıp tek tek haklamalısınız.
Rick Grames değil, Joel
Oyunun büyük bölümünde yönettiğimiz ana karakter olan Joel, The Last of Us’ın büyük benzerlik taşıdığı The Walking Dead serisinin esas oğlanı Rick Grames ile büyük benzerlikler taşıyor. Sağduyu açısından fazlasıyla sorgulanabilir kararlar vermek her zaman ona düşüyor. Geçmişi pişmanlıklarla dolu. Dış görünüşü sert olsa da, kabuğunu kırınca içi yumuşacık(!). Joel’ın insani yönü oyun mekaniklerinde belirleyici unsur oluyor.
Karşınızda Nathan Drake gibi süper kahramana yakın bir Naughty Dog karakteri durmuyor. Joel çabuk yoruluyor, elindeki silahla nişan alma konusunda (yaşının da etkisiyle) çoğu zaman sıkıntı yaşıyor ve yakın dövüşte tek bir adamı haklamakta bile bazen zorlanıyor. Eline geçirdiği çakı, haydar ya da boruları bile idareli kullanması gerekiyor; yakın dövüşte avantaj sağlayan bu silahlar birkaç vuruşta kırılıveriyor.
Oyunun hiçbir evresinde, kendinizi düşmanlara karşı avantajlı hissedemiyorsunuz. Kaba kuvvet hiçbir şeyi çözmüyor. Bu noktada da zeka devreye giriyor ve gizlenmek, stratejiler belirlemek ve reflekslerinize güvenmek durumunda kalıyorsunuz. Gizliliğin bedelini çoğu zaman kaynaklara sınırlı erişim ile öderken, çatışmanın bedelini de o kaynakları çok çabuk tüketerek karşılıyorsunuz. İkisi arasındaki dengeyi bulmak, oyunda çözülmesi tamamen size kalmış düğümlerden biri aynı zamanda.
Aynı anda Start ve Select tuşlarına bastığınızda Joel kolbastı oynuyor
Çatışmaya girme demiyorum, hobi olarak yine gir
Virüs salgınından sonra hayatta kalabilen çeteler, yağmacılar ve askerlerle gireceğiniz savaşlarda da Gears of War’dan bu yana kullanılan siper al-ateş et mekaniği işliyor ve bu bölümler genelde uygun siperleri devrilmiş arabalar ya da masa dipleriyle sağlıyor. Ancak sıradan aksiyon oyunlarına göre önemli bir farklılık var:
Cephaneniz fazlasıyla kısıtlı ve çoğu zaman sahip olduğunuz mermi sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Bu nedenle tek bir sipere gizlenip, karşınıza kim gelirse gelsin patır patır avlamayı unutun. Bir noktada mutlaka mühimmatınız bitecek ve siperden sipere saklanıp, sizi yakalamak için dolanan düşmanı gafil avlamanız gerekecek. Düşmanların yapay zekası, gizlendiğiniz durumlarda sürekli yanınızda olan ve etrafta gezinen Ellie’yi tamamen görmezden gelmeleri dışında, özellikle çatışma anlarında mükemmel çalışıyor ve size doyurucu bir sıcak çatışma deneyimi yaşatıyor.
“Müsaade et de, bi’ tadına bakalım Süleyman”
Tanıdık konsept, büyüleyici öykü
The Last of Us sizi aynı anda iki yolculuğa birden çıkarıyor. Bunlardan biri, PlayStation 4 konsolunda takılı diskin, barındırdığı verileri TV ekranına yansıtmasıyla tanık olduğumuz, elimizdeki DualShock ile kontrol edebildiğimiz bir yolculuk. Bu seyahat, Joel adlı bir kaçakçının, dünyadaki insan nüfusunu büyük ölçüde yok eden ölümcül bir virüse karşı tek umut olduğu söylenen Ellie adındaki büyümüş de küçülmüş kızı şehrin dışına kaçırmakla görevlendirilmesiyle başlıyor. İkili, dahili ve harici düşmanlarla çevrelenmiş tehlikeli bir ortamda, kısıtlı imkanlarını seferber ederek yol alıyor. Yazın başlayan bu yolculuk sonbaharda yaşanan hayal kırıklığı, çetin kış koşullarında karşı karşıya kalınan çaresizlik ve ilkbaharın getirdiği fırsatların ardından vurucu bir finalle nihayete eriyor.
The Last of Us ile çıktığımız ikinci yolculuk ise kelimelerle tarif etmesi hayli zor, içsel bir yolculuk. Hayatı pişmanlıklarla dolu bir adamın, henüz küçücük yaşında başına gelmeyen kalmamış, ruhu yorgun bir kızın yolculuğu. Düşmanlıkla başlayıp, muhteşem bir dostluğa giden bir macera. Terk edilmiş kasabalarda, onlarca dakika ne bir asker, ne bir haydut, ne de bir hastalıklı görmememize rağmen hiç sıkılmamamızı sağlayan da tam olarak bu yolculuk işte.
Her iki yolculuğun da kesiştiği yer: Harika ara sahneler
Girdiğimiz kasabalarda mühimmat aramayı ikinci plana atıp, yıllar önce ya da henüz birkaç gün evvel terk edilmiş evlerin hüzünlü öykülerini anlatan notları, mektupları ya da kitapları büyük bir heyecan ve hevesle aramamızı sağlayan… Tek bir öyküde onlarca hayata bizi misafir eden… Bir bebek odasındaki boş beşiğe, duvarlardaki rengarenk beceriksiz çizimlere bakınca içimizi burkan, alelacele toplanmış valizin yanında boylu boyunca uzanmış bir kadının cansız bedenini görünce belki de sadece birkaç dakika geç kaldığını anlamak zorunda bırakan… The Last of Us’ı ister PlayStation 3’te, ister yenilenmiş haliyle PS4’te oynayın, başka hiçbir oyunda yaşayamayacağınız hisleri sizlere yaşatan hep bu içsel yolculuktan ibaret.
