Dünden bugüne cep telefonu teknolojisi ve tarihi ile karşınıza çıktığımız bu dosya serisinde, 2011 yılı başlayan amiral gemisi akıllı telefon savaşlarıyla devam ediyoruz.
Artık cep telefonu kullanıcısı çoktan akıllı telefonlara yönelmiş ve bir anda herkesin ağzını sulandıran dev bir pasta ortaya çıkmıştı. İşte bu pastanın kremasını Apple ve iPhone modellerine tek başına yedirmek istemeyen Android akıllı telefon üreticileri kıyasıya rekabet etmeye başladı.
4G teknolojisi ve amiral gemisi akıllı telefon savaşları
Akıllı telefon çağı 2011 ile ilk zirveye ulaştı. Artık kimse iki sene önce elinden düşürmediği Nokia telefonları aramıyordu. Nokia ise buna karşın halen Symbian işletim sisteminden vazgeçmiş değildi. Ancak bir süre sonra Nokia için Microsoft devreye girecekti.
Sony Ericsson ise aslında Android akıllı telefon piyasasına ayak uydurmaya çalışıyordu. Samsung ve HTC gibi rakiplerinin biraz gerisinde kalan firma 2011 yılında, atağa geçti. 2008 yılında üretmeye başladığı Xperia akıllı telefon modelleri ile piyasaya giren firma, 2011 yılında ortaya çıkardığı Xperia Arc ile amiral gemisi akıllı telefon savaşlarına balıklama atlamıştı.
O zamanlar için kamera performansı henüz bugünün seviyelerine gelebilmiş değildi. Sony ise mobil piyasanın bugün bile en iddialı kamera sensörü üreticisi. Bu yüzden o dönemlerde Sony Ericsson akıllı telefon kameraları rakiplerinin bir tık önündeydi.
Tabii ki 8 Megapiksel çözünürlük ve 720p kamera çekimi çoktan standart hale gelmişti. O dönem için Sony, sensörlerini çok daha etkin kullanabiliyordu. Ancak kısa bir süre içinde rakipleri, aynı sensörleri yazılımsal anlamda geliştirerek Sony’nin önüne geçmeyi başardı.
O dönemde ortaya çıkan 4G teknolojisi ise özellikle ABD, Japonya ve Avrupa pazarında çok daha farklı modellerin karşımıza çıkmasına neden oldu. Bu teknolojinin bize biraz geç gelmesi, Samsung gibi firmaların Türkiye’de kullandığı işlemci tercihlerini de etkiledi. Çünkü işlemciye entegre modem patenti daha önce de anlattığımız gibi Qualcomm’un elindeydi.
Bu durum, iPhone akıllı telefon modellerinin de 4G teknolojisiyle tanışmasını geciktirdi. Bu hamle Qualcomm’un mobil işlemci piyasasında önemli bir avantaj elde etmesini sağlamıştı
Tabii ki 2011 yılının yıldız telefonu Samsung Galaxy S2 olarak karşımıza çıkıyor. Henüz Galaxy serisi emekleme döneminde olsa da, Samsung kısa sürede Android akıllı telefon modelleri arasında ön plana çıkmayı başardı.
HTC atağa geçiyor: Sensation serisi
HTC ise ilk gerçek amiral gemisi akıllı telefon serisi olan HTC Sensation ile karşımıza çıktı. Bugünlerde alışık olduğumuz seri amiral gemisi çağını ilk başlatan marka aslında HTC’ydi. Daha sonradan bu başarıyı devam ettiremese de bir dönem için amiral gemisi pazarında HTC önemli bir pazar payına sahip oldu.
HTC Sensation serisi, Qualcomm’un çift çekirdek inadını kırdığı Snapdragon S3 ile karşımıza çıkmıştı. Bu işlemci 1.5 GHz işlem hızına sahipti. Sensation XL modelinin diğerlerinden tek farkı 4,7 inç gibi o dönemlere göre dev bir ekran boyutuyla karşımıza çıkmış olmasıydı.
Ancak serinin en dikkat çekici üyesi, akıllı telefonu satın alanlara yanında Beats Audio marka kulakiçi kulaklık hediye eden Sensation XE modeliydi. Doğrusu bu telefonu eğer kullanma şansına sahip olduysanız, bugün bile insanı kendinden geçiren mükemmel bir ses performansına sahip olduğunu biliyorsunuzdur.
