Dünden bugüne cep telefonu tarihi dosyamızın yeni bölümüyle karşınızdayız. Bu hafta sizler için 2015 sonu ve 2016 yılında hayatımıza giren amiral gemisi akıllı telefon modellerini inceleyeceğiz. Bu dönemde amiral gemisi Android akıllı telefon modelleri plastik kasaları terk edip alüminyum kasalara geçiş yapmaya başladı, hatta bu konuda ısrarcı olan Samsung bile.
Bu da çıkarılamayan pil dönemine tam anlamıyla geçmemize neden oldu. Bildiğiniz gibi bu dönemlerde Android tarafında çok fazla akıllı telefon firması sektöre giriş yaptı. Bu yüzden de her yazı dizimizde her marka ve modele yer ayıramıyoruz. Genel olarak o yıla damgasını vuran cihazları dosyamıza almaya çalışıyoruz. İşte döneme damgasını vuran modeller:
Akıllı telefon modelleri için çift kamera çağı
HTC, her ne kadar bugün ismi ve cismi unutulan markalardan biri olsa da, akıllı telefon dünyasına hem tasarımsal hem de teknolojik olarak yön veren firmalardan biri oldu.
İlk çok kameralı telefonla karşımıza çıkan HTC sonrası 2016 yılında LG G5 ve iPhone 7 Plus’ta bu teknolojiyle karşımıza çıktı. Özellikle Apple’ın bu atağı sonrası çoklu kamera bir anda tüm Android akıllı telefon modellerine yayılmaya başlayacaktı.
İlk modüler akıllı telefon: LG G5
LG ise G2 ile başlayan amiral gemisi pazarında üst sıraya oynama alışkanlığını G5 ile devam ettirmek istiyordu. LG bu defa kullanıcıların farklı ihtiyaçlarını karşılamak için yola çıktı. LG G5 çift kameralı olmanın yanında aynı zamanda modüler bir yapıya sahipti.
Telefonun alt tarafına takıp çıkarılan farklı modüller sayesinde, kullanıcı farklı ihtiyaçlarını tek telefonla giderebiliyordu. Aslında akıllı telefon LG’nin plastik kasa yerine alüminyum kasa kullandığı ilk G serisi modeldi.
Yine o dönemin akıllı telefon modellerinin, hatta Samsung’un bile geride bıraktığı çıkarılabilir pilde bu modelde karşımıza çıkıyordu. Pili telefonun altı kısmında yer alan modüler tak çıkar bölümünden çıkarılıyordu.
Telefonun alt çerçevesinin yer aldığı bölümden, modüler parçaları ekleyebiliyordunuz. Ancak işin kötü tarafı bu modüler parçalar çok pahalı şekilde karşımıza çıktı. Yine bu telefona yetenekler katan parçaların çoğu Türkiye piyasasına bile girmedi.
Ancak dünyada da başta heyecan uyandıran akıllı telefon birçok sorunla gündeme geldi. Özellikle pil tarafında LG G5 ile cimri davranmış ve 2800 mAh gibi iki sene öncenin standartlarıyla karşımıza çıkmıştı.
Akıllı telefon çift kamera tarafında tatmin etse de, kendi kullanıcı kitlesinin kullanım alışkanlığı haline gelen tek tuşun yerini parmak izi sensörü almıştı. Bu sensör çok hızlı çalışıyor olsa da, ekranın biraz geç açılıyor olması dezavantaj yarattı.
LG G5 modelinin yüksek fiyatta çıkması ve uzun süre bu fiyatın altına düşmemesi ise LG severlerin, fiyat performans beklentileri için de hayal kırıklığı yaratmıştı.
LG G5 modelinde karşımıza çıkan Snapdragon 820 14nm fabrikasyon süreciyle üretilmişti. Aslında dönemin en iyi Snapdragon işlemcisi, 821 olarak karşımıza çıkıyordu. Ancak LG, daha iyi pil ömrü sunabilmek adına 820 tercihi yapmıştı. Buna karşın LG G5 iyi bir performans sunuyordu.
Ancak LG G3 ve G4 ile çok daha şık bir yapıda olan seri, G5 ile çok daha oval hatlara sahipti. Oldukça ince bir yapıda olan akıllı telefon, 7.7 mm gibi bir incelikle karşımıza çıktı.
Ancak metal kasada kullanılan materyalin rahatsız edici yapısı, telefonun oval hatları LG G5 modelinin G3 ve G4 gibi fenomen bir akıllı telefon olmasını engelledi.
