Dünden bugüne cep telefonu teknolojisi tarihinde, akıllı telefon teknolojisi gelişimini ele almaya devam ediyoruz. Çinli modeller Android akıllı telefon dünyasında henüz ağırlığını koyamamış olsa da, beş yıllık bir dönem içinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Ele alacağımız 2012 – 2013 döneminde ise LG’nin yükselişi döneme damgasını vurdu. Eski dönemin devrik kralı Nokia ise yeniden ayağa kalkıp güç toplamak için Windows Phone ile piyasaya dönmeye çalışacaktı.
Akıllı telefon savaşı yeni oyuncularla kızışıyor
Takvimler 2012 yılını gösterdiğinde, Samsung bir taraftan S3 etkisi ile sektörde liderlik koltuğuna oturdu. Orta segment modelleri ve S3 Mini ile de önemli pazar elde eden marka, uzun süre liderliği kimseye bırakmadı.
Apple ise iPhone 5S sonrası tek modelle bu yarışta yer almanın yetmediğine karar vererek kullanıcıların daha büyük ekranlı akıllı telefon ihtiyaçlarına yanıt vermeye karar vermeye hazırlanıyordu.
Ancak 2012 yılında ortaya çıkan Nexus 4 modeli, LG için amiral gemisi Android akıllı telefon pazarının ilk kapılarını açmış oldu. Yine 2012 yılında ortaya çıkan Optimus G ise amiral gemisi akıllı telefon G serisinin doğuşunu müjdeliyordu.
LG yükselişe geçiyor: Nexus 4 ve G serisinin doğuşu
Daha önce de değindiğimiz gibi, Nexus serisini üretmek o yıllar için Android akıllı telefon piyasasında yükselişe geçmenin işaret fişeklerinden biriydi. Galaxy Nexus S ile kullanıcılarda Google telefonların hem güncelleme tarafında hem de stabilite anlamında Apple’ın en büyük rakibi olduğunu görmüştü.
Fiyat performans anlamında bugün Çinli markalar kimseye söz hakkı tanımasa da, Nexus 4 ile birlikte gerçek anlamda uygun fiyatlı akıllı telefon pazarı ortaya çıkmaya başladı. Tasarım anlamında daha önce Samsung benzeri hatlar kullanan LG, ilk defa Nexus 4 ile yeni bir tasarıma geçti.
Tepe kısmı yuvarlatılmış olan bu tasarım telefonun daha büyük görünmesini de sağlıyordu. LG Nexus 4, 4,7 inç büyüklüğüne sahip True HD IPS Plus ekran ile karşımıza çıkıyordu.
O dönemde Samsung’un parlak AMOLED ekranlarına karşılık, LG kendi IPS panelleriyle pazarda tutunmaya çalışıyordu.
Tabii ki bu panellerin üreticisi olduğu için de uzun yıllar AMOLED karşısında IPS paneller ile başarı kazanmaya çalıştı. Ancak güneşli havalarda ekran görünürlüğü anlamında AMOLED paneller her zaman bir tık öndeydi.
Tüm bunlara karşın Nexus 4, arka tarafında yer alan cam arka yüzeyi ile o dönemde büyük beğeni topladı. Siyah üzerine piksel şeklinde parlak beyaz noktaların olduğu arka kısım ne yazık ki parmak izi bırakan bir yapıdaydı. En büyük handikapı ise bu cam arka kapağın kolayca kırılıyor olmasıydı.
Buna karşın Nexus 4 o dönem Android amiral gemisi akıllı telefon modellerine güç veren Snapdragon S4 Plus dört çekirdekli işlemcisi ile karşımıza çıkıyordu. Performans açısından rakip tanımayan telefonun cam arka yüzeyi telefonun ısınmasını da engelleyen bir yapıdaydı.
LG daha sonra bu cam arka kapak tasarımını kullanmasa da, özellikle kablosuz şarj teknolojisi bu parlak ve şık görünümlü arka yüzeyler yeniden hayatımıza girmeye başlayacaktı.
Android 4.2 Jelly Bean işletim sistemi ile karşımıza çıkan model, çok farklı özelliklere sahipti. Temmuz ayında ortaya çıkan 4.1 sürümü, Nexus 4 ile birlikte çok daha geliştirilmiş şekilde karşımıza çıktı.