Sadece kulaklığı değil, hoparlör yapısı da Beats tarafından tasarlanan akıllı telefon, o dönemde çok büyük bir ilgi gördü. Siyah ağırlıklı ve kırmızı detaylarla süslenmiş telefonun arka kısmında ise özel bir plastik kasa bulunuyordu.
HTC Sensation serisiyle birlikte akıllı telefon piyasasında Apple ile birlikte materyal kalitesine önem veren ikinci markaydı. Samsung her ne kadar pazarda lider konuma doğru ilerlese de uzun süre bu konuda sınıfta kaldı.
Ancak HTC, bu kalitesi nedeniyle rakibi Samsung akıllı telefon modellerinden de pahalı durumdaydı. HTC Sensation XL ise geniş ekran konusunda bir tık öteye geçmişti. Serinin diğer modelleri kolayca tek elle kontrol edilebiliyordu. Ancak beyaz rengiyle öne çıkan modeli tek elle kontrol etmek pek kolay değildi.
Samsung ise o dönemde bir taraftan S3 için hazırlıklar yapıyor, ancak bir diğer taraftan ise bu ekran genişleme modasını başka bir seviyeye taşıyacak Note serisini hazırlamakla meşguldü.
İlk Phablet akıllı telefon: Galaxy Note
O dönemlerde akıllı telefon çağına paralel olarak tablet çağı da başlamış, hatta Samsung telefon özelliğine sahip tablet modelleri bile çıkarmıştı. İşte sınırların muğlaklaştığı bu dönemde karşımıza çıkan Galaxy Note, bu iki teknolojiyi bir araya getiren model olarak karşımıza çıktı. Tam da kalemli akıllı telefon çağı kapandı diye düşünürken, Samsung yeni bir fenomenle karşımıza çıkmıştı.
Samsung, tek elle kullanılması neredeyse imkansız olan, dikdörtgen formda ve 5,3 inç gibi o döneme göre dev ve geniş bir ekranla karşımıza çıktı. Bu yıllar için 6 inç modelleri görmüş olsak da, ilk amiral gemisi savaşı dönemlerinde karşımıza çıkan modeller, ergonomiden pek nasibini almamış ve ele pek oturmayan yapıdaydı.
Samsung ise tablet görünümlü bu telefonda çözümü yanında sunduğu S-Pen aparatı ile çözüyordu. O zamanlar not almak ve bu geniş ekranı kontrol etmek dışında S-Pen pek farklı bir özelliğe sahip değildi. O dönemin kalemli modellerine göre çok daha hassas olsa da iyi bir S-Pen deneyimi için Note 2 ve Note 3 modellerini beklemek gerekiyordu.
Yine de o yıllar için Galaxy Note, büyük bir satış başarısı sağladı. Artık Samsung için amiral gemisi Android akıllı telefon stratejisi oturmuştu. Apple uzun bir süre her yıl tek model, Samsung ise iki amiral gemisi modelle bu savaşta yer alacaktı.
HTC ise rakiplerinin aksine ne zaman tanıtılacağı kestirilemeyen amiral gemisi modelleriyle karşımıza çıkıyordu. Amiral gemisi için Motorola’da büyük bir çaba gösteriyordu. Ancak maddi zorluklar yaşayan firma genelde ABD pazarında satışa çıkan modellerle karşımıza çıktı.
Orta segmet akıllı telefon pazarında kazanlar kaynıyor
Amiral gemisi pazarının ana oyuncuları Apple, Samsung ve HTC çoktan başa oynamaya başlamıştı. Orta seviye ise bu açıdan daha renkli bir yapıdaydı. Samsung bu pazarı da kontrol edebilmek için birbirine benzer özellikte birçok model piyasaya sürüyordu.
Hatta içlerinde projeksiyon özelliğini olan bir model bile vardı. Tüketicinin her türlü ihtiyacını karşılamak olarak adlandırılan bu strateji bugün çok daha sınıflandırılmış şekilde devam ediyor.