Telefon kamera tarafında ise 2016 yılının trendini belirleyecek çift kamera kurulumu ile karşımıza çıkmıştı. Bu kameralardan birisi geniş açılı 16 Megapiksel çözünürlüğe sahip ana kamera, diğeri ise ultra geniş açılı 8 Megapiksel çözünürlüğe sahip ikinci kameraydı.
Daha önce HTC tarafından hayata geçirilen bu yeni teknoloji ile birlikte, kullanıcılar çok daha düşük ışık koşullarında fotoğraf çekebilme imkanına kavuştu.
Birden fazla olan kamera sayesinde, tıpkı bir SLR makine gibi ışık koşullarına göre akıllı telefon kameraları lensler arasında geçiş yapabiliyordu. Önce çift kamera ile başlayan bu kamera savaşları, günümüzde beşli kamera kurulumuna kadar ilerlemiş durumda.
Nexus serisinin sonu: Nexus 5X ve Nexus 6P
Nexus serisiyle Google önemli bir kullanıcı kitlesinin dikkatini çekmeyi başarmıştı. 2015 yılının sonunda ortaya çıkan Nexus 5X ve 6P modelleri ise Google’ın pazarlama stratejisini değiştirdiğine işaretti. İlk defa iki ayrı Nexus modeli tanıtan firma, ayrıca 6P ile dev ekranlı Android akıllı telefon modellerine kafa tutmaya niyetlendi.
Yine iki modelden Nexus 6P amiral gemisi akıllı telefon sınıfında yer alırken, 5X modeli ise üst orta seviye bir işlemciyle karşımıza çıktı. Böylece Google ilk defa orta segment pazarına da yönelmiş oldu.
Nexus 6P, dönemin yükselişe geçmekte olan yıldızı Huawei tarafından üretildi. Nexus modelleri yine bir markanın yükselişi için zıplama tahtası olmuştu. Özellikle Kuzey Amerika pazarında önemli bir kullanıcı sayısına sahip olan Nexus sayesinde, Huawei’de ABD pazarında önemli bir bilinirlik kazanmış oldu.
Nexus 6P, dönemin QHD olarak adlandırılan 5,7 inç büyüklüğünde 1440 x 2560 piksel çözünürlüğe sahip OLED bir ekranla karşımıza çıktı. İşlemci tarafında ise Snapdragon 820 gibi 2016 yılına damga vuran amiral gemisi işlemci ile karşımıza çıktı.
Kamera tarafında 16 Megapiksel çözünürlüğe sahip 6P, lazer netleme özelliğina sahipti. Ancak telefonda optik ya da dijital bir stabilizasyon bulunmuyordu. Bu dezavantaj modelin diğer Nexus modelleri karşısında sönük kalmasına neden oldu.
Nexus 5X ise LG tarafından üretildi. Marka tarafından üretilen bu üçüncü model, fiyat performans açısından o dönemde 6P modelinden daha fazla talep gördü. Tabii ki burada fiyat avantajını da unutmamak gerekir. Full HD ekran çözünürlüğü, IPS LCD ekrana sahip olan model, Snapdragon 808 işlemciyle karşımıza çıktı. Dönemine göre iyi bir performans sergileyen işlemci, stok Android sayesinde çok hızlı çalışıyordu.
Tasarım anlamında Nexus 5 modelini andıran model, adlandırmayla da bu durumu pekiştirdi. İki model de Google tarafından parmak izi kullanılan ilk Nexus modelleri olmuıştu. Bu Android akıllı telefon modellerinde kullanılan yuvarlak parmak izi sensörü bugn bile Pixel modellerinde kullanılmaya devam ediyor.
Bu aslında 2016 sonunda karşımıza çıkacak olan yeni Google Pixel serisinin de ilk işaretiydi. Nexus akıllı telefonlar çıktıktan çok kısa bir süre soonra, Google’ın kendi akıllı telefonlarını geliştirdiği haberleri dolaşmaya başladı. Önce kimsenin inanmadığı bu yeni gelişme, çok kısa sürede Pixel modellerin sızıntılarının gelmesiyle hem teknoloji dünyasında hem de son kullanıcı tarafında yeni bir heyecan uyandırdı. Artık Android akıllı telefon tarafında da, donanım ve yazılımın uyumlu çalıştığı bir model karşımıza çıkacaktı.
