Teknoloji Haberleri - ShiftDelete.Net
Reklam
Reklam

Dünden bugüne cep telefonu tarihi – 8

Ana sayfa / Akıllı Telefon

Dünden bugüne cep telefonu teknolojisi ve tarihi gelişimini ele aldığımız dosyamızın bir önceki yazısında 2014 yılını tam anlamıyla bitirememiştik. OnePlus’ın ortaya çıkışı, yerli akıllı telefon hamlesi ve Google’ın Project Ara ile modüler akıllı telefon denemesi gibi önemli konularla serimize devam ediyoruz.

Amiral gemisi akıllı telefon çağında dev ekran dönemi 

Bir zamanlar 5 inç ve daha büyük ekranlar phablet olarak adlandırılıyordu. Ancak 2014 sonu ve 2015 yılını içeren yeni dönemde artık 5 inç hatta 5.5 inç ekranlı akıllı telefonlar kullanıcılara normal gelmeye başladı.

Dev ekranlı bu akıllı telefon modelleri aynı zamanda cep telefonu kavramını yeniden anlamsız hale getirdi. Zira ilk cep telefonu kadar olmasa da, akıllı telefon boyutlarıyla artık dönemin ceplerine sığmayacak hale gelmişti. Bu yeni dev ekran çağına Apple’da iPhone 6S Plus ile katıldı.

Reklam
Reklam

Dünden bugüne cep telefonu tarihi – 7

Cep telefonu tarihinde, dev ekranlı akıllı telefon devrine geçiyoruz. iPhone 6 Plus ile Apple'da bu yeni modaya uyum sağlamıştı.

Uygun fiyatlı amiral gemisi: OnePlus One

OnePlus aslında Nexus akılı telefonlarla birlikte hayatımıza giren uygun fiyatlı amiral gemisi akıllı telefon çağının önemli yıldızlarından biriydi. Çinli Oppo’dan ayrılarak kurulan OnePlus, Android dünyasına kafa yormuş Pete Lau ve arkadaşları tarafından 2013 yılında kuruldu.

Amaçları Android dünyasının sınırsız özgürlük alanını kullanıcıya da hissettirecek Nexus benzeri bir saf Android ile piyasaya çıkmaktı. Kısa sürede akıllı telefon piyasasına OnePlus One ile giren firma, henüz bu ilk telefonuna arayüz yazılımı geliştirmemişti. Ancak CyanogenMod 13 adlı özel ROM ile birlikte, Android kullanıcılarının kısa sürede ilgisini çekti.

CyanogenMod, Android kullanıcılarının akıllı telefonun sınırlarını aşmak için kullandığı özel ROM yazılımlarının en iyilerinden biri. Bu yazılım desteğiyle birlikte, performans açısından Android’in iOS karşısında stabil olmadığı efsanesi de son bulmuş oldu.

Özellikle bu ROM sayesinde OnePlus One devrin birçok amiral gemisi Android telefonunu performans açısından ezip geçiyordu. İşlemci tarafında Snapdragon 801 ile gelen model, 13 Megapiksel çözünürlüğe sahip, 4K 30fps video çekme özelliği ile gelen kameraya sahipti.

Ekran tarafında ise pil tasarrufu konusunda çok başarılı olan LTPS IPS LCD panel teknolojisi kullanılmıştı. Plastik bir kasa ile gelen model buna rağmen çıkarılamayan bir pille karşımıza çıkmıştı. Arka kapağı değişebilen OnePlus One 4K video desteğine rağmen microSD kart desteği de sunmuyordu.

Bu dönemin amiral gemisi akıllı telefon modelleri karşısında çok daha uygun fiyatlara satılan OnePlus One, çok kısıtlı bir satış kanalına rağmen, büyük bir beğeni topladı.

Türkiye’de de adını kısa sürede duyuran telefon, o yıllarda özellikle özel ROM kullanan Android kullanıcılarının bir şekilde almak istediği Android akıllı telefon modellerinin başında geliyordu.

OnePlus 2 ve OxygenOs geliyor: En hızlı Android

Aslında OxygenOS, CyanogenMod ile karşımıza çıkan hızlı, neredeyse hatasız, hatası çıksa bile kısa sürede hataları düzeltilen, kısacası yaşayan bir arayüz olarak karşımıza çıktı.

Genel olarak Android arayüzleri işletim sistemini yoran, fazla yer kaplayan ve güncelleştirmeleri zorlaştıran yazılımlar olarak karşımıza çıkıyor. Son yıllarda bu arayüzleri sadeleşti ve RAM üzerine eskisi gibi baskı kurmuyorlar.

Dünden bugüne cep telefonu tarihi – 6

Dünden bugüne cep telefonu teknolojisinde, Apple ile Android akıllı telefon savaşı devam ediyordu. Ama asıl savaş LG ile Samsung arasındaydı.

Ancak buna rağmen Android dünyasının en dinamik arayüzü açık ara OxygenOS olarak karşımıza çıkıyor. Bunun temel sebebi ise ilk yıllarda CyanogenMod ekibiyle birlikte bu arayüzün geliştirilmesi. Tam anlamıyla CyanogenMod uyumlu olan bu arayüz, kullanıcıların özel ROM kullanmasını da kolaylaştıracak bir yapıda.