HTC ise orta seviye ve alt seviyede Desire adlandırılmasını kullanıyordu. Bazı Desire modelleri tüketiciyi memnun etse de, HTC’nin bu modellerde düşük RAM kullanması o yıllar için orta ve giriş seviyesinde zayıflamasına neden oldu.
Samsung ise özellikle S3 mini ile bu pazarda çok ciddi bir pay elde etti. Ancak orta seviyenin esas oyuncusu LG olarak karşımıza çıktı. Özellikle Asya pazarında henüz Çinli rakipleri piyasaya adım atmamışken LG, orta segment telefon modelleri ile önemli bir pay edindi.
Özellikle LG Optimus Black, 2011 yılının da önemli Android akıllı telefon modellerinden biriydi. LG özellikle 700 nit gibi o dönemin en parlak ekranlı akıllı telefon modeliyle karşımıza çıkmıştı. iPhone için de ekran üretimi yapan firma, IPS LCD cephesinde önemli markalardan biri olduğunu kısa sürede gösterecekti.
Henüz malzeme kalitesi çok iyi olmayan LG, amiral gemisi pazarına girmesiyle birlikte, tüketicinin daha da fazla seçeneğe ulaşmasını sağlayan markalardan da biri oldu.
Apple yeniden sahalarda: iPhone 4S
Android akıllı telefon dünyasında işler kızışmaya başlamış ve oyuna yeni oyuncular dahil olmuştu. Ancak Çinli markalar 2008 yılından beri hazırlıklar yapsa da 2011 sonu 2012 başı itibariyle dünya piyasasına açılmaya başlayacaktı.
İşte bu yeni dönem öncesi, iPhone 4 ile fenomen haline gelen Apple, 4S ile birlikte bu modeli bir tık öteye taşıdı. Aslında görünüm, ekran özellikleri açısından neredeyse 4S ile 4 arasında fark yoktu. Hatta o dönemde Apple, tüketicileri iPhone 4 modelini cilalayıp yeniden piyasaya sunmakla bile suçlandı.
Tüm bu eleştirilere rağmen, iPhone 4S büyük bir beğeni topladı. Ancak Android akıllı telefon modellerinin ekranları 5 inçlere dayanmışken Apple halen 3,5 inç büyüklüğüne saplanıp kalmıştı. Ancak işlemci tarafında Apple ilk defa çift çekirdekli Cortex-A9 tabanlı A5 işlemcisiyle karşımıza çıkıyordu.
Her ne kadar işlem güçleri aynı olsa da, A5 işlemci çift çekirdek sayesinde çok daha iyi bir enerji yönetimi ile karşımıza çıktı. Bu da reel anlamda performansını çok daha yüksek bir seviyeye taşıyordu.
Daha önce iPhone 4 ile 720p video çekebilen iPhone, ilk defa 1080p video çekebilme özelliği ile karşımıza çıktı. Karşımızda kamera yetenekleri de daha iyileştirilmiş bir iPhone vardı. Pil ömrü halen istenildiği seviyede olmasa da 4S çok az daha büyük bir pil ile donatılmıştı.
iPhone 4S için en önemli özellik ise Siri kişisel asistanıydı. iOS 5 ile gelen bu dijtal asistan, yapay zekaya sahip ve kullanıcının sesini tanıma gibi özelliklerle geliyordu. O günler için akıllı telefon dünyasında trendleri belirleyen Siri, bugün Apple ekosisteminin vazgeçilmez bir parçası haline geldi.
Galaxy Nexus ve Galaxy S3 formunun ortaya çıkışı
Google yükselişte olan Samsung ile birlikte iki Nexus modelinin altına imza attı. Bunlardan Nexus S, 2010 yılının sonunda ortaya çıktı. Bu modelde kazanan başarı sonrası Google, Samsung ile yeni bir model için daha bir araya geldi. Böylece Galaxy Nexus modeli ortaya çıktı.
Nexus S ile karşımıza çıkan oval kenarlar ve ergonomik yapı, Galaxy Nexus ile başka bir boyuta taşındı. Nexus S ve Galaxy Nexus modellerinde karşımıza çıkan ergonomik tasarım, S3 ile birlikte bir dönem Samsung estetiğinin de belirleyici öğesi olarak karşımıza çıktı.