Android Marsmallov ve getirdikleri
Android tarafında karşımıza çıkan Marsmallow, 28 Mayıs 2015 yılında Google I/O yani geliştiriciler konferansında tanıtıldı. Bu yeni Android, Lollipop ile karşımıza gelen materyal tasarımı benimsiyordu. Tasarım anlamın benzer bir arayüz karşımıza gelse de, pil ömrünü uzatan yeni önlemler ile Marsmallow Android dünyasında önemli değişimler yarattı.
Buna göre, Marshmallow sayesinde ekranını kapatan telefon uyku moduna geçiyordu. Böylece pili azalan ama şarj edemediğiniz akıllı telefonunun, sabah sizi uyandırmak için alarmının çalmasını sağlıyordu. Yine uygulamarı beklemeye almaya başlayan Android, tıpkı iOS gibi daha yüksek bir performans swergilemeye başladı. Özellikle Android akıllı telefon modelleri, birden fazla ekran kullanabiliyordu ama bunları kapatmadıkça, arka tarafta pil ve işlem gücü harcıyordu.
Marshmallow tarafında gelen diğer önemli yenilik ise, uygulama izinleri arasında seçim yapma imkanımızın ortaya çıkması. Daha önce uygulamayı indirdiğimiz zaman tüm izinleri kabul ediyorduk ve seçim yapma ihtimalimiz yoktu. Ancak Marshmallow ile Google uygulama geliştiricilerin, kullanıcılardan özellikle kişisel verileri ilgilendiren izinleri ayrıca isteme şartı getirdi. Ayrıca bu izinleri kısa birr süreliğine verip, sonradan kaldırabilme gibi esneklikler de Android 6 ile gelmiş oldu.
Huawei’nin yükselişi devam ediyor: Huawei P9 serisi
Huawei, Mate 8 ile başlayan amiral gemisi akıllı telefon pazarında başlattığı iddialı çıkışını P9 serisiyle devam ettirdi. Bugün alışkın olduğumuz, üst ve alt seviye modelleri de ilk defa P9 ile karşımıza çıktı. Ancak o dönemde üst seviye modelde Pro yerine Plus takısı kullanılıyordu.
Şık metal kasası ile, Android akıllı telefon kullanıcılarını kendine çeken Huawei, kısa sürede trend haline gelecek çift kamera kurulumu ile karşımıza çıktı. Ancak bu kameralar Leica gibi fotoğraf makineleri ve lensler konusunda sektörün uzmanı bir firmaya teslim edilmişti.
Huawei, bu kararın ne kadar yerinde olduğunu kısa sürede görecekti. Çok kısa bir süre içinde Huawei, Leica destekli kameraları sayesinde kamera savaşlarında ön plana çıktı. O dönemde karşımıza çıkan çift kamera kurulumu, aynı özelliklere sahip 12 Megapiksel çözünürlükte iki kamera ile karşımıza çıktı.
Ancak bu kameralardan biri RGB, diğeri ise Siyah Beyaz tonlara sahipti. Telefon Leica’nın desteği oluşturulan bu siyah beyaz kamera yardımı ile çok daha doğru tonları yakalamayı başarıyordu. Telefonun ayrıca parmak izi sensörü de bulunuyordu. Bugün tüm alt ve orta segmentlerde arka tarafta yer alan bu sensör, o dönem amiral gemisi telefonlarda aynı yerde bulunuyordu.
Huawei P9 tasarım anlamında ise ince çerçeveleriyle ön plana çıktı. O dönemde halen birçok Android akıllı telefon kalın çerçevelerle karşımıza çıkıyordu. Huawei ise çok daha şık bir görüntü için özellikle yan kenarlarda neredeyse sıfıra yakın bir çerçeve ile piyasaya çıktı.
Yine aynı serinin Plus modeli ise çok daha geniş bir ekran ile karşımıza çıktı. P9 modelinde 5,2 inç boyutunda IPS NEO LCD kullanılırken, Plus modelinde ise 5,5 inç büyüklüğünde Super AMOLED ekran kullanılmıştı.
Ancak iki ekranda 1920 x 1080 yani Full HD çözünürlüğe sahipti. O dönemde P9 serisinin aşık attığı modeller ise QHD çözünürlüğe geçmişti. Huawei P9 ve P9 Pro modelinde karşımıza çıkan Kirin 955, 16 nm fabrikasyon süreci ile üretilmişti.