Ancak özel bir ROM gibi geliştirilen, az yer kaplayan bu arayüz Android 5.0 Lollipop işletim sistemiyle birlikte çok daha hızlı bir yapıya kavuştu.

Android Lollipop ile birlikte Android dünyası, parça parça geçilen materyal tasarımını tam anlamıyla benimsemiş oldu. Bu tasarım göze hoş görünmenin yanında, uygulama simgelerinden widgetlara kadar daha az RAM kullanan arayüz tasarımlarının da yolunu açmış oldu. İşte OxygenOS ve CyanogenMod bu yolun taşlarını çok daha önceden atmıştı.

OnePlus 2 ile birlikte, OnePlus şirketii çok daha fazla satış kanalıyla, daha agresif bir satış politikasına geçti. İlk modelin başarı getirmesi ve OnePlus 2 modeline rağmen 2015 yılında hala satıyor olması ise nasıl bir fenomen haline geldiğini ortaya koyuyor.

OnePlus, bugün bile hala kullanılan kırmızı kabloları, kırmızı logosu ve tasarım öğelerini ilk modelden beri kullanıyor.

Markanın Android dünyasının iPhone’u olarak adlandırılması boşuna değil. Hem tasarımsal anlamda kendi çizgisini koruyan firma, yazılımsal anlamda da kullanıcısıyla derin bir bağ kuruyor.

Birçok Android akıllı telefon firmasının aksine OnePlus, kullanıcılardan gelen eleştirileri dinleyip, kısa sürede tüm yazılımsal sorunları çözmesi ile tanınıyor. Son zamanlarda iç gösteren kamera skandalının, yazılımsal bir güncelleme ile aşıldığını da hatırlamak da fayda var.

OnePlus 2 özellikleri

OnePlus 2 ile birlikte firma karşımıza parmak izi sensörü yeniliğiyle çıkmış oldu. Daha önce fiziksel tuş kullanmayan firma OnePlus 2 modelinde parmak izi sensörü bulunduran bir fiziksel tuş ile karşımıza çıktı.

Ancak o dönemde firma, fiziksel tuşun doğru çalışmaması, bozulması ve parmak izi sensörü hataları ile boğuşmak zorunda kaldı. Buna rağmen çok az modelde rastlanan bu sorun OnePlus  tarafından çözülmeye çalışıldı.

OnePlus 2 modeliyle ilk defa OxygenOS arayüzü karşımıza çıkmış oldu. Aslında arayüz OnePlus 2 henüz piyasaya çıkmadan OnePlus One modeli için yayınlanmıştı.

Ekran açısından aynı paneli kullanan firma, plastik arka kapak ısrarına karşın bu sefer telefonun kasasında alüminyum kullanmıştı. Daha yetenekli bir kamera ile gelen model, dönemin modası haline gelen lazer netleme özelliğiyle karşımıza çıktı.

İki telefon arasında en büyük fark ise, OnePlus 2 ile karşımıza çıkan Snapdragon 810 işlemcisiydi. Bu işlemci 20 nm işlemci mimarisine sahipti ve Qualcomm’un ilk sekiz çekirdekli işlemcisiydi.

İşlemcide 4 adet 1.56 GHz Cortex-A53 ve 4 adet 1.82 GHz Cortex-A57 çekirdek kullanılmıştı. Ancak bu işlemci Qualcomm’un en üst seviye işlemcisi olmasına karşın, pil ömrü ve ısınma sorunları nedeniyle o döenmin Android akıllı telefon modellerinde büyük sorunlar yarattı.

OnePlus 2 ile birlikte uygun fiyatlı amiral gemisi telefon sınıfı doğmaya başladı. Bu üst seviye cihazlar bir süre sonra artan akıllı telefon fiyatları karşısında anlamını yitirsede, son yıllarda yeniden yükselişe geçti. Tabii ki OnePlus için de halen uygun fiyatlı amiral gemisi sıfatını kullanmak mümkün değil.

Firma, yılın sonuna doğru yeni bir hamle yaparak OnePlus X ile karşımıza çıkacaktı. Özellik olarak OnePlus 2 ile çok da farkı olmayan hatta OnePlus 2‘nin video tarafında daha iyi olduğu akıllı telefon, microSDXC kart eklenebilmesi ile öne çıkıyordu.

Yine akıllı telefon çift SIM kart desteğine de sahipti.  Ancak aynı yıl içinde tanıtılan bu ikinci model OnePlus kullanıcılarının kalbini çalan T modellerinin de doğmasına vesile olmuş oldu.

Yerli akıllı telefon hamlesi

Akıllı telefon teknolojisinin gelişmesi ile birlikte birçok ülke, ithal akıllı telefon markalarına alternatifler üretmeye çalıştı. Türkiye’de 2013 yılında Turkcell ile birlikte ilk yerli telefon hamlesini yapmaya girişti.

Yine aynı dönemlerde piyasaya giren, ABD lisanslı ama Türk şirketi olan General Mobile ise GM Discovery modeli ile ilk yerli telefon olma iddiasıyla karşımıza çıktı. Turkcell ise T40 modelini 2013 yılının Ağustos ayında tanıtmıştı.