Galaxy Nexus, serinin üçüncü modeli. Doğrusu bu modelle birlikte Google telefonları büyük bir rağbet görmeye başladı. Nexus S‘te bu anlamda büyük bir ilgiyle karşılanmıştı. Ancak Galaxy Nexus tasarımdan sunumuna kadar heyecan uyandırdı. Android akllı telefon piyasasının en güncel telefonu, Android 4 Ice Cream Sandwich sürümü ile karşımıza çıkmıştı.
Google daha önce tabletler için Android 3.0 Honeycomb işletim sistemini ortaya çıkarmıştı. Ancak bir süre sonra Android hem tablet hem de akıllı telefonlar için tek sürüm çıkarmaya karar verdi. Bunda piyasaya çıkan phablet telefonların da etkisi vardı.
Öncelikle Samsung bu modeli her pazarda kendi diğer telefonları gibi satışa sundu. Google telefonu olmasından çok Samsung adıyla ön plana çıkan Galaxy Nexus, adından da anlaşılacağı üzere Samsung Galaxy ailesinin önemli bir üyesi. Bu model şimdiye kadar ortaya çıkan akıllı telefon modellerinden çok farklı bir forma sahipti. Yuvarlatılmış kenarlarının dışında, ekranda da hafif bir eğim vardı.
Böylece telefon yere düştüğünde bile ekran yere çarpmıyordu. Ancak ekranın en önemli özelliği Oleophobic coating denilen, yani parmak izi tutmayan bir ekran ile karşımıza çıkmış olmasıydı. Özellikle ergonomik olarak çok başarılı olan model, 4,65 inçlik dev bir ekrana sahipti ve bu ekran uzun ince bir yapıda gövdeye yerleştirilmişti.
O dönemde 4,3 üzeri üretilen ekranları tek elde kontrol etmek neredeyse imkansızdı. Samsung ve Google mühendisleri ise çerçeveleri inceltip ekanı uzunlamasına gövdeye yerleştirmeye karar verdi. Bu da tek elde kolayca kontrol edilmesini sağlıyordu. Doğrusu o dönem için devrimsel bir özellikti.
Ekran tarafında ise Galaxy Nexus modeli parlak Super AMOLED panelle karşımıza çıktı. Bu ekran o dönemin ekran çözünürlüklerinin çok üzerinde 1280 x 720 gibi bir ekran çözünürlüğüyle karşımıza çıkıyordu. Ancak bu modelin en önemli özelliği dokunmatik ve fiziksel tuşları ortadan kaldırmasıydı.
Android 4 Ice Cream Sandwich versiyonu ile birlikte fiziksel tuşların yerini yazılımsal tuşlar aldı. Ancak üreticiler bu yazılımsal tuşlara hemen adapte olmadı. Android 4 ile gelen bu yazılımsal tuşlar Nexus modellerde kullanılmaya devam etti. Ekran gövde oranının önem kazanmasıyla birlikte, üreticilerde yavaş yavaş bu fiziksel tuş inadından vazgeçecekti.
Android Ice Cream Sandwich versiyonu, Google’ın Android versiyonları arasında ilk ciddi anlamda değişiklikler sağladığı versiyonlardan biriydi. NFC teknolojisi Nexus S ile karşımıza çıkmış olsa da, Galaxy Nexus çok daha başarılı bir NFC hassasiyetine sahipti. Bunun dışında Android, iOS‘tan çok daha önce yüz tanıma teknolojisiyle Ice Cream versiyonu sayesinde tanışmış oldu.
Tabii ki burada bir Face ID sensöründen ve hassasiyetinden bahsetmiyoruz. Google bunu ön kamera ve yazılım aracılığıyla yapıyordu. O dönem için çok başarılı olmasa da, desenli kilit ekranı yerine bu güvenlik önlemini de kullanmak mümkündü. Sonradan Samsung bu yazılımsal avantajı sensörlerle güçlendirip yüz tanıma özelliğini geliştirme yoluna gidecekti.