Bugün mobil işlemci pazarında sınırları zorlayan firma, o dönemde ise ancak kağıt üstünde rakiplerini geçebiliyordu. Sekiz çekirdekli yapıya sahip olan işlemci 4 adet 2.5 GHz Cortex-A72 ve 4 adet 1.8 GHz Cortex-A53 çekirdekle karşımıza çıktı.
Ancak iddialı bu işlemci, hem Exynos 8890 hem de Snapdragon 821 işlemcisi karşısında sınıfta kalıyordu. Tüm bunlara karşın Kirin işlemci günlük kullanımda ve performans açısından kullanıcısını çok da üzmeyen bir yapıya sahipti.
Galaxy Note 5 ile yükselen ivme Galaxy Note 7 ile tepe taklak oldu
Galaxy serisinde biraz geride kaldığımız için, iki modeli bu seride bir arada anlatacağız. Özellikle Note 7 modelinin pil patlaması sorununun 2016 yılına damgasını vurmuş olması da bunun temel sebeplerinden biri.
Samsung, Galaxy Note 5 ile hem 2015 son çeyreğine hem de 2016 ilk çeyreğine damgasını vurmayı başardı. Güney Koreli firma, Apple’dan çoktan en çok satan akıllı telefon titrini almış ve koltuğuna kurulmuştu. Bugünlerde Note serisinin sona erdirilmesi konuşuluyor olsa da, Samsung’un bugünlere gelmesinde ve amiral gemisi akıllı telefon pazarında etkili bir oyuncu olmasında Note serisinin payını unutmak olmaz.
Bu anlamda Galaxy Note 4 ile birlikte, Note serisi büyük bir kullanıcı kitlesinin dikkatini çekti. Akıllı telefon odellerinde artık 5 inç ekranın çoktan normal hale gelmesi de Galaxy Note serisinin Phablet olarak adlandırılmasına pek gerek bırakmadı. Ancak bu durum, akıllı not alma özellikleri, uzaktan telefonu kontrol etme gibi farklı özelliklere sahip olan S Pen ile avantaja dönüşmeye başlamıştı.
Karşımızda hem dev ekranlı bir akıllı telefon, hem de kalem aparatı ile kullanıcı deneyimini farklılaştıran bir cep telefonu modeli vardı. Öncelikle Note serisinin ekran büyüklüğüne diğer dev ekranlı modeller yaklaşmış olsa da, Galaxy Note 5, 5,7 inç gibi döneminin çoğu telefonunda çok daha büyük bir ekranla karşımıza çıktı.
Bu ekran 1440 x 2560 piksel çözünürlüğe sahip 518ppi gibi bir piksel yoğunluğuna sahipti. Galaxy S7 yine Edge modeliyle gelmesine karşın, Note 5 tek modelle karşımıza çıktı. Ancak bu sefer ekran kasa oranı yüzde 75,9 gibi bir orana sahipti. Samsung bunun için akıllı telefonun çerçevelerini olabildiğince ince tutmuştu.
Kamera tarafında ise Samsung için son iki senedir pek değişen bir şey olmamıştı. Sensör tarafında bir iyileştirme olsa da, henüz 2015 Ağustos ayında gerçek anlamda kamera savaşları başlamamıştı. Ancak kısa bir süre sonra Samsung koltuğunu kaybetmemek için değişmesi gerektiğini anlayacaktı. Bu yeni amiral gemisi Android akıllı telefon, bellek tarafında 4 GB gibi devasa bir RAM ile karşımıza çıktı.
Galaxy Note 5 için en önemli özellik ise Samsung hayranlarını pek sevindirmemişti. Samsung Galaxy S6 ile başladığı, çıkarılamayan pil ve alüminyum kasayı Note 5 modelinde de kullanmıştı. Özellikle Çin markalarının çelik ve alüminyum kasalı akıllı telefon modelleri ile karşımıza çıkmaya başlaması, Samsung’un tüm tasarımsal ve pazarlama stratejisini değişitirmesine neden olmuştu.
Galaxy Note 2 ile oval kenar tasarımına geçen Samsung, Note 3 ile sert kenarlı bir tasarım çizgisini benimsemişti. Note 4 ile birlikte ise Edge serisisinin etkisi ile daha ince kenarlı ve yumuşak hatlı bir Note tasarımı karşımıza çıktı.