Özellikle kamera yazılımında yapılan yenimelerle, Photo Sphere gibi bir özellik karşımıza çıktı. Bu özellik sayesinde yazılımsal olarak 360 derecelik video ve fotoğraf çekmek mümkün oldu.
Tabii ki Nexus 4 modeli kamera açısından her zaman başarılı değildi. Sürekli kapanan ve açılmayan kamera uygulaması hataları uzun süre birçok Nexus 4 kullanıcısının günlük rutinlerinden biri haline gelmişti.
Yine Jelly Bean 4.2 sürümü ile o dönemlerde çok kullanılan Swype klavye özelliğinin de Google klavye uygulamasına eklenmesini sağladı. 2100 mAh gibi düşük seviyede bir pille gelmesine karşın, Nexus 4 pil optimizasyonunda çok başarılıydı.
Aynı dönemde ortaya çıkan ve Nexus 4 ile benzer özelliklere sahip olan Optimus G ise tasarım anlamında halen Samsung’un S2 amiral gemisinin gölgesinde kalmıştı. Ancak G2 ile birlikte, amiral gemisi akıllı telefon savaşlarında yeni bir cephe açılacaktı.
LG bu akıllı telefon serisiyle birlikte ciddi bir yükselişe geçti. Yine aynı dönemde orta segmentte de LG yükselişi devam ediyordu. Galaxy Note’un piyasada tek rakibi ise Vu serisi ile yine LG’den gelmişti.
Ancak tüm bunlardan önce yine 2012 yılında karşımıza çıkan LG Optimus 4X HD modelinden bahsetmek gerekiyor. LG bu modelle birlikte dünyanın 4 çekirdekli işlemcisi olan Tegra 3 kullanan ilk akıllı telefon markası olmuştu.
Model o dönemde büyük ses getirdi ve Tegra 3 mobil işemcisinin de pazarda Snapdragon karşısında başarı kazanmasında da büyük pay sahibi oldu. Nexus 4 nasıl G serisi için tasarımsal bir öncü olduysa, Optimus 4X HD ise G serisiyle ortaya çıkacak başarının fitilini ilk ateşleyen model olarak karşımıza çıkıyordu.
LG G2 ile Samsung Galaxy S4 karşı karşıya
LG, her ne kadar çok başarılı G serisiyle akıllara kazınmış olsa da, ne yazık ki bu seriye odaklanmasıyla birlikte, orta segmentte gücünü de yitirmeye başladı.
Özellikle güçlü olduğu Hindistan pazarına hem Çinli markaların hem de Samsung’un güçlü bir şekilde girmesi işin rengini değiştirmeye başladı. Tüm bunlara karşın G2 ile birlikte LG, amiral gemesi akıllı telefon liginde önemli bir yer ediniyor.
LG G2, Nexus 4 ile ortaya çıkan, S3 benzeri diyebileceğimiz ama fiziksel tuşa veda etmiş bir akıllı telefon modeli olarak karşımıza çıktı. Nexus 4 modelinin Avrupa ve Amerika pazarında tutması, markanın bilinirliğini ve güvenilirliğini de arttırmıştı.
Nexus 4 tasarımından ilham alan LG Optimus G2, özellikle ekran tarafında etkileyici özelliklere sahipti. True HD IPS Plus LCD ekran kullanan model, 1920×1080 çözünürlüğe ve 424ppi gibi dönemin amiral gemisi telefonlarını ezip geçen bir piksel yoğunluğu ile karşımıza çıktı.
Ancak telefonun en ilgi çekici özelliği, kamera tuşunun arka tarafta yer almasıydı. Tam kameranın altında yer alan tuş, ilk başta çok yadırgandı. Ancak bir süre sonra LG G serisinin fenomen haline gelmesini sağlayan özelliklerden biri olacaktı.
O dönemde ortaya çıkan Samsung Galaxy S4 ise daha önce piyasaya çıkmasına karşın aynı çözünürlükte biraz daha iyi bir ekranla karşımızdaydı ve 442ppi piksel yoğunluğuna sahipti.
Buna karşın LG, IPS ekranın ucuz maliyeti sayesinde çok daha uygun fiyata amiral gemisi akıllı telefon sahibi olmak isteyenlerin radarına girdi. Samsung Galaxy S4 o dönemde büyük yankı uyandıran Exynos 5 Octa 5420 işlemcisiyle karşımıza çıktı.