Nexus S gibi Galaxy Nexus modeli de o yıllara göre bile yetersiz kalan 5 Megapiksel kamerayla karşımıza çıkmıştı. Ancak Nexus serisi ve sonra Pixel serisi Android akıllı telefon modellerinde karşımıza çıkan gelişmiş kamera yazılımı, bir çok modelden çok daha başarılı ışık ve renk doygunluğu sunmasını sağlıyordu. Bugün bile Google telefonlar, kamera yazılımı sayesinde pazarın çok kameralı modellerine taş çıkaran performornslarla karşımıza çıkıyor.
Samsung Galaxy Nexus ile birlikte Samsung çok daha güçlü bir şekilde pazara hakim olmaya başladı. Nexus modellerin diğer amiral gemisi modellere göre ucuz olmaları, bu telefonları daha da cazip kılıyordu. Özellikle ABD’de Nexus akıllı telefon modelleri Android geliştiricilerin vazgeçemediği modellerdi.
Galaxy S3 ve Samsung’un yükselişi
Samsung, bu yuvarlatılmış formu aldı ve Galaxy S3 modeliyle karşımıza çıktı. Şimdi bakınca gereksiz gelen bir çok özelliğe sahip olan S3, gerçekten de etkileyici bir tasarıma sahipti. Mayıs ayında tanıtılan akıllı telefon, tüm dünya ile aynı anda Türkiye’de de piyasaya çıktı. Türkiye piyasasına büyük önem veren Samsung, bu sayede lansmandan aylar sonra Türkiye’ye gelen iPhone karşısında tüketicinin gönlünü kazanmanın peşindeydi.
Samsung Galaxy S3 ile birlikte ergonomik açıdan büyük bir devrim gerçekleştirdi. Telefonun o döneme göre büyük olan 4,8 inç ekranı tıpkı Galaxy Nexus modelinde olduğu gibi uzun ince bir şekilde gövdeye yerleştirildi. Bu sayede o dönem için büyük olan bu ekranı kolayca kontrol etmek mümkün oluyordu.
Galaxy S3 bugün diğer firmaların pek tercih etmediği Smart Stay dediğimiz özellikle karşımıza çıktı. O dönemler için gerçekten de telefona baktığınız sürece ekranın açık kalması özelliği çok ilgi çekiciydi. Bugün için Samsung Android akıllı telefon modelleri için hala yer alan bu özellik, ön kamera aracılığıyla kullanılıyor.
Telefonun üst bildirim çubuğunda yer alan göz işareti, özelliğin açık olduğunu gösteriyor. Bu özellik sayesinde ekranı izlediğiniz sürece açık kalmasını sağlayabiliyorsunuz. Özellikle o dönemde telefona elinizi atmaya gerek kalmadan ekranın açık kalması oldukça havalı bir özellikti.
Ancak özelliğin en azından o yıllar için pil optimizasyonu açısından pek de başarılı olduğu söylenemez. İnsanların daha fazla ekrana bakmasını teşvik ettiği eleştirileri alan özelliği Samsung, daha sonra özelliği kapalı olarak sunmaya başladı. Böylece kullanıcı tercihi üzerinden şirket eleştirileri azaltmaya çalıştı.
Samsung Galaxy S3, işlemci anlamında da 32 nm işlemci mimarisine sahip Exynoss 4420 ile karşımıza çıktı. O dönemler için Tegra 3 ile başlayan 4 çekirdekli işlemci devrine Samsung Exynoss 4420 ile yanıt veriyordu. Bu işlemci 1.4 GHz gibi bir işlem hızına sahipti.
Tegra 3 ise o dönem için 1.5 GHz işlem hızına ulaşabiliyordu. Yine aynı yılın sonlarında ortaya çıkan Snapdragon S4 Pro işlemcisiyle Qualcomm, dört çekirdekli işlemci yarışına katılmış oldu.
Steve Jobs’un ölümü ve iPhone 5 ile büyük ekran değişimi
Steve Jobs‘un kanserle olan mücadelesi ne yazık ki 2011 yılının Ekim ayında, Jobs’un ölümüyle sona erdi. Teknoloji dünyasını kökünden değiştiren inovasyonlarıyla bir döneme damgasını vuran Jobs, iPhone 4S ile nasıl bir miras bıraktığını da gözler önüne sermişti. İddialar Jobs’un iPhone 5 hatta neredeyse 6 ve 7 modeline kadar planları yaptığı ve Apple için yol haritası çıkardığı yönündeydi.