Dünden bugüne cep telefonu teknolojisi – 5

Cep telefonu kullanıcıları bu yeni çağda amiral gemisi akıllı telefon modellerine yönelmeye başlamıştı. İşte ilk amiral gemisi savaşları:

Ancak T40 yerli akıllı telefon, uygun fiyatına karşın 480 x 800 piksel gibi çok düşük bir çözünürlüğe sahipti. Tasarım ve konfigürasyon açısından Türk mühendislerinin emeği olan model ne yazık ki Türkiye’de değil Çin’de ZTE tarafından üretiliyordu. Türkiye’de ise Turkcell mühendisleri donanımsal olarak hazır olan telefonu yazılımsal anlamda eklemeler yapıyordu.

Telefonun o dönemde en ilgi çekici özelliği ise iş profili için kullanılan ayrı bir profilin T40 ile kullanılabilmesiydi. Dokunmatik hissi çok da iyi olmasa da, ilk olma özelliği T40 ve sonrasında çıkan Turkcell telefonları için önemli bir satış başarısı getirdi. Buna karşın akıllı telefonun tamamen Türkiye’de üretilmesi planları başarıya ulaşamadı.

GM Discovery

General Mobile tarafından Türkiye’de üretilen bu ilk yerli akıllı telefon Discovery, markanın en çok talep gören ve en başarılı markası haline geldi. İlk modelle karşımıza çıkan ve T40’a göre çok daha tatminkar bir kalite sunan ekran 720 x 1280 çözünürlüğü, 4 ve 16 GB depolama kapasitesi gibi özelliklerle karşımıza çıktı.

Özellikle 4GB kapasiteli modeli çok ucuz olsa da, dönemin depolama şartlarının çok altında kalıyordu. MicroSD desteği de sunan model, MediaTek MT6589 giriş seviyesi 4 çekirdekli işlemcisini kullanıyordu. Akıllı telefon fiyatlarının alıp başını gittiği yıllarda GM Discovery modelleri uzun süre giriş seviye akıllı telefon pazarında önemli başarı kazandı.

Vestel Venüs serisi

Vestel ise ilk yerli akıllı telefon ürettiği iddiasında olan üçüncü marka. Turkcell’in üretimi Çin’de başka markaya yaptırması, General Mobile markasının ABD lisanslı olması gibi nedenler, Vestel Venüs için ilk yerli akıllı telefon iddiasının arkasını dolduruyordu.

Vestel bugün halen giriş ve orta seviye akıllı telefon pazarında önemli bir yere sahip olan Venüs serisini ilk olarak 2014 yılının sonlarına doğru karşımıza çıkardı.

Vestel’in kendi fabrikasında imalatı yapılan akıllı telefon, Google lisansını yasal olarak alan ilk firma olma başarısını da göstermişti. İlk tanıtımda beş Venüs telefon tanıtılmıştı. Hatta bu modeller ile ilk olarak IFA 2014 teknoloji fuarında karşımıza çıkmıştı.

Ancak bu modeller arasında çok büyük farklar olmaması eleştiri konusu oldu. İki ayrı modelle karşımıza çıkan Venüs V serisinde daha yuvarlatılmış kenar tasarımı, X serisinde ise daha köşeli bir tasarım kullanmıştı.

Giriş seviyesinde Vestel Venüs 4.5 V modeli giriş seviyesine konumlandırılmıştı. Özellikleri açısından pek de tatmin edici olmayan cihaz, İşlemci tarafında 1.2 GHz hızında çalışan Snapdragon 200 ile karşımıza çıktı.

Telefon RAM tarafında ise 512 RAM gibi dönemin ihtiyaçlarına hiç de uygun olmayan bir kapasiteye sahipti. Ekran tarafında 480 x 854 piksel çözünürlüğünde düşük kaliteli QHD bir ekran karşımıza çıkıyordu.

Belki de telefonun en iyi tarafı Android 4.4 KitKat işletim sistemiydi. Özellikle KitKat ile birlikte az RAM kullanan giriş seviye telefonlar eskisine göre daha hızlı çalışmaya başlamıştı.

Vestel Venüs 5 V ve 5 X modellerinde ise işlemci tarafında yine Snapdragon 200 kullanılsa da, ekran 960 x 540 çözünürlüğe yükselmişti. RAM tarafında 1GB olan kapasite ile bu iki modelde giriş seviyesinde ama büyük ekranlı cihazlardı.

Vestel Venüs 5.5 inçlik V ve X modelleri ise orta seviyede konumlandırıldı. Bu iki telefonda dönemin orta seviyede başarılı işlemcisi 1.2 GHz işlem gücüne sahip Snapdragon 400 kullanılıyordu. Ekran tarafında ise 1280 x 720 piksellik HD ekran karşımıza çıktı. Bu telefonlardan 4.5 V 449 TL gibi, o dönemin akıllı telefon fiyatlarının çok altında bir fiyatlandırmaya sahipti.

En üst versiyonlar olan 5.5 modelleri ise 889 TL gibi uygun bir fiyatla karşımıza çıktı. Vestel Venüs serisi ilk tecrübesizliği sonrası, her yeni modelde çok daha iyi tatmin edici özelliklerle yerli akıllı telefon piyasasında önemli yer tutmaya devam ediyor.