Bu piyasanın ilk sekiz çekirdekli işlemcisi, Snapdragon karşısında da önemli bir başarı kazandı. Buna karşın Snapdragon 4 çekirdekli yapıda olmasına rağmen, performans açısından pek de geride kalmıyordu.
Amiral gemisi akıllı telefon modellerinde AMOLED, IPS panel savaşı
AMOLED ekran teknolojisi Samsung’un başını çektiği daha parlak ve canlı renkler sunan bir LCD panel teknolojisi. IPS ise yıllarca Apple tarafından da kullanılan ve renkleri daha doğru bir şekilde yansıtmasıyla öne çıkan LG tarafından üretilen bir panel teknolojisi.
AMOLED’in parlak ekranı ilk zamanlar gerçekten de fazlasıyla parlak ve renkleri aşırı abartan bir yapıda karşımıza çıkıyordu. Ancak güneş altında çok daha iyi işler çıkarması ön plana çıkmasını sağladı. Samsung ileri dönemlerde IPS ile olan yarışı kazanmak adına çok daha doğru renkler veren paneller üretmeye başladı. Ancak Apple IPS panelleri iPhone için kullanmaktan vazgeçince, IPS popülaritesini tam olarak kaybetmiş oldu.
Buna karşın halen IPS paneller çok daha iyi pil ömrü sunmasıyla piyasada önemli bir yere sahip. Üst seviye amiral gemisi modellerde AMOLED ve hatta OLED paneller kullanılsa da, bu panellerin daha fazla pil ömrü harcadığı da önemli gerçekler arasında.
Bu panel savaşının kazananı en azından amiral gemisi tarafında AMOLED olsa da, IPS ekranlar halen fiyat performans telefonlarda karşımıza çıkmaya devam ediyor.
Galaxy Note 2 ve LG Optimus Vu ile Phablet savaşları
Aslında o dönemde ortaya çıkan tek phablet telefon Galaxy Note ile Optimus Vu serisi değildi. Bugün sadece bilgisayar piyasasında yer alan acer, daha sonra ise Lenovo gibi markalarda bu geniş ekranlı telefon furyasına katıldı. Tabii ki sonradan devamını getirmese de HTC’de One Max modeliyle bu yarışa katılan markalardan biriydi.
Ancak bu savaşın 2013 yılında iki cephesi vardı. Bir tanesi Galaxy Note 2, diğeri LG Optimus Vu. LG, akıllı telefon piyasasına birçok alanda rekabet içinde bulunduğu Samsung’u hedefe alarak girdi. İlk dönemlerinde birebir Samsung modellerini taklit eden LG, bir süre sonra piyasada yer edinmek için özgün olması gerektiğini anladı.
Ancak Optimus Vu serisi pek de bu yeni stratejiye uygun değildi. Her ne kadar Samsung’u taklit etmemek için daha sert köşeli bir tasarım ile karşımıza çıksa da, Optimus Vu, tek elle kullanılması imkansız bir ekran genişliğine sahipti.
Galaxy Note 2 modeliyle ise, S3 ile karşımıza çıkan ince uzun ekran yerleşimi ergonomisini devam ettirdi. Yine de 5.5 inç boyutunda ekran tek elde kontrol edilemeyecek boyuttaydı. Buna karşın S-Pen daha duyarlı bir hale gelmiş ve keyifli bir kullanım sunuyordu.
Optimus Vu modeli de Note 2 gibi dokunmatik bir kalemle geliyordu. Ancak bu kalemin pek de kullanışlı olduğu söylenemez. Özellikler ve performans açısından çok farklı olmayan iki model arasında kazananı belirleyen biraz da kalem hassasiyeti olmuştu.
Tabii ki LG Optimus Vu başarısız olmuş bir model değil. Ancak ergonomi açısından bakılınca 5 inçlik ekrana sahip olan model, 5.5 inçlik Galaxy Note 2’den daha büyük görünüyordu. Bu bir avantaj gibi gelse de günün sonunda bir tableti andıran Optimus Vu yerine Galaxy Note serisi ayakta kaldı.