Üstelik bu öyküyü yaşamak için artık hiçbir engeliniz yok. Oyundaki seslendirmeler İngilizce olsa da, geri kalan her şeyi Türkçe yapmanız mümkün. Altyazıları Türkçe yapıp, sağda solda bulduğunuz notların da Türkçe metinlerini gördükten sonra emin olun, hiçbir şeye Fransız kalmayacaksınız.
Oyundaki mekanlar tüm o ıssızlığa karşın adeta yaşıyor
1080p ve 60 FPS’nin gücü
Joel ve Ellie ile çıktığımız maceraya mecburen mola verdiğimiz aksiyon (ya da gizlilik) anlarında tekrarı önleyen ve her zaman heyecanın taze kalmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri de şüphesiz oyunun müthiş grafikleri. The Last of Us, önceki nesle (PS3) çıktığında da sanat anlayışı ve görsel kalitesiyle büyük övgü toplamıştı. Ancak bir yıl kadar sonra Naughty Dog, Mona Lisa’yı restore etti ve olması gereken nihai haline kavuşturdu.
Harikulade tasarlanmış bölümler, gerçek oyuncuların yüzleriyle modellenen Ellie ve Joel’ın ifadeleri, aydınlatma ve su efektleri, sonbahar, kış, ilkbahar ve zürafalar o kadar doğal ve görkemli görünüyor ki, bu oyunun bir HD makyaja sahip olduğunu söylemek mümkün değil. Naughty Dog, oyunu öncelikli olarak PS4 için geliştirmiş ve PlayStation 3 sahiplerine son bir kıyak yapıp, özelliklerini kısarak bir önceki nesle uyarlamış sanki. Her şey olması gerektiği gibi. TLOU Remastered’ı bu nedenle basit bir HD remake gibi düşünmeyin. İpek böceğinin kozasını kırıp kelebeğe dönüşmesi gibi düşünebilirsiniz ya da Mahsun Kırmızıgül’ün yıllarca arabesk albüm yaptıktan sonra yönetmenliğe soyunması gibi…
Hakkı: Kim koydu lan bu görseli buraya!
Adım Ellie, tercihim belli
The Last of Us Remastered’ın 10 saati aşkın oynanış süresi boyunca size yaşatacağı hissi tarif etmek biraz zor. Yine de şunu paylaşmak isterim: En büyük özelliği hikayesi olan bir oyunu bitirdiğinizde genelde (%100 tamamlama, tüm ekstraları açma hastası değilseniz) ikinci defa başına oturmazsınız. En azından ben bir kez bitirdiğim oyunun başında adında Dark Souls ya da Bioshock geçmiyorsa oturmam. Ancak The Last of Us’ın son ekranı biter bitmez hemen bir “Yeni Oyun+” açma ihtiyacı hissettim.
Bugüne kadar (PS3’te) oynamadıysanız ve bir PlayStation 4 sahibiyseniz, The Last of Us Remastered’ı hemen alın. Eğer bir PS4’ünüz yoksa, imkanlarınız dahilinde en yakın zamanda bir PS4 edinin ve The Last of Us Remastered’ı alın. The Walking Dead, 28 Days Later, The Road ve Children of Men’de sevdiğimiz ne varsa, hepsi ve daha fazlası bu oyunda mevcut.
:: The Last of Us hakkında siz neler düşünüyorsunuz?
“Bugüne kadar (PS3’te) oynamadıysanız ve bir PlayStation 4 sahibiyseniz, The Last of Us Remastered’ı hemen alın. Eğer bir PS4’ünüz yoksa, imkanlarınız dahilinde en yakın zamanda bir PS4 edinin ve The Last of Us Remastered’ı alın.”
Bu oyun ve ilerde çıkacak tekken7 için ps4 aldım. Yılların Pc kullanıcı olarak.
Tek sorun ellie görmüyorlar bana sorarsanız sırf bu oyun için bile ps4 veya ps3 alınır.Muhteşem bir oyun.
Ellie’yi veya diğerlerini görmemeleri normal ve doğru sonuçta Ellie’yi kontrol edemiyorsunuz
ne diye bilirimki bir konsol kullanıcısı olarak bilgisayarların hakkı yeniyor sen git gtx 980 li bi ekran kartı al pixel başına düşenn kare sayısı milyonlarca olsun antialiasing i falan olsun gelsin konsollar ekran kartını arka plana atıp gerdirici kullansınlar antialiasing yok ama görüntüyü gerdirici var 1080 p falan diyorlarda bence 1080 pde daha çok gerdirilmiş bir şekilde karşımıza çıkıyor zaten ekran kartının 256 mb olduğundan anlarız bu işte bir iş olduğunu tabi mecburiyetten bütçeye uygun geldiği için konsol alıyoruz
Benim ps4 var daha dün the last of us remastered aldım bugün elime ulaştı harika bir oyun
Oyunlar 4k olursa almayı düşünürüz …yoksa grafik Yorumları ve incelemeleri tamamen ticari..zaten yeni konsollar malum gerçekçilik anlamında beklenenin Altında kaldı..