Samsung Galaxy Note 4 ve iPhone 6 Plus karşı karşıya

Samsung Galaxy Note serisinin bu dördüncü nesli, birçok yenilikle karşımıza çıktı. Hatta Note kullanıcılarının favorisi olan Note 4 ile birlikte, S Pen çok daha yetenekli olmanın yanı sıra basınç duyarlılığı anlamında da bir üst seviyeye çıkmıştı.

iPhone 6 Plus ile birlikte Phablet savaşlarında yeni bir cephe açmış oldu. Büyük ekranlı akıllı telefon savaşlarından uzun süre uzak duran Apple, iPhone 6 Plus ile birlikte büyük bir değişimin içine girdi.

Dünden bugüne cep telefonu teknolojisi – 4

Akıllı telefon modelleri için ilk yıllarda bile rekabet vardı. Döneme damgasını vuran android akıllı telefonlar ve tabii ki iPhone modelleri.

Note 4 ise hem 2014 hem de 2015 ilk çeyreği için önemli Amiral gemisi telefon modellerinden biriydi. Ekran tarafında iPhone 6 Plus 5.5 inç boyutunda IPS LCD ekrana sahipti. Bu ekranın çözünürlüğü ise 1920 x 1080 piksel çözünürlüğündeydi.

 

Note 4 ise 5.7 inç gibi çok daha büyük ve geniş bir ekranla karşımıza çıkıyordu. iPhone 6 Plus ekranı uzunlamasına yayılırken, Samsung mühendisleri Note kullanıcıları için çok daha geniş bir ekran kullanıyordu.

Tabii ki burada Apple, iPhone Plus modellerinde bile tek elle kullanılabilecek ergonominin peşindeydi. Samsung ise Note serisinde, kalem aparatı sayesinde tek elle kullanım ergonomisini artık dert etmiyordu.

Ekran çözünürlüğü konusunda rakibinin önünde olan Samsung, 1440 x 2560 piksel çözünürlüğe sahip Süper AMOLED ekranla karşımıza çıkıyordu. iPhone 6 Plus 401ppi yoğunluğa sahipken, Note 4 ise 518ppi piksel yoğunluğu ile rakibini geride bıraktı.

İşlemci tarafında ise Apple A8 ve Exynos 5433 karşı karşıyaydı. Tabii ki akıllı telefon aynı zamanda Qualcomm’un Snapdragon 805 işlemcisini kullanıyordu. Exynos 5433 ve A8 20 nm fabrikasyon süreci ve 64 bit teknolojisine sahipti. Ancak 805 28 nm mimari ve 32 bit desteğine sahipti.

Qualcomm 805 tüm bunlara karşın çok daha yüksek performans değerlerine sahipti. Bunu da dört çekirdekli yapısı ve güçlü Krait çekirdeklerine borçluydu. Ancak bu mobil işlemci pazarında Qualcomm hakimiyeti için sona yaklaşılıyordu. Bunun ilk emareleri ise 810 işlmcisiyle karşımıza çıkacaktı.

Apple, 2015 sonunda iPhone 6S modelinde kullandığı yeni işlemcisiyle pazarın lideri haline geldi. Kirin işlemciler ise ilk defa o yıl performans değerleri açısından Qualcomm’u geçmişti. MediaTek ilk amiral gemisi işlemcisi Helio X10 ile piyasada taşları yerinden oynatmaya başlıyordu.

İşlemci anlamında Note 4 bir adım önde olsa da, Apple iOS 8 ile çok daha performanslı bir yapıya kavuşmuştu. Android tarafında ise 4.4 KitKat ile çok daha verimli bir işletim sistemi karşımıza çıkmıştı. Ancak Android dünyasının iOS ile başa baş mücadelesi Android 5 Lollipop ile başlayacaktı.

Galaxy Note 4, yeni S Pen ile Note 3 modeline göre hassasiyeti iki katına kadar artırmıştı. Böylece el yazısını çok daha iyi algılayan kalem, çok daha akıcı bir kullanıcı deneyimi sunuyordu.

Yeni S Pen ile birlikte, Note 4 karşımıza çoklu görev seçeneği ile geldi. Artık S Pen kullanarak aynı anda birden fazla uygulamayı çalıştırmak mümkün olacaktı. Bu stylus kalem ile fotoğraf düzenlemek de çok daha kolay bir hale gelmişti. Yine Samsung kalemin kaybolmasını önlemek için özel bir mesajla kullanıcıyı uyarabiliyordu.

Apple, iPhone 6 Plus ile ilk defa büyük ekranlı telefon üretmiş olsa da, bir çok telefon üreticinin phablet boyutunu benimsemesini de sağlamış oldu. Bu da artık phablet telefon devrinin sonunun geldiğini gösteriyordu. Artık tüm amiral gemisi akıllı telefon modelleri birer phablet olmuştu.

Yine aynı dönemde çıkan Galaxy Note Edge ise, S6 Edge ile karşımıza çıkacak kıvrımlı ekranın ilk temsilcisiydi. Teknik özellikler açısından farkı olmayan model de sağ tarafa doğru verilen kıvrım bölümünde, menüler bulunuyor ve S Pen ile bu menüler kontrol edilebiliyordu.