Apple iPhone 5S ile yeniden oyunda
Apple, her sene çıkardığı akıllı telefon modelleriyle, kullanıcılarının meraklı bekleyişlerini üzerine çekiyordu. Artık her sene yeni iPhone modelini bekleyen ve satın alan Apple kemik kitlesi oluşmuştu. Ancak bu kitle bile çoktan S serisi ile yapılan küçük iyileştirmelerden hoşlanmamaya başladı. Apple, iPhone 5s sonrası hem tasarımsal hem de pazarlama anlamında büyük bir değişim ile karşımıza çıkacaktı.
Büyük ekran beklentisine giren Apple kullanıcılarını 2012 için iPhone 5 ile tatmin eden Apple, 5S ile yine 4 inç büyüklüğünde bir ekranla karşımıza çıkıyordu. Android akıllı telefon modelleri çoktan 4,7 ve 5 inç büyüklüğüne geçmiş, dev ekranlarla kullanıcıları kendine çekiyordu.
Apple, buna rağmen 5S ile önemli başarılar kazandı. O dönemde ortaya çıkan Basemark X adlı bencmark uygulaması üzerinden iPhone 5S ile en yüksek skoru almayı başarmıştı. Bu başarının yanında ana ekran tuşuna eklenen parmak izi sensörüyle Apple, iPhone 5s ile akıllı telefon dünyasında bir ilke de imza attı.
Bunun dışında uzun süre iPhone modelleri için önemli renk seçeneklerinden biri olan Gold ve uzay grisi iPhone 5S ile birlikte karşımıza çıktı. Akıllı telefonda kullanılan A7 işlemcisi ise 64 bit teknolojisine sahip ilk mobil işlemci olarak tarihe geçti.
Apple’ın iPhone 5S ile getirdiği bir diğer yenilik ise iSight kamera. Çözünürülük anlamında iPhone 5 ile aynı yapıda 8 megapiksel olan kamerada farklı bir iyileştirme karşımıza çıkıyordu. Kamera sensörü selefine göre yüzde 15 oranında büyütülmüş olan model de hem de boyutları 1,5 mikrona çıkan pikseller sayesinde ışık hassasiyeti yüzde 33 artırılmıştı.
Fiyat performans kralı Moto G rüzgarı
O yıllarda düşük fiyata yüksek performanslı telefon almak için tek alternatifiniz Nexus modelleriydi. Ancak zor dönemlere giren ve çıkış arayan Motorola efsane haline gelecek Moto G ile bir anda her şeyi değiştirdi.
Kamera tarafında rakiplerinin çok gerisinde kalan model, Snapdragon 400 gibi o dönemin önemli orta seviye işlemcilerinden biri ile karşımıza çıktı. Dört çekirdekli bu işlemci 1.2 GHz işlem gücüne sahipti.
Ancak telefonun en önemli özelliği, Nexus dışında stok Android ile karşımıza çıkan ilk akıllı telefon modeli olması. Telefon Türkiye’de de stok Android tecrübesi yaşamak isteyen ve daha düşük ücretlerle yüksek performansa ulaşmak isteyen kullanıcıların ilgisini çekti.
Motorola, özellikle ABD’de bu modeli peynir ekmek gibi sattı. Android uygulama geliştiricilerin o dönem tercih ettiği iki modelden biri Nexus 4 diğeri ise Moto G modeliydi. Moto G ve Moto G ikinci versiyon kullanıcıları uzun süre Android sürümlerini internet üzerinden kolayca indirip telefonlarına kurabildi. Bu model kısa bir süre de olsa Motorola’nın yeniden yükselişinin de işaret fişeği olacaktı.
Nokia PureView 808 ile Megapiksel savaşları başlıyor
Nokia o dönemde halen Android dünyasına adım atmamak için direnmeye devam ediyordu. Bir taraftan yeni piyasaya girecek Windows Phone platformuna hazırlanan marka, son kurşununu ise PureView 808 ile harcadı. Doğrusu ölmekte olan marka, halen kamera tarafında ne kadar iddialı olduğunu yeniden kanıtlamış oldu.