İşte Note 5 bu yumuşak hatlarla, Note 3‘te karşımıza çıkan sert hatları bir araya getiren bir yapıya sahipti. Doğrusu o dönemde Samsung Galaxy tasarımları her yıl farklı bir yapıya bürünüyordu. Galaxy S ile başlayan bu tasarım çizgisi ise hem Note hem de orta ve alt segment modellerin tasarım çizgisini oluşturuyordu. Bu da en azından ilk dönemlere göre markanın tasarımsal anlamda bütünlüklü bir yapıda olmasını sağladı.
Galaxy Note 7 ve pil faciası
Samsung, Çinli markaların küçük gövdelere yerleştirdiği dev piller sonrası, kullanıcılar için çok daha büyük bir pil kullanmaya karar verdi. Yıl ortasına doğru çıkan Galaxy S7, 3000 mAh boyutunda bir pil kullanırken, Note 7 ise 3500 mAh boyutunda bir pile sahipti. O dönemlere göre dev yapıda olan bu pil 7,9 mm kalınlığına sahip gövdeye yerleştirildi.
Bu incecik gövde ve dev pil yapısı için Samsung, kendi bünyesinde yer alan Samsung SDI firmasıyla anlaştı. Öncelikle karşımızda, Edge tasarımına benzeyen, kenarlara doğru kıvrılan bir ekran tasarımı yer alıyordu. Bu kıvrımlı yapı, telefonun üst köşelerinde de alüminyum kasasının kıvrımlı bir şekilde bitirilmesine neden olmuştu.
Bu göze hoş gelen tasarım ne yazık ki Samsung SDI tarafından üretilen bazı pil modellerinde dikkate alınmadı. Telefonun bu kıvrımı ve inceliği nedeniyle hatalı bir pil tasarımı yapan firma, pilin negatif ve pozitif yüklü elektrotları kıvrılarak birbirine karışmış ve bu da ısınma ve patlamaya neden olmuştu.
Her ne kadar bu hatalı pil tasarımı çok az modelde karşımıza çıkmış olsa da, Ağustos ayında tanıtılan akıllı telefonun, Eylül ayında ardı ardına patlıyor olması Samsung’un tüm modelleri toplatma kararı almasına neden oldu. Edge benzeri kıvrımlı ekranı, 5,7 inç boyutunda Super AMOLED dev ekranı ile kısa sürede pazarı etkisi altına alan model, büyük bir talihsizlikle satıştan çekildi.
Kısa sürede Amperex Technology ile anlaşıp yeni pillerle modelleri donatan firma, yenilenen modeli piyasaya çıkardı. Ancak hiç doğmayan Galaxy Note 6 modelinin ahını mı aldığı bilinmeyen Note 7, yine pilde de yapılan bir tasarım hatası üzerine patlamaya başladı. Bu ikinci patlamalar ise ilk defa amiral gemisi bir akıllı telefonun piyasadan tamamen silinmesine neden oldu.
Samsung daha sonradan Galaxy Note FE ile bir sene sonra modeli tamamen yenileyerek yeniden piyasaya sürdü. Bu pil krizi sonrası ise Samsung, akıllı telefon üretiminde her süreci denetlenen 8 aşamalı ve kontrollü bir üretim sürecine girecekti.
Peki ama Samsung neden Note 6 isimlendirmesini atlayıp Note 7 ile karşımıza çıkmıştı? Samsung daha önce de dosyamızda anlattığımız gibi ilk olarak S serisi amiral gemisi akıllı telefon modelleriyle piyasaya merhaba dedi. Note serisinin sonradan ortaya çıkması ise sürekli olarak rakamsal anlamda da geride kalmasına neden oluyordu. Samsung tüketicinin kafasını karıştırmamak için S ve Note serisi arasında bu farkı bu şekilde ortadan kaldırmayı seçmişti.
S serisi yeniden sahnede: Samsung Galaxy S7
Samsung’un 2015 yılında tanıttığı Galaxy S6 amiral gemisi, çıkarılamayan pili ve alüminyum gövdesiyle büyük beğeni toplamıştı. Ancak o dönemde Samsung kullanıcıları bu keyiften vazgeçmeye hazır değildi.
Galaxy S7 modelinde de yine alüminyum çerçeve. arka ve ön yüzeyde ise cam kullanıldı. Artık Samsung amiral gemisi akıllı telefon modelleri de daha şık ve etkileyici bir görünüme kavuşmuştu. Tüketici çıkarılamayan pilden pek memnun olmasa da bu yeni duruma alışması gerektiğini kavramıştı.