LG G4 ve Samsung Galaxy S6 karşı karşıya

LG G4 ile birlikte hem yükseliş devrinin zirvesine çıkmış hem de büyük bir duraklama ve çöküş devrine doğru yaklaşmıştı. LG G4 birçok anlamda dönemin en amiral gemisi akıllı telefon modellerinden biriydi. Hatta LG G2 ile karşımıza çıkan uygun fiyat sürprizi bir süre sonra G4 ile yeniden denendi. Ancak bu kullanıcının düşük fiyat beklentisi, G5 ile birlikte LG’nin zor bir döneme girmesine neden olcaktı.

Dünden bugüne cep telefonu teknolojisi – 3

Cep telefonu teknolojisi ve tarihi açısından yeni bir çağ başlamıştı. Akıllı telefon çağı sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Galaxy S6 ise yine dönemin en dikkat çeken amiral gemisi Android akıllı telefon modellerinden biriydi. Gelin dönemin en iddialı Android akıllı telefon modellerini karşılaştıralım. Ekran tarafında LG G4’ün 5.5 inçlik dev ekranı, 1440 x 2560 piksel çözünürlüğünde ve 538ppi piksel yoğunluğuyla karşımıza çıkıyordu.

Samsung Galaxy S6 ise 5.1 inç büyüklüğünde ekranıyla 1440 x 2560 piksel çözünürlük ve 577ppi piksel yoğunluğuyla bu sefer rakibinin bir tık önüne geçmişti. Bir tarafta her açıdan görülebilen ve daha az pil tüketen IPS LCD, diğer taraftan ise daha parlak ve göz alıcı AMOLED ekran bizi karşılıyordu.

LG G4 modelinde işlemci olarak karşımıza Snapdragon 808 işlemcisi çıkıyordu. Bu işlemci o dönemin ısınma ve pil ömrü sorunlarıyla saç baş yolduran 810 işlemcisinin bir tık altında yer alıyordu. Snapdragon 810‘da 8 çekirdek yer alırken, 808 altı çekirdekli bir yapıya sahipti.

İki işlemci de 64 Bit teknolojisiyle donatılmıştı. Buna karşın 810 çok daha performanslı bir işlemci olarak karşımıza çıkıyordu. Ancak LG G4 daha iyi bir pil ömrü elde etmek ve ısınma sorunları yaşamamak için 808 tercihi yapmıştı.

Samsung Galaxy S6 ise Exynos 7420 ile karşımıza çıktı. Çok daha önce sekiz çekirdek teknolojisine geçen Samsung, 14 nm gibi o dönemin çok ilerisinde bir fabrikasyon süreci ile karşımıza çıktı. Performans anlamında Galaxy S6 çok daha öne çıkıyordu. Ancak yine de amiral gemisi bir işlemciyle karşımıza çıkan LG G4, yaptığı kampanyalarla çok daha uygun fiyatlı olarak S6 karşısında önemli bir avantaj elde edecekti.

Kamera tarafında benzer performanslar sergileyen iki modelin en öne çıkan özellikleri ise o yıllarda ortaya çıkan hızlı şarj teknolojisi. LG G4 18W hızlı şarj ile gelirken, Galaxy S6 ise 15W hızlı şarj desteğine sahipti. O dönemde Çinli modellerin başlattığı bu hızlı şarj yarışı, yaklaşan yeni Çinli akıllı telefon devlerinin de ilk işaret fişeklerinden biriydi.

Tasarım anlamında ise LG G4, plastik kasasına rağmen, telefonla birlikte gelen deri görünümlü kılıflarla fark yaratıyordu. Yine LG G2‘den beri var olan sihirli tuş, kameranın yam altında yer almaya devam ediyordu. Tasarım çizgisi anlamında ise Nexus 5 ile karşımıza çıkan sade tasarım benimsenmişti.

Galaxy S6 modeli ise ilk defa çok daha ince bir çerçeve ile karşımıza çıkmıştı. LG, G2 ve G3 ile uzun süreden beri ince çerçeve ve geniş ekran kullanıyordu. Samsung ise S6 ile birlikte bu yeni modaya uymaya karar vermişti. Ancak Edge modeliyle bu modayı çok daha ilginç bir yere taşıyacaktı.

Galaxy S6 Edge ve kıvrımlı ekran teknolojisi

Galaxy S6 Edge ile birlikte, Android akıllı telefon çağı için yeni bir dönemin kapısını açmıştı. Daha önce konsept çizimlerde karşımıza çıkan kıvrımlı ekran Edge ve Edge Plus ile gerçeğe dönmüştü. Bu iki yeni modelden Edge ile Galaxy S6 arasında teknik anlamda hiç bir fark bulunmuyordu.

Ancak ekran tarafında kenarlara doğru kıvrılan ekran, yeni kullanım imkanları tanımıştı. Samsung bu kıvrımlı ekrana menüler ekleyerek farklı bir kullanıcı deneyimi sunuyordu.

Galaxy S6 Edge Plus ise ekran tarafında 5.7 inçlik bir boyuta ulaşmıştı. Artık amiral gemisi akıllı telefon boyutları cebe sığmayan, dev boyutlara ulaşmıştı. Edge ekranlar görünüm anlamında Samsung akıllı telefonların bir anda çağ atlamasını sağlasa da, bu kıvrımlı ekranların korunma sorunu ortaya çıktı.