Şimdilerde 41 Megapiksel pek önemsenmeyecek bir çözünürlük olsa da, o yıllar için henüz hayal edilemeyecek bir rakamdı. Peki ama Nokia bu değere nasıl ulaşmıştı? Nokia daha sonra da kamera odaklı modellerde kullanacağı PureView teknolojisiyle, o dönemin en büyük sensörüyle karşımıza çıktı.
Nokia Carl Zeiss lensten aldığı görüntüyü dev sensörüne aktarıyor ve yüksek çözünürlük elde ediyordu. Yine yazılımsal olarak bu çözünürlük 41 Megapiksel boyutuna kadar ulaşabiliyordu.
Nokia Symbian işletim sisteminin son üyesi olan 808, ne yazık ki işletim sistemi nedeniyle pazarda istediği başarıyı elde edemedi. Ancak bu model hem Nokia için hem de daha yüksek çözünürlük değerlerine ulaşmak isteyen akıllı telefon üreticileri için önemli bir milad oldu.
Akıllı telefon pazarının en sağlam markaları: HTC ve Sony
HTC One serisi sonrası, 2012 yılının son çeyreğinde piyasaya sürdüğü HTC One X Plus, bundan iki ay sonra tanıtılan Butterfly gibi yeni telefonlarla Android akıllı telefon dünyasında önemli bir yer edindi. Özellikle malzeme kalitesiyle ön plana çıkan HTC, kullanıcı arayüzünün hantallığı nedeniyle bir süre sonra Asya pazarında da güç kaybetmeye başlayacaktı.
Buna karşın, Tayvanlı şirket malzeme kalitesi açısından bugün bile görenleri hayran bırakacak bir işçilikle karşımıza çıkıyordu. Apple kullanıcılarının bile malzeme kalitesi açısından HTC ve Sony Xperia Android akıllı telefon modellerini hayranlıkla izlediği de bir gerçek.
HTC One X Plus, One serisinde karşımıza çıkan ergonomik oval yapıyı devam ettiren bir çizgiye sahipti. İnce bir yapıya sahip akıllı telefon, özellikle arka kısımda kullanılan özel bir plastik kaplamaya sahipti. Bu hafif yumuşak kaplama, Spigen kılıflarını andıran bir yapıdaydı.
Telefonun yarattığı bu özel his, amiral gemisinin satış anlamında One serisinin izini sürmesinş de sağladı. Ancak o sıralarda yükselişe geçen Çin markaları Hindistan ve Asya pazarında kısa sürede yükselişe geçmişti.
Asya pazarını çok daha önce keşfeden LG ve HTC ise bir türlü fiyat performans açısından Çinli rakipleriyle yarışamıyordu. Sadece Çin ve Hindistan pazarına yönelik akıllı telefon üreten Çinli markalar, bu büyük pazarlar sayesinde dünyada da akıllı telefon satışlarında üst sıralara oynamaya başladı.
Sony ise Ericsson ile olan ortaklığını sonlandırmış ve markanın telefon tarafını tamamen satın almıştı. Bu hamle sonrası yükselişe geçen firma özellikle Bravia özellikli TFT ve IPS LCD ekranlar ile karşımıza çıkıyordu. Xperia Z serisi ile ön plana çıkan marka, özellikle siyah tonlarını çok daha gerçekçi göstermesi, güneş altında sorunsuz bir şekilde ekranın görülmesi gibi özellikleri ile kullanıcıları etkiledi.
IPS LCD ekranlarda Bravia özelliğiyle parlamayı önleyen Sony, akıllı telefon dünyası için bir ilke daha imza attı. Xperia Z ile birlikte ilk defa IP57 sertifikasına sahip bir akıllı telefon modeliyle karşı karşıya kaldık. Bildiğiniz gibi IP57, toza karşı korumalı ve suya daldırmaya karşı korumalı anlamına geliyor.
Xperia Z bunun için, 3.5 mm Jak girişini bile kapatan özel su geçirmez bir dış yapıya sahipti. Aslında bu konuda ilk hamle CAT Phone ile karşımıza çıkmıştı. Bu Android dünyasının en sağlam telefonu, IP67 sertifikasına sahipti.
Yani suya daldırmanın yanında toz geçirmez bir yapıdaydı. Özel karuması sayesinde ekran çizilme ve kırılmalarının önüne geçen CAT B15, 170 gr ağırlığına sahip, kocaman bir akılllı telefondu. Ancak bu telefon çok kısıtlı bir alanda satışa sunuldu.