Diğer modeller için tartışma uzun süre su götürse de, iPhone 5 modelinin Steve Jobs tasarımı olduğuna teknoloji dünyası kesin gözüyle bakıyor. Bu model iPhone 12 modelleri ile birlikte yeniden karşımıza çıkan çerçeveli tasarımın kullanıldığı son modeldi.
Android akıllı telefon modellerinin 5 inç sınırına dayandığı bu yıllarda, Apple kullanıcıları artık çok daha büyük bir ekran beklentisine sahipti. Apple bu beklentiyi karşılamak adına 4 inç boyutunda IPS LCD ekranla karşımıza çıktı.
Ancak bu ekranın farkı ince uzun bir yapıda gövdeye yerleştirilmiş olmasıydı. Apple böylece kullanıcılarının alıştığı tek elle kullanım alışkanlığının da devam etmesini istiyordu. Apple’ın ekran boyutunu yeterince büyütmemesinin altında da bu ergonomik tasarım yatıyordu.
Ekran tarafında 1136 x 640 çözünürlüğü ile karşımıza çıkan telefon, rakibi Samsung’un gerisinde kalmıştı. Ancak Retina ekran teknolojisi bugün bile iPhone ekranının rakipsiz bir parlaklığa sahip olmasını sağlıyor. İşlemci tarafında yine Samsung ile çalışan Apple, A6 işlemcisi çift çekirdekli ve 1,3 GHz işlem gücüne sahipti. Apple o dönemde Samsung tarafından sunulan dört çekirdek teknolojisini kullanmayı tercih etmemişti.
Tabii ki bu model o yıllarda standart haline gelen 4G yani LTE özelliğinini de beraberinde sunuyordu. Görüntülü görüşme konusunu Facetime ile aşan şirket, iPhone 5 ile birlikte Facetime uygulamasını mobil şebekeden kullanılmasının da yolunu açtı. Aslında bu küçük değişiklik, LTE ile birlikte mobil internet çağının da başladığının işaretiydi.
Bunun dışında iPhone 5, Android Ice Cream ile karşımıza çıkan yüz tanımayı iOS 6 ile karşımıza çıkardı. Ön kamera üzerinden yapılan bu yüz tanıma daha sonra çok daha gelişmiş bir seviyede Face ID olarak karşımıza çıkacaktı.
HTC yükselişe geçiyor: One serisi
Bir taraftan Samsung, bir taraftan ise Apple amiral gemisi akıllı telefon yarışında öne çıkarken, HTC ise arkada kalma niyetinde değildi. Türkiye’de de büyük ilgi gören HTC One serisi, markanın amiral gemisi akıllı telefon piyasasında önemli atılımlarından biri oldu.
HTC One V, One S, One X ve One XL ile artık dört kişilik olan bu amiral gemisi ailesi, firmanın akıllı telefon pazarında yükselişini sağladı. Öyle ki HTC uzun süre bu başarıdan ilham alarak One ismini tıpkı Samsung Galaxy gibi telefon modellerine eklemeye başladı.
Bu modeller arasında en yüksek performansa sahip olan model Snapdragon S4 Plus ile karşımıza çıkan One XL modeliydi. Serinin diğer amiral gemisi One X ise Tegra 3 gibi rakip dört çekirdekli işlemciyi kullanıyordu. İki cihaz arasında yaşanan performans farkı ise Qualcomm’un mobil işlemci piyasasında neden bir adım önde olduğunun kanıtıydı.
Hatta serinin orta segment modeli One S bile One X karşısında çok daha performanslı bir yapıya sahipti. One X ısınma ve donma sorunlarıyla uzun süre boğuştu. HTC her ne kadar malzeme kalitesinde sektörde farklı bir yerde olsa da, ısınma sorunları ve Sensation arayüzünün yavaşlığı gibi sorunlarla boğuşuyordu.
HTC One serisi ilk defa Android akıllı telefon modelleri arasında çıkarılamayan bir pille karşımıza çıktı. Isınma sorunlarını ortadan kaldırmak isteyen marka, bu modellerin arka kapaklarında seramik kaplama kullanmıştı. Bu sayede hem daha ince hem de daha hafif telefonlar karşımıza çıktı.