O dönemde Edge ve Edge Plus akıllı telefonlar, çizilme ve kırılma şikayetlerine konu oluyordu. Görünüş anlamında insanı mest eden tasarımına rağmen, bu kıvrımlı ekranı korumak hiç de kolay değildi. Bu da kıvrımlı ekranların bir süre sonra hayatımızdan çıkmasına neden oldu. Ancak gelecek yıllarda farklı şekillerde yeniden kullanıcılarla buluştular.

iPhone 6s ve 6S Plus ile son S serisi

iPhone için bir gelenek haline gelen S serisi, bir önceki modelin donanımsal anlamda güçlendirilmiş versiyonu olarak karşımıza çıkıyordu. Hatta bir dönem Apple’ın bu güçlendirmeyi bile yapmadığı 5S ile gündeme gelmişti. Ancak iPhone 6S serisi ile birlikte Apple ilk olarak RAM kapasitesini 2 GB olarak değiştirdi.

Şimdiye kadar Android dünyasının RAM savaşlarına aldırış etmeyen firma, 6S ve 6S Plus ile birlikte Android akıllı telefon modelleriyle arayı biraz da olsun kapatmış oldu. Ancak ekran tarafında halen LG tarafından üretilen IPS LCD kullanıyordu. İşlemci tarafında daha performanslı A9 işlemcisi ile 14 nm fabrikasyon süreci ile karşı karşıya gelmiş olduk.

Dünden bugüne cep telefonu teknolojisi- 2

Cep telefonu teknolojisi ve tarihi gelişimini ele aldığımız dosyamız,, kameralı cep telefonu ve akıllı telefon devrimiyle deavm ediyor.

Özellikle o dönemde Exynos ve A9 dışında 14 nm fabrikasyon sürecine geçebilen mobil işlemci bulunmuyordu. Ancak A9 halen çift çekirdekli olarak imal ediliyordu ve bu da mobil işlemci pazarında rakiplerine göre performans testlerinde arkada kalmasına neden oluyordu. Özellikle pazara yeni giren MediaTek, aynı anda 4 çekirdeği birden çalıştırabilen yeni bir teknoloji ile piyasada adını duyurmaya başlamıştı.

Tüm bunalara karşın, iPhone 6S, 3D Touch dediğimiz yeni bir özellik ile gündeme geldi. Bu özellik sayesinde ekrana yaptığınız baskının şiddetini algılayan iPhone 6S‘te yeni açılır menüler karşımıza çıkıyordu. Bu yeni teknoloji kısa sürede Android akıllı telefon modelleri tarafından da taklit edilmeye başladı.

Yeni 6S ve 6S Plus modellerinde çok daha  gelişmiş 2. nesil Touch ID teknolojisi karşımıza çıktı. Bugün çoktan terk edilen bu teknoloji, o dönemde akıllı telelefon modellerinde kullanılan en hızlı parmak izi okuma teknolojisiydi.

iPhone 6S ekran tarafında 4.7 inçlik 750 x 1334 piksel çözünürlükte ve 326ppi gibi düşük piksel yoğunluğuna sahip bir ekranla karşımıza çıkıyordu. Retina ekran teknolojisiyle bu kusurlar kapatılmış olsa da, Android rakipleri çoktan 500ppi sınırlarını geçmişti. iPhone 6S Plus ise 1080 x 1920 piksel çözünürlük ve 401ppi piksel yoğunluğu ile Android rakiplerine çok daha yakın bir seviyede karşımıza çıktı.

Ancak Apple artık S serisi ile zaman kaybı yaşamaması gerektiğini bu seri ile anlamıştı. Özellikle iPhone 6S pil ömrü açısından bir çok Apple kullanıcısını çileden çıkarmıştı. Her ne kadar hem A9 işlemcinin pil performansı hem de iOS platformunun pil dostu olması bu durumu değiştirse de 1715 mAh değerinde bir pil artık giriş seviyesi akıllı telefon modellerinde bile kullanılmıyordu.

Nexus serisinde sona doğru: Motorola Nexus 6 

Motorola, 2011 yılında tüm çabalarına rağmen iflas ile burun buruna geldi. Bu anda ise devreye kendi akıllı telefon markasını yaratmak isteyen Google girdi. Bu dönem sonrası ise Motorola, ABD pazarında hareketlendi ve Moto G tarzı efsanelerin ortaya çıkması sağlandı. Ancak Google şirketi yaklaşık 10 bin civarındaki patenti için satın almıştı.

İlk cep telefonunu üreten firma, tüm ABD kökenli şirketler gibi, her türlü yeni teknolojiyi patentlemişti. Google böylece 2011 sonrası çok daha cesur adımlar atmaya başladı. Tahminler ise Nexus cihazlarının Motorola fabrikalarında üretileceğiydi. Yani tüm teknoloji dünyası Google’dan kendi akıllı telefonunu duyurmasını bekliyordu.

Dünden bugüne cep telefonu teknolojisi-1

Cep telefonu teknolojisi, dünden bugüne nasıl bir değişim geçirdi, cep telefonu modelleri tarihi nereden nereye geldi sizler için derledik.