CAT, daha sonra bu zorlu koşullara dayanıklı akıllı telefon modellerini üretmeye 2016 yılına kadar devam etti. Sony Xperia Z, 5 inç büyüklüğünde bir ekrana sahipti. Xperia Z ile birlikte marka, keskin kenarlı tasarım çizgisini özellikle amiral gemilerinde uzun süre bozmadı.
Windows Phone ve Nokia Lumia serisi
Windows, takvimler 2012 yılını gösterdiğinde iOS ve Android dışında yeni bir mobil platform olmanın planlarını yapıyordu. Aslında Microsoft Android’in ilk zamanlarında Windows Phone modelleriyle ön plana çıkmıştı. Yine 2010 yılında Microsoft, Windows Phone 7 işletim sistemiyle akıllı telefon dünyasına adım atmaya çalıştı.
Ancak HTC ve Samsung arada Windows Phone 7 için telefonlar üretse de Android tarafına odaklanmayı tercih ettiler. Bunun ana nedeni ise Microsoft’un getirdiği kısıtlamalar. Özellikle ekran çözünürlüğü anlamında dönemine göre çok düşük olan 480×800 piksel çözünürlüğü ve çift çekirdekli işlemcilere bile izin vermemesi iki yıl sonrasında platformun anlamsız hale gelmesine neden oldu.
Yine de 2012 yılında yapılan bu lansmanda HTC ve Samsung ön planda yer aldı. Bu markalar dışında Microsoft’un farklı planları olduğu Nokia’da Lumia akıllı telefon modelleriyle boy gösterdi. Bu lansmandan bir yıl sonra ise Microsoft Nokia şirketinin telefon kısmını satın aldı. Tüm bu önemli hamlelere rağmen Windows Phone projesi ne yazık ki çok başarılı olamadı.
Kutucuklu tasarıma sahip olan ana ekranı aslında çok çekiciydi. Özellikle HTC ve Nokia çok daha renkli Windows Phone modelleriyle karşımıza çıkıyordu. Ancak Microsoft üreticilere bazı kısıtlamalar getiriyordu.
O döneme göre 1280×720 çözünürlük desteği iyi bir seviye olsa da, kısa süre içinde bu çözünürlük dönemin gerisinde kaldı. Çok çekirdekli işlemci desteğine karşın HTC, Samsung gibi markalar genel olarak orta ve giriş seviyesi Windows Phone telefonlar üretmeyi tercih etti.
Nokia ise Lumia serisi ile gerçekten de en başarılı Windows Phone telefonları ortaya çıkardı. Biraz kaba olan modeller özellikle ses performansı açısından bir çok akıllı telefonun önünde yer alıyordu.
Windows Phone 8 işletim sistemi, tıpkı Apple gibi optimizasyonu başarılı akıllı telefonlar ortaya çıkarıyordu. Hatta amiral gemisi bir Windows Phone ile orta segment bir model arasında neredeyse performans açısından hiç fark yoktu. Bu optimizasyon başarısı Microsoft’un Apple gibi uygulamaları ücretli sunmasına neden oldu.
Ancak Android ve iOS kadar zengin olmayan Windows Phone Store, aynı zamanda Angry Birds gibi dönemin fenomen ücretsiz mobil oyununu bile ücretli olarak sunuyordu.
Bu tür küçük hatalar ve platformun iOS ve Android mantığından farklı çalışması, bir süre sonra Windows Phone platformunun başarısız olmasına neden oldu. Bu platformun en başarılı temsilcisi olan Nokia ise Microsoft’un telefon bölümünü kapatmasıyla bir dönem için tamamen tarih olacaktı.
Akıllı telefon dünyasında bir dönemin kapandığı bu bölüm sonrası, Android ve iOS arasında savaşın çok daha büyüyeceği dev ekranlı amiral gemisi telefonlar çağına doğru adım atacağız.
Çinli markalar ise bu dönemde yavaş yavaş amiral gemisi akıllı telefon pazarında ağırlıklarını hissettirmeye başlayacak. Gelecek bölümde ayrıca Google’ın Android dünyasında heyecan uyandıran Project Ara denemesinden de bahsedeceğiz.
{{user}} {{datetime}}
{{text}}