Ekran tarafında 1440 x 2560 piksel çözünürlükte Süper Amoled 5.1 inç büyüklüğünde ekran kullanan marka, yine Edge modeli ile karşımıza çıktı. Ancak ilk dönem Edge modellerden ders ana firma, bu sefer kıvrımlı ekranın zarar görmesini engellemek için çerçeve desteği ile biraz ekranı kırpmıştı.
Hatta Galaxy S7 modelinde de Edge tasarımını andıran, kenara doğru hafif taşan bir ekran kullanıldı. İşlemci olarak ise dönemin performanslı işlemcileri den Exynos 8880 karşımıza çıktı. Son yıllarda Samsung kullanıcıların canını sıkan Exynos, o dönem Qulacomm’un Android dünyasında en büyük rakibi olmuştu.
Samsung, Note serisiyle çok farklı bir kullanıcı kitlesine hitap etse de, Galaxy S amiral gemisi serisi her zaman bir adım öndeydi. Ancak 2016 yuılında Galaxy S7 ile Android amiral gemisi savaşında önemli bir güce sahip olan Samsung, Note serisinden beklemediği bir darbe yedi. Bu da sene boyunca tek amiral gemisinin pazarda yer almasını sağlamıştı. Bu kriz döneminde Samsung, Galaxy S serisinin ne kadar önemli bir güce ulaştığını görmüş oldu. Zira Galaxy Note 7 faciasına rağmen, S7 satışları neredeyse etkilenmedi.
Ancak, Galaxy S serisi ne Note serisinde son iki sene içinde çok büyük değişimler yaşanmamıştı. Çinli rakipler ise çok daha güçlü bir şekilde piyasaya girmeye başlamış, çift kamera ve çerçevesiz ekran gibi yeniliklerle, kullanıcıyı kendilerine doğru çekiyorlardı. Samsung artık değişmek ve çağa ayak uydurmak zorundaydı.
Android amiral gemisi savaşında yeni cephe: Xiaomi
Xiaomi, bugün amiral gemisi akıllı telefon savaşının en büyük oyuncularından biri ve bunu tabii ki Mi serisine borçlu. Daha önce anlattığımız gibi Çinli marka Redmi modelleriyle çoktan orta segment pazarında LG ve HTC’yi egale etmiş ve dünyanın en çok akıllı telefon satan firmalarından biri haline gelmişti. Hem kendi anavatanı hem de Hindistan pazarında büyüyen firma, Avrupa ve Kuzey Amerika pazarı için ise Mi serisini hazırlıyordu.
Daha önce ortaya çıkan Mi serileri çok iyi performansa sahip olsa da, 2016 yılında karşımıza çıkan Xiaomi Mi 5 modeli, çok daha farklı bir yerdeydi. Snapdragon 820 gibi dönemin amiral gemisi işlemcilerinden biri ile gelen model, alüminyum çerçeve ve cam arka kapak ile karşımıza çıktı. Bu parlak ve göz alıcı telefon kısa sürede çoğu kişinin dikkatini çekecekti. Aynı zamanda ana gövde ise seramikten imal edilmişti. Bu da dönemin akıllı telefon modelleri arasında öne çıkmasını sağladı.
Ekran tarafında Full HD çözünürlükle karşımıza çıkan model, 5,15 inç gibi bir ekran boyutuna sahipti. O dönemde çift kamera kullanan modellerin piyasaya çıkması Mi 5 için dezavantaj gibi görünse de, fiyat performans açısından önemli cihazlardan biri olarak karşımıza çıktı.
Çerçevesiz ekran deneyimine ilk adım: Xiaomi Mi Mix
Xiaomi’nin ise 2016 yılı için tek sürprizi Mi 5 değildi. Bugün için yüzde 90 ve üzerine çıkan ekran kasa oranında o yıllarda yüzde 70 büyük bir başarı olarak görülüyordu. Bir çok Android akıllı telefon modeli 2016 yılında yüzde 70 oranının üzerine çıkmıştı. Xiaomi ise yüzde 83,6 ekran kasa oranıyla adını dağlara taşlara yazdırmış ve Mi Mix ile çıtayı çok yükseklere çıkarmıştı.