Ancak 2014 yılının başında, süpriz bir kararla Motorola, Lenovo’ya satıldı. Elinde bulunan patentlerden yalnızca 2 bin küsürü Lenovo’ya satan şirket, akıllı telefon dünyasına girmek için hazırlıklar yapmaya başladı. İşte tam da Lenovo tarafından şirketin satın alındığı zamanlarda, Motorola Nexus 6 karşımıza çıktı. Ve doğrusu tasarımından, ekranına kadar en havalı Nexus akıllı telefonla karşı karşıya kaldık.

Nexus 6 modeli, çoğu Android kullanıcısı için en iyi Nexus olarak adlandırılıyor. Bunun temel sebeplerinden birisi 5.96 inç boyutunda dev AMOLED ekranı. Özellikle Nexus 4 ve Nexus 5 ile karşımıza çıkan IPS LCD yerine, kullanıcılar Nexus 6 ile AMOLED ekrana yeniden kavuşmuş oldu. Bu ekran 1440 x 2560 piksel çözünürlüğe ve 493ppi piksel yoğunluğuna sahipti.

Telefon tasarım anlamında bu dev ekranı çok iyi gizlemeyi başarıyordu. Her ne kadar tek elle kontrol etmesi zor olsa da, Note 4 modelinin bu telefondan çok daha büyük göründüğünü söylemek gerekir. İncecik çerçevesi ve geniş ekranına rağmen, arka tarafta kullanılan bombeli tasarım, telefonun olduğundan daha küçük görünmesine neden oluyordu.

Ancak bu bombeli tasarıma rağmen, arka tarafta kaygan plastik kaplama telefonun düşmesine ve ekran çatlamalarına neden oluyordu. Bir çok kullanıcının o dönemde Nexus 6 konusunda en büyük hayal kırıklığı bu tasarımsal dezavantajıydı.

Kamera tarafında yine zirveye oynayan Nexus 6, 13 Megapiksel çözünürlüğe sahip kamerasıyla tüm amiral gemisi Android akıllı telefon modelleriyle aşık atıyordu. Özellikle Snapdragon 810 işlemcisinde yaşanan sorunlar, 2015 yılında da Snapdragon 805 kullanan Nexus 6 modelinin pazarda avantaj elde etmesini sağladı.

Model olarak son olmasa da, Nexus 6 kod adı olarak son kullanılan 6 rakamıyla karşımıza çıkmıştı. Bundan sonra aynı zamanda ortaya çıkan Nexus 5X ve 6P ise son Nexus telefonlar olacaktı. Aslında bir çok teknoloji uzmanı o dönemde Nexus 6 modelinin son Google telefonu olacağını düşünüyordu.

Bunun ana nedeni ise Google’ın bu model ismini aldığı Philip K Dick romanı olan Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? bilim kurgu romanından ileri geliyor. Romanda Nexus adlı Androidler ile insanların mücadelesi anlatılıyor. İsyan eden Nexus modelleri ise Nexus 6 kod adıyla karşımıza çıkıyordu. Kısacası artık Google kendi akıllı telefonunu kendisi yapmak için kolları sıvamaya başlayacaktı.

Android 5.0 Lollipop ve getirdikleri 

Bu modelle karşımıza çıkan Android 5 Lollipop versiyonu, ilk olarak Nexus 5 akıllı telefonlarına dağıtılmıştı. Google I/O 2014’te tanıtılan yeni sürüm, 3 Kasım 2014 tarihinde Nexus 6 ile karşımıza çıktı. Bu yeni Android sürümü, tasarımsal anlamda materyal tasarımını benimsiyordu. Bugün Google tarafından kullanılmaya devam eden bu sade ve etkileyici tasarım, bir süre sonra Android’in temel tasarım öğesi haline geldi.

Ancak Android Lollipop ile birlikte Google akıllı saatler için geliştirdiği Wear OS ve akıllı televizyon için geliştirilen Android TV işletim sistemlerini de duyurmuş oldu. Bu farklı işletim sistemleri birbirleriyle tam uyumlu çalışıyor, Wear OS kullanan akıllı saatler ile Android akıllı telefon modelleri arasında tam bir iletişim kurulması sağlanıyordu. Android yavaş yavaş iOS kadar stabil bir ekosistem kurmak için adımlar atıyordu.

Android Lollipop ile birlikte pil tasarruf moduda iyileştirilmişti. Artık Android herhangi bir uygulamaya ihtiyaç duymadan, kullanıcılara hangi programın pil tükettiğini gösterebiliyordu. Bu ayarlar üzerinden programları durdurmanız da mümkün hale gelmişti. Wi-Fi ve hücresel verinin nasıl kullanılacağı gibi ayarlarda Lollipop ile karşımıza çıktı.

Bildirimler için uygulamalrın özel kartlar tasarlaması, çok daha gelişmiş bildirimlerin karşımıza çıkmasını sağladı. Artık bu yeni sürümle birlikte, misaf,r moduna kolayca geçmek, kendi kişisel ekranınız için kilit ayarlamanız da mümkün hale geldi.

Google, Android 5.1 versiyonuyla, kilit ekranı ve benzeri güvenlik kilitlerinin hatalı girilmesi sonrası, telefonun kilitlenmesi gibi yeni bir önlem aldı. Bu kilitlenme sonrası telefonu yeniden açabilmek için Google hesabınızı yeniden girmeniz gerekiyordu.