Özellikle One S, 7,8 mm gibi bir boyutla o dönemin en ince akıllı telefonu haline geldi. Doğrussu bugünün şartlarına göre bile fazlasıyla ince bir model. Ağırlık olarak ise sadece 119 gr ağırlığına sahipti.
Bu modelin 4,3 inç ekran boyutuna sahip olduğunu da hatırlatalım. Serinin en popüler modeli haline gelen One S, ısınma sorunlarının yaşanmadığı, stabil ve sağlam bir HTC akıllı telefon olarak akıllarda kaldı.
Çinliler akıllı telefon piyasasına giriyor
Çinli Android akıllı telefon üreticileri, 2010 yılından itibaren dünya piyasasına yayılmaya başladı. Bugün amiral gemisi akıllı telefon modelleriyle ses getiren Huawei, ilk olarak giriş ve orta seviyede şansını denemiş ve özellikle Avrupa ve Asya pazarında önemli bir pazar payı elde etmişti.
Markanın Türkiye pazarına girişi ise 2011 yılında oldu. Türkiye pazarına iddialı giren marka, KVK ortaklığı ile giriş ve orta seviye cihazlarıyla karşımıza çıkmıştı. IDEOS ve IDEOS X5 adlı küçük avuç içi boyutlarda olan bu akıllı telefonlar o dönemlerde neredeyse bir tuşlu telefon fiyatına sahipti.
Huawei pazarda tutunmak ve başarı kazanmak için öncelikle giriş ve orta seviye akıllı telefon piyasasını sallamaya karar verdi. Bu pazarda güçlü olan Samsung ve LG gibi markalardan çok daha düşük fiyatlar ile karşımıza çıkan marka, kullanıcıları da kısa sürede kendisine çekti.
O yıllar için çok başarılı telefonlar olmasa da, bütçesi kısıtlı olan kullanıcılar için Huawei iyi bir seçenek olarak karşımıza çıkıyordu. Ancak markanın ilk yıllarında en büyük sıkıntısı bilinirlikdi. 3G ve 4G baz istasyonalrında dünya lideri olan firma, bu yatırımlardan elde ettiği geliri ve tecrübeyi akıllı telefon sektöründe kullanmak istiyordu.
Örneğin Türkiye’de Huawei markasının adını bilmeyi bırakın telfuz edebilen insan sayısı bile bir elin parmaklarını geçmiyordu. Ancak marka kısa sürede Avrupa, Amerika ve Asya pazarında büyük bir yükselişe geçmeye başladı.
Ancak bu pazarda Huawei tek değildi. Çinli diğer iki marka olan Oppo ve Xiaomi’de kısa sürede akıllı telefon sektöründe önemli başarılar elde etmeye başladı. Oppo Find 5 ile amiral gemisi akıllı telefonlar arasında önemli bir yere sahip oldu. Özellikle donanımsal anlamda HDR özelliği ilk defa bu modelle karşımıza çıktı. Oppo, daha sonrasında da önemli başarılar elde etti ve akıllı telefon dünyasında bir çok ilke imza attı.
Xiaomi ise 2011 yılında başlayan Mi 1 ve 2012 yılında ortaya çıkan Mi 1S ile özellikle Çin’de büyük bir ilgi gördü. Xiaomi’nin en önemli özelliği ise bugün bile en iyi kullanıcı arayüzlerinden olan MIUI arayüzü oldu.
Daha ortada akıllı telefonu bile olmadan 2010 yılında geliştrilen bu arayüz, neredeyse stok Android gibi hızlı bir yapıya sahipti. Daha sonra ortaya çıkan Mi 2 ve Mi 3 ise markanın tüm dünyada nam salmasını sağlayacak özelliklere sahipti. Özellikle Mi 3, döneminin en hızlı Android telefonlarından biri olarak karşımıza çıktı.
Dosyamızın bir sonraki bölümünde Note efsanesini unutulmaz hale getiren Galaxy Note 2 ve 3 ile birlikte phablet telefonların yükselişini, Apple’ın iPhone 6 ile yaşadığı değişimi, akıllı telefon çağında yaşanan full HD ekran devrimi ve kamera savaşlarını ele alacağız.
{{user}} {{datetime}}
{{text}}