Neredeyse çerçevesiz gibi görünen bir ekranla karşımıza çıkan Mi Mix, sadece alt kısımda bir alın kısmına sahipti. Üst kısmı tamamen ekran olan bu tasarım, günümüz akıllı telefon modellerinde bile henüz tam olarak görmediğimiz bir adımdı.
Ancak alt kısımda yer alan alın kısmına ön kamera yerleşimi yapılmıştı. Her ne kadar bu ön kamerayı çevirerek kullanmak çok garip bir his olsa da, Xiaomi Mi Mix ile Android amiral gemisi akıllı telefon yarışında iddialı olduğunu herkese göstermiş oldu.
Bugün halen etkisini gördüğümüz çerçevesiz ekran savaşı da işte Mi Mix ile başlamış oldu. Cep telefonu ekran tarafında IPS LCD ile geliyordu ve 6,4 inç büyüklüğünde cidden dev bir ekranla karşımıza çıktı. İşlemci tarafında Snapdragon 821 ile donanmış olan model, 4400 mAh gibi boyutuna yakışır büyüklükte bir pile sahipti.
Yine Mi 5 gibi seramik gövde, aliminyum çerçeve ve cam arka kapak ile gelen model, Xiaomi’nin her zaman için çerçevesiz ekran devrimine öncülük etmeye devam ediyor.
Apple ve çift kamera devriminde son söz: iPhone 7 Plus
Apple, 2016 yılında karşımıza tek tük çıkan çift kamera trendini takip etti. Genelde akıllı telefon sektöründe trendi belirleyen Apple, LG ve Huawei’nin izinden giderek, iPhone 7 Plus modelinde çift kamera kullandı.
Ancak Apple’ın bu trendi devam ettirmesiyle birlikte, Android akıllı telefon modelleri 2017 yılına çift kamera ile merhaba demeye başladı. Kısacası Apple geriden gelmesine rağmen yine akıllı telefon dünyasında trendi belirleyen marka olmuştu.
iPhone 7 serisi ile birlikte, geçen hafta da bahsettiğimiz gibi Apple S serisinden vazgeçti. Özellikle bu serinin son kullanıcı tarafında, bir önceki versiyonun yeni kasası olarak algılanması, Apple gibi bir marka için artık iyi bir imaj değildi. Apple bundan sonra her dönem iPhone modellerinde gözle görülür değişimlerle karşımıza çıkacaktı.
iPhone 7, aslında iPhone 6 ile karşımıza çıkan 4,7 inçlik ve artık klasikleşmiş iPhone tasarımının devamı niteliğindeydi. Ancak Apple ilk defa IP67 sertifikasına sahip bir akıllı telefon modeliyle karşımıza çıktı. Bugün artık alışılmış bir özellikl haline gelen toz ve sıçrama geçirmeyen bu yeni iPhone, yine IPS LCD ekran karşımıza çıktı.
İşlemci tarafında ise TSMC tarafından 16 nm fabrikasyon süreci ile üretilen ve geliştirmesi Apple tarafından yapılan A10 Fusion işlemci ile karşımıza çıktı. Bu işlemci ile Apple, kendi işlemcisini üreten akıllı telefon üreticileri arasına girmişti. Ancak A10 Fusion performans testlerinde Snapdragon ve Exynos gibi rakiplerini geride bırakıyordu. Özellikle tek çekirdek performansında üst seviyede olan işlemci 4 çekirdekliydi ve 2.34 GHz işlem gücüne sahipti.
iPhone 7 Plus ise daha lansmanda ilk gösterildiği andan itibaren büyük heyecan yarattı. Özellikle Jet Black olarak adlandırılan rengiyle tüm teknoloji dünyasını kendine hayran bıraktı. Apple bu modelde cam bir arka kapak kullanmış ve bu camın kesinlikle çizilmediğini söylemişti. Daha sonradan bazı Jet Black renklerde çizilme problemleri olsa da, gerçekten de başarılı bir iPhone ile karşı karşıya kadık.
Kamera tarafında karşımıza çıkan çift kamera kurulumu ise, Bokeh efektini yani alan derinliği vererek arka planı bulanıklaştırmamızı sağladı. Apple tarafından çift kamera, Android akıllı telefon modellerinden çok daha etkli bir şekilde kullanılıyordu.
Bu döneme damgasını çift kamera kurulumu sizce akıllı telefon kameralarını ne kadar geliştirdi? Yorumlarınızı bekliyoruz.
{{user}} {{datetime}}
{{text}}