Google’dan modüler akıllı telefon denemesi: Project Ara

Google tarafından 2013 yılında başlatılan Project Ara, aslında Google’ın kendi geliştirdiği akıllı telefon ile piyasaya girmek istemesiyle karşımıza çıktı. Projenin amacı ise modüler akıllı telefon ile Android dünyasının daha da özgür ve kullanıcı odaklı olmasını sağlamaktı.

Google, uzun yıllar bu modüler telefon için geliştirmeler yaptı. Ancak tüm bu geliştirmeler ve araştırmalar akıllı telefon parça tedarikçilerinin engeline takılıyordu. Google, kullanıcıya sadece hafıza kartı tarafında değil, kamera modülünden işlemciye kadar daha fazla hareket alanı tanımak istiyordu.

Uzun yıllar süren müzakereler ve Google’ın piyasada olan etkisine rağmen, Project Ara bir türlü hayata geçemedi. Ancak birçok kullanıcının çıkmadan hayallerini süsleyen bu toplama akıllı telefon fikri, bugün olmasa bile gelecekte yeniden farklı formlarda karşımıza çıkabilir

Doğudan yükselen güneş: Huawei Mate 8

Huawei, diğer Çinli markalar gibi orta ve orta üst seviye Android akıllı telefon pazarını büyütmeye ve bu pazarı ele geçirmeye devam ediyordu. Ancak Kirin işlemci konusunda büyük yatırım yapan Huawei, TSMC ile yaptığı anlaşmalar sayesinde mobil işlemci pazarında önemli bir yer edinmeye başladı.

Önce P8 modeliyle 2015 yılının ilk çeyreğinde kendini gösteren Huawei, asıl amiral gemisi modelini Kasım ayına saklamıştı. Uzun süre akıllı cep telefonu piyasasını kasıp  kavuran Mate serisi, daha önce ortaya çıkmış olsa da Mate 8 ile birlikte amiral gemisi akıllı telefon pazarına ilk ciddi girişini yapmış oldu.

Qualcomm lisans aldı: Huawei geri dönüyor!

Mobil işlemci sektörünün liderlerinden Qualcomm, Huawei'ye yeniden yonga tedariki için lisans aldı. Ancak bazı sınırlandırmalar yer alıyor.

Çin piyasasında Oppo ve Xiaomi ile kapışan Huawei, bu büyük rekabette öne geçmek için kendi işlemcisini geliştirmişti. Özellikle 4G baz istasyonu pazarında pazarın neredeyse tek oyuncusu haline gelen firma, buaradan kazandığı büyük sermaye ile akıllı telefon pazarında büyümenin peşindeydi.

Huawei Mate 8, P 10 ve Mate 10 serisine kadar aşikar olduğumuz, hatta bugün bile Smart ve Y modellerinde karşımıza çıkan ince, hafif ve ince çerçeveli Huawei tasarım çizgisini karşımıza çıkarmış oldu. Tabii ki bu tasarım çizgisi iPhone 6 ile karşımıza çıkan ince ve yuvarlatılmış kenarlı tasarımı andırıyordu. Ancak hatırlarsanız bu tasarım çizgisini akıllı telefon dünyasına getiren HTC olmuştu.

Ancak malzeme kalitesi anlamında, Android akıllı telefon dünyasında HTC’ye yeni bir rakip gelmişti. Huawei, Mate 8 modelinde plastik kasa yerine alüminyum kasa ve çerçeve tercih etmişti.

Huawei Mate 8, işlemci tarafında amiral gemisi akıllı telefon sınıfında yer alsa da, dönemin Android akıllı telefon modellerinin biraz gerisinde kalıyordu. Ekran tarafında 1080 x 1920 piksel çözünürlüğe sahip IPS NEO LCD ile gelen akıllı telefon, güneş altında diğer IPS ekranlara göre daha başarılıydı.

Kirin 950, 16 nm fabrikasyon süreci ile üretilmiş ve 4 adet 2.3 GHz Cortex-A72 ve 4adet 1.8 GHz Cortex A53 çipiyle karşımıza çıkıyordu. Kağıt üzerinde bu sekiz çekirdekli çip, dönemin en iyi mobil işlemcilerinden biriydi. Performans değerlerinde biraz geri kalmış olsa da, Huawei ilk defa amiral gemisi işlemci pazarında ses getirmeye başladı.

Ancak Huawei dışında Xiaomi ve Oppo’da amiral gemisi akıllı telefon pazarı için büyük hazırlıklar yapmaya başlamıştı. Bu hazırlıklardan önce bile Xiaomi ve Oppo iPhone modellerini en çok satan akıllı telefon listesinde zorlamaya başlamıştı. Ancak her zaman için iPhone modellerinin farklı bir alıcı kitlesi vardı.

Dünden bugüne akıllı telefon tarihi dosyamız için gelecek seride 2016 yılına damga vuran Xiaomi ve Oppo modellerini ele alacağız. Huawei’nin önlenemez yükselişi, Apple’ın iPhone 7 ve Samsung’un Galaxy S7 ve 2015 sonunda çıkan Note 5 modeli de yeni seriye konu olacak. Uzun ve detaylı bir şekilde ele almaya çalıştığımız akıllı telefon çağı dosyamızı nasıl buluyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyoruz.

Reklam
Reklam

Yorum Ekleyin


Reklam
Reklam